ARGASDİ’NİN 39. SAYISINDAN KIBRIS EFSANELERİNDEN: ST. HİLARİON KALESİ

Şifa Alçıcıoğlu

Sifa_alcicioglu@yahoo.com

Yüzyıllardır birçok uygarlığa ev sahipliği yapan adamızın hemen her yerinde tarihi bir eser görmek hatta yapılan yol çalışmalarında “yeni eserler bulundu” haberlerini duymak halk olarak hiç de yadırgamadığımız bir durum adeta. Geçen yıl Girne Belediyesi tarafından alt yapı çalışmaları esnasında tarihi bir mezar bulundu. Girne’nin en işlek caddesinde, Dome Otel’in önündeki kazı çalışmalarında bulunan eski mezarda dört insan iskeleti ve Roma dönemine ait çeşitli eserler vardı. Bu yıl Ercan pistini genişletme çalışması ve dere ıslahı çerçevesinde yapılan kazı çalışmalarında ise Helenistik Roma Dönemi’ne ait eserler çıkarıldı. Uygarlıkların yaşam formları olan, bu tarih kokan dokular yerin altında tarihe tanıklık ederken dilden dile söylenilen hikayeler ve efsanelerle de günümüze taşındılar. St.Hilarion Kalesi de birçok efsaneyle anılan tarihi bir kalemiz. “101” odası olan, güzel ve kötü kalpli kraliçenin yaşadığı kalenin hikayesine bir göz atalım.

 

kraliçenin penceresiKraliçe Kalesi

St. Hilarion, iki efsaneye konu olmuş “101 Evler” ve “Kraliçe Kalesi” isimleriyle de bilinmektedir. Girne dağlarının zirvesine kurulan bu kale, Kıbrıs’ın en güzel ve en zalim kadını olan ve ‘Regaena’ (Recina) adıyla bilinen bir kraliçe tarafından inşa edilmiş. Kraliçe kalenin yapıldığı dönemde çalışan işçilerin bir kez bile dinlenmesine izin vermeyip, eziyet etmiş. Denizden tepeye kadar yan yana dizilen işçiler, sahilinden sağladıkları su, kum ve taşları elden ele vererek tepeye taşımak suretiyle kaleyi inşa etmişler. İnşaat tamamlandıktan sonra kalenin gizli yerlerinin ifşa edilmemesi için inşaatta çalışan işçiler ile kalenin askerlerini öldürmeye karar vermiş. Böylece kalenin batısındaki uçuruma açılan odasına çekilmiş, kapının girişineyse askerlerini dikmiş. Askerlere verdiği talimat ise işçileri teker teker odaya almalarıymış. Odaya giren işçileri oda penceresinden aşağıdaki uçuruma atılmak suretiyle öldürmüş. İşçilerden sonra askerleri de ayni şekilde öldürmüş. Kalenin yukarı bölümündeki pencerenin ‘Kraliçe penceresi’ olarak bilinmesinin nedeni de buymuş.(1)

 

st.hilarion“101 Evler”le İlgili Efsaneler

St Hilarion Kalesi, adını  Kudüs’ün Araplar tarafından fethinden sonra Kıbrıs’a göç eden ve ömrünün son yıllarını burada ibadetle geçiren bir keşişten almıştır. (2) Rivayete göre ise, Templos’da (Zeytinlik), St. Hilarion Kalesi’nin yüz bir odası olduğuna inanılırmış. Bir gün Zeytinlik Köyü’nden bir grup genç beraberce kaleye gitmeye karar verip yola çıkmışlar. Tesadüf o ya, o gün de her dileğin kabul olduğu hacet günüymüş. (Bu günün Paskalya olduğu rivayet edilen örnekleri de var) Kırk senede bir açılan yüz birinci odanın da kapısı açılmış. Delikanlılar kapıyı açık görünce içeriye dalmışlar ve içerdeki zenginlik karşısında hayrete düşmüşler. Hepsini almak için açgözlülükle sağa sola saldırmaya başlamışlar. Bu nedenle orada çok uzun bir süre kaldıklarının farkına bile varamamışlar. Bu arada süre dolup da odanın kapısı kapanınca orada derin bir uykuya dalmışlar.  Bunun üzerine kırk genç hiç farkında olmadan 40 sene boyunca uykuya dalmışlar. Uyanıp köye döndüklerinde kendi yaşıtlarının çoktan öldüğünü görmüşler, çocuklarını da bıraktıklarından 40 yaş büyük bulmuşlar.

Bu konuyla ilgili anlatılan başka bir efsane ise şöyle; Kraliçenin içinde definesi bulunan kalenin 101. odasının kapısı her Paskalya günü belli bir süre aralanır, sürenin sonunda ise kapanırmış. Bir seferinde bir çoban oradayken kapının açılması üzerine kapıdan girerek definenin bulunduğu gizli odaya ulaşmış. Ancak çok fazla altın almak için orada çok uzun süre kaldığından kapı büyük bir gürültüyle kapanmış ve orada kalmış. Bu rivayetin başka bir versiyonu ise çobanın gizli odadan çıktığı ve güneşi görmesi üzerine eriyip gözden kaybolduğu doğrultusundadır.

 

Bu kaleyle ilgili anlatılan bir diğer hikaye ise şu şekildedir;

Rivayete göre 101 evlerin çok güzel bir kraliçesi varmış. Ancak yapa yalnız ve mutsuzmuş. Zamanının çoğunu ya sarayın en üst katındaki pencerede altın sarısı saçlarını taramakla geçirirmiş, ya da ormanda yürüyüşe çıkarmış. Bu dağlarda yaşayan bir de keçi çobanı varmış. Çok güzel kaval çalmasına karşın, çok çirkin olan bu çobanı gören çok az insan varmış. Rivayete göre, bir gün, duygulu kaval sesinin büyüsüne kapılan kraliçe araya araya çobanı bulmuş ve ona aşık olmuş. Ve ondan sonra da sık sık buluşmaya başlamışlar. Kraliçe gecelerinin çoğunu, elleri, ayakları ve göğsü bir ayı kadar kıllı ve bir teke kadar pis kokan bu çobanla birlikte geçiriyormuş. Nihayet kraliçe bir kız çocuğu doğurmuş. Onun da altın sarısı renginde saçları, gök mavisi renginde gözleri varmış. On beş on altı yaşlarına geldiğinde annesinden daha güzel bir kız olmuş. Sürekli olarak ormanda gezmeye çıkar ve lale, nergiz, dildamak toplarmış. Kraliçe ona kaleden çok uzaklaşmamasını öğütlermiş. Fakat kız bir gün uzaklardan gelen güzel bir kaval sesi duyarak merak etmiş ve geze geze kavalı çalan çobanı bulmuş. O günden sonra da buluşmaya başlamışlar. Kraliçe bir gün kızındaki değişikliği fark etmiş. Kızına sorunca dağların çirkin çobanıyla tanıştığını ve onu çok sevdiğini söylemiş. Bunu duyan kraliçenin önce elindeki tarak pencereden aşağı düşmüş, arkasından da kendini pencereden aşağıdaki kayalıklara atmış. Hala daha kış günlerinde dağın tepesindeki bulutların arasında sapsarı güneş ışıklarının uzandığını gören Zeytinlik köylülerinin, “yine kraliçenin saçları gözüktü” diye iç çekmekten kendilerini alamadıkları anlatılmaktaymış.” (3)

 

(1)Tuncer Bağışkan, St Hilarion Kalesi’ne Yolculuk, Yenidüzen Gazetesi.

(2) Vikipedi

(3) Tuncer Bağışkan bu efsaneyi Templos’ta (Zeytinlik) yaşayan birisinden dinleyerek, kaleme almıştır.