“Yeni” Dosya Konulu Argasdi 38. Sayısından Güzel Bir Yazı

Ali Şahin

aiossemeon@hotmail.com

YENİ İŞÇİ SINIFI

Untitled

Reel sosyalist deneyimlerin çöküşü ve “büyük  ölçekli  işyeri,  düzenli istihdam” biçimlerinin büyük  oranda terkedilişi ile birlikte proletaryanın tarih sahnesinden silindiği savı çok uzun yıllardır dillendirilen  bir söylem. Peki; yaşadığımız koşullarda  gerçeklik bu mu? İşçi sınıfı, bir dö- nemin tarihi geçmiş bir olgusu muydu ve ömrünü tüketerek bize elveda mı dedi? Kapitalizm,   varettiği üretim   ilişkileri  ile  bu  savın  koca   bir  yalan   olduğunu binlerce insanı yoksulluk ve işsizliğe  mahkum ederek  acı  bir  şekilde    gösteriyor.   Günümüzde,  yepyeni bir   proleterleşme   dalgası  yaşanıyor. Bilhassa  üretim  süreçlerindeki  teknolojik   gelişmelerle  işçiliğin   minimuma  indirildiği,  buna bağlı  olarak da  işçi sınıfının   yok   olduğu  görüşü  gerçeği yansıtmıyor. Teknolojik gelişmeler bazı çalışma biçimlerini gereksiz kılıyor.  Ancak  yaşanan  gelişmeler   bazılarını  yok ederken  yeni   çalışma biçimlerini de yaratıyor. Öte  yandan geçmiş dönemlere  ait  klasik  işçi tipi  yok olmuş değil. Taşeronlaştırma gibi uygulamalarla bölünen üretim süreçleri, işçi sınıfını farklı mekanlara dağıtarak bölüyor ve geniş yığınlar   halinde  görünmesini  engelliyor.  Ayrıca  dünya çapında nüfus hareketliliklerindeki artış  sonucu her  ülkede göçmen kesimler en  kötü koşullardaki işlerde çalışıyor.  Ülkelerin yerli  emekçi nüfuslarının  belirli   sektörlere  kaydığı ve düz  işçilik olarak görülen en  ağır  işlerde farklı ülkelerden gelen kesimlerin çalıştığı  bir ortamda göçmen kesimlerin işçi sınıfının  önemli bir bölümünü oluşturması sınıfın  görünmezliğinde de  pay sahibi. Çünkü yaşadıkları koşullar gereği herhangi bir  hak  talebinde bulunamayan,  yerli  nüfus tarafından da  toplumsal bir özne olarak pek  kabul  görmeyen göçmenler,  sınıf   içindeki   önemini  bir güce evriltemiyor. Ne yerli nüfuslar göçmenleri,  ne   de   göçmenler kendilerini ülkenin kaderiyle ilgili sesini  yükseltebi- lecek bir özne olarak görüyor. Bu görünmezlik,  işçi sınıfı mücadelesini olumsuz etkiliyor.  Kıbrıs’ın  kuzeyinde TC eliyle oluşturulan  kimlikle   girişe   dayalı   çarpık  göçmen ilişkisinde bu  durum daha da  geçerli. Hatta son  yıllarda  dünyanın farklı   coğrafyalarından gelen  emekçilerle   birlikte adadaki  işçi  sınıfı  profili dünyanın başka ülkelerine benzer şekil- de  gittikçe göçmenleşiyor. Ancak  tüm görünmezliğine rağmen emekçi kitlelerin, yaşadığı sorunlar her  geçen gün büyüyerek hayattaki  yerlerini koruyorlar. Fakat  günümüz işçi sınıfının  ana  gövdesini,  neo-liberal politikalarla eski  koşullarını    yitirerek proleterleşen  orta sınıflar   oluşturuyor. Yeni  bir  işçi  sınıfı profili   yaratan  neo   liberal  politikalar, 20.  yy’de  işçi sınıfına  dahil  olmayan ve ağırlığı   kafa   emeğini satarak  geçinen kitlenin sahip  olduğu tüm   hakları  yitirerek  yoksullar sınıfına   eklemlenmesine  neden oldu.  Daha  önce beyaz yakalı diye  tabir edilen katmanlar,  kendilerine  ait  işyerlerinde çalışan mühendisler, muhasebeciler, avukatlar gibi  kesimler, özellikle  günümüzde   yaygınlaşan  iletişim,  bilişim  firmalarında çalışan büro işçileri,  devletin ekonomideki rolü  değiştikçe  yoksullaşan  kamu   emekçileri vb.  yeni  işçi  sınıfının  gittikçe büyüyen kitlesini  oluşturuyor.   Çoğunluğu  yüksek  öğrenim görmüş bu  kesimler, geçmiş dönemlerde sahip  oldukları eğitim gereği işçi sınıfından çok daha farklı çalışma koşullarına sahiplerdi. Ancak neo- liberal dönemin güvencesiz çalışma ortamında bu  kesimler dahi  ücret, sosyal haklar,  üretim süreçlerinde karar  verme pozisyonu gibi sahip  oldukları kazanımları  büyük  oranda yitirmiş  durumdalar. Nitelikli emek güçleri sıradanlaşarak vasıfsızlaşıyor. Daha  da  ötesi, işsizlik eğitim  seviyesi yüksek nitelikli  emek  için bile  sıradanlaşmış bir  hal  aldı.  Kıbrıs’ın kuzeyindeki eğitimli genç  emekçi  kitle  bunun bariz  örneği. Bu durum, orta sınıf   bir   yaşamdan  gelen  bu   kitleyi işçi   sınıfı   ile   gitgide   yakınlaştırıyor. Piyasanın acımasız koşullarına, değersizleşen nitelikleri ile  giren ve sıradan işçiler  haline gelen genç emekçiler, yetiştikleri orta sınıf  kültürüne uygun  bir ortam arıyor  fakat bulamıyorlar. Bir anlamıyla,    her  geçen gün  daha da  dahil oldukları  işçi  sınıfı  koşullarını  reddetmelerine rağmen bu  dönüşümü engel- leyemiyorlar. Piyasalaşan ve özelleştirilen  eğitim sistemi içerisinde zar zor  bir meslek sahibi  olan  genç mezunlar, mezun  olduğu bölüm ile ilgili iş bulmakta ya zorlanıyor ya da bulsa  dahi  beklentileri  karşılık  bulmuyor. Piyasa  şartlarında  hayatta  kalabilmenin koşulu olarak dayatılan  güvencesiz  ve esnek  çalışma biçimlerinin “profesyonellik” şeklinde sunulmaya çalışılması  durumu değişmiyor. Aradığı koşulları bulamayan genç işçiler,  parçası olmayı  reddettikleri işçi sınıfının  bilinçli  kitlesini oluşturur hale geliyor.  İspanya’dan  Yunanistan’a  uzanan  ve Avrupa  Birliği’ni sarsan Akdeniz isyanlarının sürükleyici kitlesi  proleterleşen bu  orta sınıflardan başkası değil. Bu kitle,  Türkiye’deki “Gezi” sürecinde de  belirleyici bir  role  sahipti. Düzenli olarak düzensiz işlerde çalışmak zorunda  bırakılan, işsizliği  normalleşmiş  bir olgu  olarak sürekli  yaşayan bu katmanlar, yeni işçi sınıfının  ana  gövdesi olarak yeni  başkaldırışların da  habercisidirler. Proleterleşen orta sınıf, 20. yy’deki işçi kitleleriyle kıyaslandığında farklı niteliktedir. Yüksek eğitimli bu  yeni  işçi sınıfı, geçmiş işçi ve sosyalist hareketlerin trajedisi  haline gelen ve bugün liberal hegemonyanın bu  denli  güçlü  olmasında büyük  payı olan  soldaki bürokratik yaklaşımın   yıkılmasına yönelik   önemli  bir potansiyel taşıyor. Maruz  kaldığı  koşullara isyan eden genç işçiler, doğal olarak daha eşitlikçi  ve özgürlükçü bir  yaşam mücadelesinin zeminine adım atmış oluyorlar. Kendi emeklerinin karşılığı olarak aradıkları, ister istemez onları  bu zemine  doğru kanalize ediyor. Yeni işçi sınıfının  nitelikleri gereği ortaya koyduğu özgürlükçü ve eşitlikçi  talepler,  çalışan haklarından kadın-erkek eşitliğine, doğanın   talan  edilmesine karşı  mücade- leden kamusal alanların savunulmasına kadar çok geniş bir zemine sahip.  Bu zemin,  işçi sınıfı  içindeki  diğer katmanlar ve çeşitli  ezilen kesimlerle temasın imkanlarını da  sunuyor. Tüm  bunlar, yeni işçi sınıfının  halk  hareketlerinde oynayabileceği devrimci rolü  işaret  ediyor. Liberal   aklın   bilhassa  sol   kesimlerde  yarattığı akıl  tutulmasına  rağmen, şu  açık  bir  şekilde ortada ki; işçi sınıfı elveda  falan   demedi!  Tarih  sahnesinden    silindiği   iddia   edilen  proletarya daha  da   genişleyerek  ve  yenilenerek yaşamdaki  rolünü  sürdürüyor.  Elveda demek bir yana,  her  an sermayenin kapısına  dayanacak şekilde öfkesi artıyor.