Barikatı Aşmak

   

Münür Rahvancıoğluhttp://www.sendika.org/images/pixel.gif

Kıbrıs’ta son beş yılın en kitlesel, en militan ve en coşkulu eylemi 28 Ekim günü gerçekleşti. Eyleme coşku katan temel olgunun KTÖS’ün kararlı inisiyatifi ile polis barikatının üzerine yürünmesi ve yirmi yedi sendikaya üye binlerce emekçinin birleşik gücü sonunda barikatın aşılması olduğu kuşku görütürmez bir gerçek. İnsanlar sokaklarda, gençler okullarında ve emekçiler iş yerlerinde hala bu eylemi ve barikatın aşılmasını konuşuyorlar. Gerek eylemi yaratan koşullar gerekse de bu eylemle birlikte ortaya çıkacak olası durumlar çok daha uzun değerlendirmelerin konusu olabilir. Ancak biz burada dışardan bakan gözlere ilginç gelebilecek olan bir konuyu; sıradan bir barikat aşma olgusunun nasıl olup da tüm bir halkı coşku sarmalına sürükleyebildiğini tartışmaya çalışacağız.

                  

Kıbrıslı Türkler mücadeleci, kararlı ve hatta zaman zaman anlamsız derecede inatçı insanlardırlar. Ancak 1974 sonrası yaşanan bir dizi gelişme Kıbrıslı Türklerin kendilerine olan güvenini ciddi ölçüde erozyona uğratmıştır. 1974 sonrası yaşanan travma sadece dışarıdan gelen ve karşısında direnmenin oldukça güç olduğu bir güce boyun eğmek ve bunun yarattığı moral bozukluğu olarak anlaşılamaz. Tam aksine Kıbrıslı Türklerin yaşadığı hayal kırıklığı sürekli bir şekilde ihanete uğrama duygusu ile bağlantılıdır. Halkımız kendine olan güvenini kaybetmiştir çünkü sistematik bir şekilde kendinden saydıkları tarafından aldatılmış, yarı yolda bırakılmış ve ihanete uğramıştır.

                   

1981 genel seçimlerinde UBP karşısında halkın oyları ile çoğunluğu sağlayan sol partilerin kendi içinde yaşanan ihanet ve istifalar bu süreci başlatan halka değilse bile en çok bilineni ve ilk hatırlananıdır. Bu istifalar sayesinde UBP azınlık hükümeti kurabilmiş, 1983 yılında halkın büyük çoğunluğunun karşı olduğu bir darbe sonucunda KKTC ilan edilebilmiştir. Bugünkü Cumhurbaşkanı M.A. Talat, bir gün öncesine kadar keskin bir karşı duruşu olan partisi CTP’nin son gece yapılan toplantısında KKTC’nin ilanını destekleme kararı almasını Erdal Güven’in kitabında “o gece ağladım” diye anlatmaktadır. O gece ağlayan sadece Talat değildir. “KKTC’ye hayır” bildirileri dağıtan, mitinglere katılan, eylemlerde tutuklanan yüzlerce insan ve TKP’li olsun CTP’li olsun, partilerinin bu darbeye onurlu bir şekilde “hayır” diyeceğini düşünen on binlerce onurlu Kıbrıslı Türk ağlamıştır o gece. Ardından gelen 1986 UBP-TKP hükümeti ve TKP’nin UBP’leşmesi; sonrasında yaşanan 1993 DP-CTP hükümeti ve CTP’nin DP’leşmesi küçümsenemeyecek birer travmadır. Bunların eksiksiz bir listesini yapmak için yerimiz çok dar ancak son darbenin CTP’nin son hükümeti döneminde vurulduğunu; kendi kaderini çizmek isteyen onbinlerce Kıbrıslı Türk’ün aylar süren mücadelesi sonucunda büyük ortak olarak hükümet kuran CTP’nin Türkiye’deki AKP hükümetinin bir şubesi gibi davranmasının yarattığı ruh halini mutlaka belirtmemiz gerekiyor. Tüm yaşananlar halkımızın gerek kendi gücüne ve yapabileceklerine gerekse de örgütlü solun inandırıcılığına ciddi bir kuşku ile bakmasına neden olmuştur. Başta da söylediğimiz gibi Kıbrıslı Türkler mücadeleci ve kararlı insanlardırlar. Ancak kendi içlerinden çıkan, kendilerinden saydıkları ve onlarla aynı söylemlere sahip odakların ihaneti bu kararlılığı ciddi oranda törpülemiştir.

                 

Son beş yıldır hiçbir sosyal hak arama eylemi (1 Mayıs gösterilerini istisna kabul edersek) bin kişiden fazlasını toplayamıyorken, 28 Ekim tarihinde 3000 emekçiyi (bazı gazetelere göre 5000) bir araya getiren olgu nedir? Bunun bizce iki tartışmasız nedeni vardır. Birincisi CTP döneminde kuvvetlenerek ilerleyen ve şimdi “Göç Yasası” “Sendikasızlaşma Yasası” olarak önümüze dikilen neo-liberal uygulamalar zincirinin bireysel kurtuluşu imkansız kıldığının net olarak anlaşılmasıdır. İkincisi ve bizce en önemlisi; CTP döneminde de karşımıza dikilen bu yasalara kendini UBP’den ayrıştırarak karşı çıktığı gibi, şimdi UBP döneminde ortaya konan baskılarla da kendini CTP’den ayrıştırarak mücadele eden bir muhalefet odağının varlığıdır. Böylece Kıbrıslı Türkler, CTP’nin veya UBP’nin hükümetçilik oyunlarına alet olmadıklarını bilerek, gönül rahatlığı ile protestolara katılabilmektedirler. Son aylarda eylemlere kapatılmış olan Meclis ve TC Elçiliği önünden geçen yolun, barikat aşan militan bir mücadele sonucunda halkın kendi elleri ile açılması, üstelik bundan hem UBP’nin hem de CTP’nin eşit oranda rahatsız olması Kıbrıslı Türklerdeki coşkunun ana kaynağıdır. Kıbrıslı Türkler, ihanetlerle geçen 30 yılın sonunda hala irade gösterebilmenin coşkusunu yaşamaktadırlar.

Ancak halkımızın bu coşkusunu paylaşmakla beraber, biz devrimcilere düşen görev; önümüzde daha çok uzun bir yol olduğunu bilmek, halkımızın gerçek örgütünü inşa etmek üzere daha sıkı bir çalışma içine girmektir. Çünkü egemenler 28 Ekim tarihini kırmızı kalemle işaretlemiştir ve bu eşik aşıldıktan sonra mücadelenin geleceği daha zorlu bir aşamaya girmiştir.

Halkın Sesi/93.sayı