ARGASDİ’NİN 38. SAYISINDAN “YENİLENMELİ Mİ YENİLENMEMELİ Mİ” İSİMLİ YAZI

 

Nazen Şansal
nazen_sansal@yahoo.com

 

        YENİLENMELİ Mİ YENİLENMEMELİ Mİ?

Nasıl ki güneş her gün hem eskidir hem yeni
Sevgim de yeni baştan söyler her söyleneni
Shakespeare

 

 

 

Eskinin içinde yeni, yeninin içinde eski
Yeni, heyecan verir… Yeni bir kitaba başlamak, yeni bir insan tanımak, yeni bir aşk, yeni bir iş, yeni bir eve ya da yeni bir şehre taşınmak, insanın içine tarifi zor bir coşku akıtır. Alışılagelenin sıradanlığı, yerini bilinmezliğe duyulan meraka bırakır. Yeni ile yenilenince insanın kendine katacağı, kendinde bulacağı farklı özellikler onu geliştirecek, ona başka bir insan daha ekleyecektir. İnsan tek başına çoğalacak, kalabalıklaşacaktır yenilendikçe.

 

Yeni ürkütür aynı zamanda… Eskinin, bilinenin, yaşanagelenin tanıdık ve güvenli sularını geride bırakıp açık denize yelken açmaktır çünkü. Bir kış sabahı, sıcak ve ağır bir battaniyenin altından çıkıp ayaza atabilmektir kendini. Hüzünlüdür, unutmayı ve hatırlanmamayı göze almaktır. Acemiliktir ilk nazarda ve son tahlilde yine eskiyi yaratacak bir yaşam deneyimi…

 

Yenilenmek sancılıdır… Bu yüzden kişiler de toplumlar da direnç gösterir yeniye. Bir bebeğin ana rahminde büyümesi gibi sabırla beklemek gerekir yeninin doğumunu. O gün geldiğinde, şiddetlenen ve sıklaşan sancılarla, bir avazda yenilenmeye gebedir hayat.

 

Ama emek ister her yenilik… Bir tohumun filizlenmesi, köklenip ağaç olması gibi can suyu ister, güneş ışığı ister. Bir ağacın meyve vermesi gibi dallarını fırtınalardan korumak, toprağını çapalamak ister.

 

Ve eskinin içinden doğan, onun hem inkarı hem devamı olan yeni, bir sonraki yenilenmeye doğru açar yelkenini…

 

 

 

Her yeni yeniler mi?

 

Eskinin kıymetinin olmadığı, yeniye övgüler düzülen bir çağdayız şimdi. Kıyafetler, arabalar, evler gibi modası geçmiş ideolojiler de bu ‘post’ çağa göre yenilenmeli! Deniyor ki; değişen dünyada, bir önceki dönemin fikirlerine yer verilmemeli, her şey, öncesizcesine yeni zamanların elinde şekillenmeli. Oysa değişime ayak uydurmak kaçınılmazken, eskinin deneyimlerine ve erdemlerine yüz çevirmek, bizleri talihsiz bir tarihsizliğe sürükler. İnsanlar gibi toplumlar da, hareketler de hatalarının başını şefkatle okşayıp, doğrularının sırtını gururla sıvazlayarak gerçek anlamda yenilenebilir. Gelenekten süzdüğümüz değerlerimizin, değişmez dogma halini almaksızın, pratikle sınanıp sorgulanarak geleceğe aktarılmasıdır yeni ve daha güzel günleri inşa edecek olan. Demode olduğu sanılan inanç ve kararlılık, dinozorluk gibi görülen sürekliliğin bir parçası olma bilinci, yeni toplumu yaratmanın temel ölçütüdür. Çünkü şekilsel olmayan hakiki bir yenilenme, eskiyeni reddetmek için bile olsa, onun içinden çıkmayı ve toprağında boy vermeyi gerektirir.

 

 

 

Onların yenisi ve bizim yenilenmemiz gerekliliği

 

Zaman değişiyor… Yaşamımızı denetim altına alan yeni yasalar, gözetleme kameraları, güvenlik tedbirleri artarken, hayatlarımızı bir nebze olsun kolaylaştıran, sömürüyü hafifleten kurallar düzensizleşiyor. Çalışma koşullarımız esnekleştirme kılıfıyla belirsizleşiyor, emeğimiz “performans” adıyla cilalanıyor. Haklarımız paranın hükmüne tabi kılınırken, ilişkilerimizin sıcaklığı yerini günübirlik kişisel çıkarların soğukluğuna bırakıyor. Tüm bunlar karşısında daha çok kenetlenmemiz gerekirken birbirimize, örgütsüzlük, bireycilik gıcır gıcır bir değer olarak sunuluyor önümüze. Onların yenisi, parlak ambalajlarını açıp da görünce içindekini, mutlu etmiyor bizi. Bugüne değin mutlu olmak için yapılanlar da yetmiyor. Yalnızlığımız çoğalırken insanlığımız azalıyor, yalnızlaştıkça boyun eğiyoruz beğenmediğimiz yeni zamanlara. Öyleyse hasıl olmuştur artık bizim taraftan da bir yenilenme gerekliliği. Nasıl ki güneş her gün hem eskidir hem yeni, mücadeleyle yeni baştan söylemeli her söyleneni…

 

 

11089094_10153157404952445_1179841882_o