Zorunlu Din Dersleri

Zorunlu Din Dersleri

   

  

  

Kıbrıslı Türklerin binlerce yıldan bugüne oluşmuş kendilerine özgü bir din anlayışları ve tanrı algılayışları vardır. Türkiye’den veya herhangi bir Müslüman ülkeden bakıldığı zaman Kıbrıslı Türklerin yeterli derecede dine önem vermediği şeklinde bir algılamaya neden olabilecek bu anlayış Kıbrıslı Türk halkı olarak kültürümüzün çok önemli bir parçasıdır. Kendi tanrı algılayışlarını çocuklarına, torunlarına yeni nesillere aktarabilen bir toplumsal yapı oluşmuş, kültürel değerler bu algılayış üzerine kurulmuştur. 1958’de TMT ve faşistlerin toplumsal ilerleme üzerine bir kabus gibi çökmesi  Kıbrıslı Türkleri korku toplumu haline getirmişti. Sol  adına tüm muhalefet Kıbrıslı Türkler içinden sökülüp atılmıştır. Dr. Fazıl Küçük’ün kişiliğinde şekilenen Kıbrıslı Türk Liderliği, Türkiye’nin tam ve fiili etkisi altında Kıbrıslı Türkleri “sevk ve idare” altına almışlardı. Bu dönemin en karakteristik özelliği yeterince Türk olmadığı düşünülen Kıbrıslı Türkleri, Türkleştirme çalışmalarıdır.

Öncelikle Türkiye’den yollanan bir komutan tek tek Kıbrıslı Türklerin yaşadığı köylerin tamamının adlarını değiştirdi. Yerel kıyafetler yasak ilan edilerek dizlik, gömlek, yelek vb. Kıbrıs’ın Türk-Elen ortak giyimlerinden kopuş yaşanmıştır. Lakaplar yasaklanıp, Türkten Türke kampanyaları organize edilerek, Kıbrıslıların birlikte alışveriş yapmaları engellenmiştir.  “Türk Çarşısı” oluşturmak için Kıbrıslı Türkler dayak yemiş, vurumuş öldürülmüş ve dükkanları, evleri  yağmalanmıştır. Türkiye’ye bağlı bir ekonomik ve siyasal ilişki ağını organize eden  bu ilk baskılar daha çok Türkleştirme içerikli bir çıkışı resmediyor. Kıbrıslı Türklerin asimilasyonu ve Türkiye devletinin uzantısı bir içerik taşıyan TMT faşizmi uzun yıllar baskı ile Kıbrıslı Türklerin, değiştirilmesini ummuşlardır. İslami bir anlayıştan uzak bir politik hat çizen Dr. Fazıl Küçük liderliği Kemalist bir Türk Milliyetçiliği çizgisinden uzaklaşmamıştır. Din anlamında Kıbrıslı Türklerin dini algılayışlarını koruyan liderlik, Şeyh Nazım Kıbrısi’nin Kıbrısa girişini yıllarca engellemiştir. Dr. Fazıl Küçük ise yıllarca Müftü ile yan yana gelmemek için davetler ve açılışlar gibi kalabalık ortamlara müftünün girişini engellemiştir. 

Diğer taraftan Kıbrıslı Türklerin “yeterli derecede” Türk olmadığı fikriyatıyla hareket eden Denktaş liderliği de Türkiye’deki Müslüman-Türk sentezini yıllarca Kıbrıslı Türklere enjekte etmeye çalışmış ancak başarılı olamamıştır. Şeyh Nazım’ın Kıbrıs’a girişini de serbest bırakan bir hat çizerek Türkiye’den gelen politik yönlendirmeleri kendine özgü yöntemlerle uygulamaya çalışan Denktaş, Kıbrıslılık vurgularını sürekli reddetmiştir. Denktaş liderliği için son Kıbrıslılar Karpaz’daki eşeklerdir. Türkiye’deki 1980 darbesinin Türkiye halkları ve kültürleri üzerindeki yıkıcı etkileri yanında, Kıbrıs’ın kuzeyinde de baskıcı bir sistem yaratılmıştır. Darbenin Kıbrıslı Türklerin eğitim sistemindeki etkisi olan zorunlu din dersleri, Müslüman-Türk sentezi yaratma güdüsünün bir ürünüdür. Bu girişimin okullarımızdaki etkisi camilerde hutbe veren namaz kıldıran imamların okullarımıza girmelerini ortaya çıkarmıştır. Müslüman-Türk yönlendirmelerinin kültürel yapımızda herhangi bir değişiklik yaratamaması Türkiye’nin Kıbrıs konusunun bu yönünü yeniden ve yeniden ele almasını ortaya çıkarmıştır. ABD’den aldığı onayla Türkiye’de hükümet kuran Liberal –İslamcı parti  AKP, kendine edindiği bu yeni misyonla  Kıbrıs’ın kuzeyine yeni camiler inşa etmeye başlamış, imamlar görevlendirmiş, Kuran kursları organize etmiştir. CTP’nin Kıbrıs’ın kuzeyindeki hükümet döneminde ortaya çıkan bu girişimler Kıbrıslı Türklerin kültürel yaşamına açık bir müdahale olarak algılanmaktadır.

Kıbrıslı Türklerin yıllarca Nikah Dairesi olarak kullandığı Sarayönü Camii açık bir AKP (TC) müdahalesi ile yerinden kaldırılmış bina yeniden camii olarak kullanıma açılmıştır. Diğer taraftan her köye camii her mescite bir minare yapılması için “yardımlar” artırılmış, imamlar görevlendirilmiştir. TC Yardım Heyeti’nin müdaheleleri gözle görülür bir hal almıştır. Kıbrıs’ın kuzeyinde birçok bölgede cemaatsız camiler ve işi olmadan maaş alan imamlar mevcuttur.  Okul yerine camii yaptıran bir anlayış köylerde öğretmen lojmanlarına da imamları yerleştirmiştir. Kuran kursu açma ve Türkiye’den getirilen nüfusa da sürekli geldikleri yer hatırlatılarak baskı altına almaya çalışma girişimleri de AKP (TC) müdahalelerinin açık örnekleridir. Ailelerin itirazları ve şikayetleri ile günlük gazetelere düşen bu uygulamalar dönemin başbakanı CTP başkanı Ferdi S. Soyer tarafından Tenis kursu benzetmesi ile ele alınmıştı. Tüm bunlar açık asimilasyon örnekleri olarak tarihimizde yerlerini almışlardır.

Diğer taraftan yeni göreve gelen UBP hükümetinin önünde bulduğu ve uygulamaya geçirme girişimleri başlattığı Kuran kursları, yeni camii projeleri, ilahiyat fakültesi ve zorunlu din dersi girişimleri bu açık müdahalelerin hızlanarak devam edeceğini gösteriyor.

Zorunlu Din dersi girişimi orta okullardaki seçmeli din dersinin programda zorunlu hale getirilerek islam-sünni öğretisinin yaygınlaştırılmasını öngörmektedir. Halkımızın din algılayışını yoketmenin girişimleri olarak algıladığımız zorunlu din dersi girişimi, aynı zamanda farklı olan, sünni olmayan kültürlerin de yokedilmesini, asimile edilmesini öngörmektedir. Alevi olanı, Hristiyan olanı, Bahai olanı veya Kıbrıs’ın kuzeyindeki tüm kültürel renkleri istenmeyen ilan eden bir anlayışın ürünüdür zorunlu din dersi… İlkokullarda ve liselerde varolan din derslerinin bile içeriklerinin dinler bilgisi çerçevesinde düzenlenerek programlarda seçmeli hale getirilmesini savunmak gerekirken, kamusal alanda zorunlu din dersi, laik anlayışı da yokederek İslamcı Sünni anlayışı topluma egemen kılmak demektir. Çocuklarımıza bilimsel çalışma ortamı yaratarak, dinleri,  tüm dinlere ve tanrı algılayışlarına eşit mesafede durarak anlatmak en gerçekçi ve Kıbrıslı Türklere en uygun tavır olacaktır.

UBP’nin TC müdahalelerine ve Kıbrıslı Türklerin asimilasyonuna en fazla destek veren parti olması ve faşist TMT geleneğini açık açık kabul etmesi önümüzdeki süreçte TC Elçiliği ve hükümetlerinden gelen yönlendirmeleri uygulamada itirazlarının olamayacağı anlamına da gelmektedir.

Yeni bir mücadele örmek TC’den gelen islamlaştırma-sünnileştirme politikalarının karşısına dikilmek demokratik ve laik bir anlayışın hem okullarımıza hem de toplumsal yapımıza   egemen kılınması için direnmek gerekmektedir. UBP’nin ve AKP’nin biraraya gelerek din konusunda ortak bir nokta yakaladıkları gün gibi ortaya çıkmıştır. Bu ittifak faşist bir anlayışla okullarımıza din derslerini ve imamları sokarak projelerini hayata geçirmek istemektedirler. Biraraya gelerek, kamuoyunda konuyu gündemde tutarak,  toplumsal muhalefeti ayağa kaldırmak tüm demokratik kitle örgütlerinin görevi haline gelmiştir. Kültürlerimizi toplumumuzdaki tüm kültür çeşitliliğini koruyalım…

Besim Baysal

Baraka Aktivisti