1 Mayıs ve Depolitizasyon

1 Mayıs ve Depolitizasyon

Bir 1 Mayıs daha geride kaldı. Özellikle son üç senedir Türkiye’de yaşanılan 1 Mayıslarla birlikte Kıbrıs kuzeyinde de daha fazla gündeme gelen işçi sınıfının birlik mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs, iki sene sonra yeniden ortak ve daha kitlesel bir şekilde kutlandı. Tabi ki 1 Mayıs’taki bu büyüme, sol mücadeleden bağımsız değildir. Ancak ezilenler 1 Mayıslarda egemenlere karşı seslerini yükselttikçe, egemenler de ezilenlerin güçlü silahlarından biri olan bu günü kendi lehlerine çevirmek için ellerinden geleni yapıyorlar.

Bugüne kadar bir çok kez yazılmışsa da böyle bir yazının başında 1 Mayıs’ın tarihçesinden bahsetmek gerektiğini düşünüyorum. 1880’li yıllarda insanlar günde 12 ile 18 saat arasında çalışarak çok kötü şartlar altında ve herhangi bir hak talep etme özgülüğü olmadan yaşamaktaydılar. O dönemde Avustralya’dan ABD’nin çeşitli şehirlerine kadar binlerce işçi başta çalışma saatlerinin düşürülmesi ve benzeri taleplerle greve gittiler. 18 Mayıs 1882’de New York İşçi merkezi İşçi Sendikası toplantısında Eylül ayının ilk pazartesi günü Emek Günü ilan edildi ve 1882 ve 1883 yıllarında, işçiler bu günlerde sokaklara çıkarak taleplerini haykırdılar. ABD ve Kanada’da Örgütlü meslek Kuruluşları ve İşçi Sendikaları Federasyonu (FOTLU), 1884 yılındaki toplantısında Emek Günü’nü kabul etti. Kongre, 8 saatlik iş günü için 1 Mayıs 1886’da bir günlük greve gidilmesi çağrısında bulundu. Slogan açık ve netti: Sekiz saat çalışma, sekiz saat uyku ve sekiz saat canımız ne isterse (8-8-8). O gün 350 bin işçi greve gitti.  Birkaç gün sonra greve katılan 1400 işçi McCormick Fabrikası’ndan atıldı ve yerlerine grev kırıcılar getirildi. Böylece çatışmalar başlamış oldu. Polis işçilerin üstüne ateş açtı; 6 işçi yaşamını yitirdi. Yaşananları protesto etmek için yapılan mitingde meydana bomba atıldı ve ateş açıldı; 6 polis ve 10 işçi öldü. Olayların sonunda sendikalar kapatıldı ve 7 işçi önderi idam edildi. II. Enternasyonal, 1889’daki kongresinde işçi sınıfının 8 saatlik iş günü mücadelesi adına 1 Mayıs’ı işçi sınıfının birlik, mücadele dayanışma günü ilan etti.[1]

1 Mayıs’ın oluşum süreci bu şekilde. Bunun farklı yorumlamaya ihtimal veren tarafı yok. Ancak emek sermaye çelişkisinin doğal sonucu olan her kesimin kendi ekonomik sınıf çıkarlarını düşünmesi ve ona göre hareket etmesi,  1 Mayıs meselesinde de tüm açıklığıyla kendini göstermektedir. Uzun yıllar 1 Mayıs’ı marjinalleştirme çabalarıyla toplumdan yalıtmaya çalışan egemen kesim ve yandaşları, son yıllarda (ancak yirmi yıla yakın bir sürecin sonucu olarak) ise 1 Mayıs’ın içini boşaltmaya, bu günü siyasi içeriğinden kopararak kendi deyimleriyle “masum” kılmaya çalışmaktadırlar. Bunu yaparken de türlü türlü metotlar geliştirmektedirler. İşçi sınıfının ve ezilenlerin bu önemli gününü, bahar bayramı edasıyla, bir tatil, bir piknik gününü çevirmeye çabalamaları bu metotlardan biridir. Kamu İş, Kamu-Sen gibi sarı sendikalar bu işte iyi birer araçtırlar. Ancak bu işin ülkemizdeki en iyi temsilcilerinden biri Serdar Denktaş’tır. Elinde gitarı ve birasıyla 1 Mayıslarda piknik alanlarında kendince “bahar bayramı”nı kutlar sayın Denktaş. Hatta “işçisin sen işçi kal”  şarkısını da çalacak kadar da işçi dostudur! Bir diğer metot ise yürüyüş ve mitingleri sembolik kılmaya çalışarak, 1 Mayıs’ı emeğin ve ezilenlerin mücadelesinin bir parçası ve kazanımların aracı olmaktan çıkarma çabasıdır. Bunun bir örneği, 1 Mayıs’ın ideolojik tarafını yok sayarak, “sen işçi değilsin ne işin var 1 Mayıs’ta” söylemidir ve hatta ülkemizdeki egemen kesimler 1 Mayıslarda işçi sayısının çok az olduğundan, kitlenin çoğunluğunun işçi olmadığından dem vurarak, olayı akılları sıra komik veya amacından sapmış bulurlar. Son 1 Mayıs’ta YKP’nin pankartlarından dolayı Kıbrıs Gazetesi’nin yaptığı manipülasyon kokan haber ve ardından İçişleri Bakanı İlkay Kamil’in 1 Mayıs gününe böyle şeylerin yakışmadığı yönündeki açıklaması, bu yaklaşımın açık örnekleridir. Onlara göre 1 Mayıs’a sadece işçiler katılabilir, işçi hakları dışında istemler sunulamaz ve bu söylemler de sembolik olmalıdır. Kısacası talepten öteye gitmemelidir. Gitmemelidir ki kafa ağrıtmasın. Bunların mantıklarına göre; öğrenciler, feministler, LGBTT bireyler, ezilmiş halklara mensup kişiler gibi farklı şekillerde de sömürülen ve ezilen kesimlere göre değildir 1 Mayıs. Dolayısıyla bunların atacağı sloganlarda 1 Mayıs’ı amacından saptırır ve çirkinleştirir!

Hayattaki temel çelişki emek sermaye çelişkisidir. Yani asırlardır, sahip ile köle, bey ile uşak, ağa ile köylü, ırgat vb. arasında olan çelişkidir bu. Ancak bu ilişki biçimleri sürecinde bazı çelişkiler daha oluşur. Bunlar da yan çelişkilerdir. Bunu açıklarken bazı yazılara başvurabiliriz: “Karmaşık bir şeyin gelişme sürecinde birçok çelişki vardır; bunlardan birisinin varlığı ya da gelişmesi, öteki çelişkilerin varlığını ve gelişmesini belirler ya da bunlar üzerinde etkili olur ki, işte bu, baş çelişkidir.  Örneğin kapitalist bir toplumda çelişkideki iki karşıt güç, proletarya ve burjuvazi,  baş çelişkiyi oluşturur. Öteki çelişkiler, örneğin feodal sınıf kalıntıları ile burjuvazi, köy küçük-burjuvazisi ile burjuvazi, proletarya ile köy küçük-burjuvazisi, tekelci olmayan burjuvazi ile tekelci burjuvazi, burjuva demokrasisi ile burjuva faşizmi, emperyalizm ile sömürgeler arasındaki çelişki bu baş çelişkinin etkisi altındadır.”[2]  Yani sevgili egemenler sisteminizin kadınlarını ve LGBTT bireylerini mağdur eden ataerkil yapısı, kar için okulları, hastaneleri ticarethanelere çeviren, dağlarımızı delen yapısı, ucuz iş gücü ve hammadde için ülkeleri kana bulayan emperyalist yapısı, tamamıyla temel çelişki yani emek sermaye çelişkisi ile ilintilidir. Tüm bu sorunların kökeninde kapitalizm, tek gerçeğin para olduğu bir sistem var. Bundan dolayıdır ki tüm ezilenlerin mücadelesi kapitalizme karşı olmalıdır ve olacaktır. 1 Mayıslar bunun küçük provalarıdır. Çünkü yaratılan mağduriyet, yaratılmak istenen kafa karışıklığını boşa çıkaracak kadar büyüktür.

Egemenlerin içini boşaltmaya çalıştığı değerler ezilenlerin kazanım ve yenilgi dolu mücadelelerinin eseridir. Bundan dolayı egemenlere cevabımız şudur: Çabanız boşunadır. Her depolitizasyon saldırınızda,  karşınızda 1 Mayıs kızıldır kızıl kalacak diye haykıran birini bulacaksınız. Bu, bugün bir işçi, yarın onun yanında yurdunu seven bir Kıbrıslı Türk veya Kıbrıslı Elen, ondan sonraki gün bir öğrenci, daha sonra bir LGBTT birey… Ama muhakkak birileri olacaktır ve bu kalabalık ve çeşitlilik gün geçtikçe artacaktır.




[1] Kaynak: 1 Mayıs’ın Tarihçesi; Argasdi Sayı 10, sf:16

[2] Mao Zedung; Teori ve Pratik, Sol Yayınları, Sf:47