SG ve GSS VE KADINLAR – Nazen Şansal

SG“Sosyal Güvenlik Yasası” olarak yasalaşmış bulunan, 2006 yılında CTP tarafından “Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası” adı altında getirilen yasaya o tarihlerde sosyalist feminizm çerçevesinde yönelttiğimiz eleştiri…

“Bu yasa taslağının özelliklerinden bir tanesi, kadın yahut erkekten bahsetmemesidir. Ayrımcılık yoktur, herkes eşittir.”

Bu talihsiz açıklama 11 Mayıs 2006 tarihli Kıbrıs Gazetesi’nden, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın, Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Taslağı (SG ve GSS YT) hakkındaki röportajından alındı. Tasarladıkları yeni sosyal güvenlik sisteminin, emeklilik yaşı ve emekli olmak için ödenmesi gereken prim miktarı konusunda, kadınlar ile erkekleri eşitlediğinden bahsetmekteydi Sayın Bakan. Emeklilik hak ve menfaatleri bakımından ayrımcılığa son verileceğini gururla açıklamaktaydı. Geçenlerde Belediye Tiyatrosu’nun sergilediği Dolu Düşün Boş Konuş isimli oyundan, biraz kaba ancak yerinde kullanıldığında hoş bir replik kaldı hafızamda: “Yuh yani, oha! Ve hatta çüş!” Başka bir çok şeyin yanında toplumsal cinsiyet rollerini de sorgulayan neşeli bir oyundu. Bu yazının konusu bir tiyatro oyunu değilse de gerçek cinsiyet ayrımcılığından ve sözde eşitlik yaratma çabalarından bahsedeceğiz.

 

Eşit olmayanlara eşit davranmak en büyük eşitsizliktir

Kadınlar, kapitalizmin ilk evrelerinde ucuz iş gücü olarak çalışma hayatına dahil edilmiş ancak ev ile iş arasındaki bölünme erkekle kadın arasındaki iş bölümünü daha da derinleştirmiştir. Kapitalizm, çeşitli aşamalardan ve krizlerden geçmiş ve süreç içinde kadınların çalışma yaşamındaki konumları ve hakları da  farklılaşmıştır. Oysa ücretsiz ev emeğinin, çocuk ve yaşlı bakımının kadınların sorumluluğunda olduğu eşitsiz toplumsal koşullar değişmemiştir. Bu gün kadınlar hem üretim hem de yeniden üretim süreçlerinde gönüllü ya da zorunlu olarak emek harcamaktadır. Bir yandan iş hayatının stres ve sıkıntılarına göğüs gererken diğer yandan da aile fertlerini yeni iş gününe hazırlamak için gereken çabayı göstermektedirler. Çocukların, sistem için üretmeye hazır birer nefer olabilmeleri için yetiştirilmesi ve eğitimi, toplum dışına itilen yaşlıların ve sakatların bakımı, her türlü fiziksel ve psikolojik destek olma görevi kadınların omuzlarındadır. Tüm bunlara rağmen kadınlar sosyal hayatta da aktif olmaya uğraşmaktadırlar. Kadınların, gerek yasa metinleri üzerinde gerekse toplumsal yaşamda ayrımcılığa uğradığı onca konu varken, eşitlik sağlayacağım diye sosyal güvenlik sistemindeki bir pozitif ayrımcılığı ortadan kaldırmak abesle iştigaldir.

 

Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Taslağı kadınlara ne getiriyor daha doğrusu kadınlardan ne götürüyor

SG ve GSS YT, pek az da olsa olumlu tarafları bulunmakla beraber, özellikle emeklilik yaşını yükseltmesi, ücretsiz tedavi hakkını kaldırarak sağlığı parayla satılan bir meta haline getirmesi ve kadınların kazanılmış haklarını budayarak eşitlik kisvesi altında adaletsizliğe yol açması bakımlarından ciddi sakıncalar içermektedir.

Mevcut sistemde, özel sektörde çalışan sigortalı kadınların emekli olabilmeleri için 7200 gün prim yatırmış olmaları yeterlidir. Bu prim miktarının yatırılması halinde kadınlar 55 yaşında 20 yıl üzerinden veya 60 yaşında 25 yıl üzerinden emeklilik hakkını kazanırlar. Erkek çalışanlar içinse 9000 gün prim ödemek (25 yıl) gerekmektedir. Kamu çalışanları bakımından, emeklilik yaşı (55) ve fiili hizmet yılı koşulu (25 yıl) hususunda kadınlar ile erkekler arasında bir fark yoktur. Ancak kadın kamu görevlileri için her beş yıla bir yıl yıpranma payı verilmekte ve emeklilik maaşı ve ikramiyesi buna göre hesaplanmaktadır. SG ve GSS YT ile geitirilmesi düşünülen sistemde ise kadın veya  erkek ayrımı yapılmaksızın emeklilik yaşı 60’a yükseltilmiş ve sigortalılar için gereken prim miktarı 9000 gün (25 yıl) olarak saptanmıştır. Yani bu sistem ile hem özel sektör çalışanları hem de kamu görevlisi olan kadınlar, emeklilik hak ve mefaatleri bakımından geriye gidecek, tabiri caizse mezarda emekliliğe hak kazanacaklardır.

SG ve GSS YT, sigorta sistemi ile genel sağlık sisteminin birlikte düzenlendiği gerekçesiyle, mevcut sosyal sigorta mevzuatının çalışanlara verdiği bir takım hakları geri almaktadır. Bunların arasında gebelik muayenesi ve gebelikte yurt dışı tedavisinin, analık sigortası kapsamının dışına çıkarılması da vardır. Ayrıca, analık sigortasının asgari prim miktarı mevcut sistemde 90 gün iken yeni yasa ile 120 güne çıkarılmaktadır. Yasa taslağı, sigorta primleri konusunda Devlet’in prim ödemekten elini çekmeye çalıştığı izlenimi vermektedir. Örneğin hastalık ve işsizlik sigortalarında Devlet’in katkısı kaldırılmaktadır. Kadınlar için önemli olan analık sigortasında ise mevcut sistemde sigortalının prim ödeme yükümlülüğü yoktur, Devlet ve işveren prim ödemektedir. SG ve GSS YT‘nda Devlet, analık sigortası için prim ödemekten vazgeçmekte, bu yük sigortalıya getirilmektedir. Tüm bunların yanında, özel sektör çalışanları için ücretli doğum izni, doğum öncesi ve sonrası için altışar haftadan sekizer haftaya çıkarılarak kadınlara sus payı verilmek istenmektedir.

SG ve GSS YT ile emekli ve çalışanların maaşlarında gerileme olacaktır. Sağlık sigortası primi kesintilerine rağmen katılım payı adı altında hastalardan para alınacaktır. Ücretsiz tedavi hakkı ortadan kaldırılacaktır. Orta gelirli kişiler yoksullaşırken, yoksullar daha da fakirleşecektir. Herşeyden önemlisi sağlığın özelleştirilmesinin yolu açılacaktır. Ve özelleştirmelerden, yoksulluktan en çok etkilenen, yoktan var etmek zorunda kalan kadınlardır.

Yasa taslağında, şu an çalışanlara uygulanmayacağı, bundan sonra işe girecek olanları kapsayacağı belirtilse de, Çalışma Bakanı’nın açıklamalarından kısa zaman içerisinde tüm çalışanların, tercih hakkı tanınmaksızın, bu yeni sisteme entegre edileceği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu eşitlikçi! kurallar, henüz çalışma yaşamına girmemiş ya da sigortalı olmamış genç kadınları ilgilendirdiği kadar halen çalışmakta olan ve kazanılmış haklarına dokunulmayacağını zanneden kadınları da olumsuz etkileyecektir. Kadın haklarını savunduğunu iddia eden tüm kadın örgütlerinin ve sendikalarda erkek egemen kültürün baskısı altında bin bir güçlükle çalışma yapan kadın birimlerinin bir an önce harekete geçmesi sorumluluğu kendisini dayatmıştır. Başımıza örülen çoraplara karşı kadınca bir muhalefet örerek kimin daha iyi örgü yaptığını göstermenin zamanıdır. Yarın çok geç olabilir.

Nazen Şansal

Baraka Aktivisti

Argasdi Sayı 3.5 (Ağustos-Eylül-Ekim 2006)