ARGASDİ’DEN SON 3 AYIN GÜNDEM DEĞERLENDİRMESİ: ” BU YIKIMI ANCAK HALKLAR DURDURABİLİR”

Ali Şahin

aysimyolu@hotmail.comSYRIA-CONFLICT

İçinde bulunduğumuz coğrafya çok acı bir dönemi yaşıyor. Suriye’de yaşanan iç savaş, IŞİD barbarlığına karşı direnen bir insanlık savaşı halini alırken, savaştan kaçan mülteciler, daha iyi bir yaşam umuduyla Akdeniz’in sularında can veriyor. Türkiye’de Tayyip Erdoğan’ın başkan olma hırsı yıllardır süren savaşı daha da içinden çıkılmaz bir hale sokuyor. Lübnan’ı da içine alan Siyonist İsrail Devleti’nin Filistinlilere karşı uyguladığı yok etme politikası tüm acı şekliyle sürüyor. Kıbrıs’ta ise 41 yıldır süren bölünmüşlük, son dönemlerde yaratılan yakınlaşma ortamına rağmen şoven çevrelerce devam ettirilmeye çalışılıyor. Kısacası gündem; sadece Kıbrıs’ta değil, yaşadığımız bölge olarak hemen hemen tüm Ortadoğu’da emperyalizmin ve işbirlikçilerinin yarattığı savaş ve düşmanlık ortamı ile belirlenmiş durumda.

Bodrum sahiline vuran küçük Aylan’ın cansız bedeni tüm dünyada bir şok etkisi yarattı. Küçük bir çocuğun sahile vuran cesedi, dört yılı aşkın bir süredir haberleri takip ederken artık normalleşen bir konu olan Suriye’deki iç savaşın acı boyutlarını bir kez daha göstermiş oldu.

Öte yandan artık evrensel bir sorun halini alan mültecilerin durumu, “mutluluklar diyarı” gibi satılmaya çalışılan Avrupa Birliği’nin (AB) de maskesini düşürüyor. Afrika ve Ortadoğu ülkelerinden sayısı milyonları bulan insanlar, ya AB ülkelerinde hapishane gibi kamplarda tutularak geri gönderileceği güne kadar mahkum hayatı yaşıyor ya da daha bu ülkelerin kıyılarına varmadan küçük tekne ve botlarla Akdeniz’de hayatlarını kaybediyorlar. En şanslıları ise her gün yükselen ırkçı saldırı tehlikesi altında Avrupa’nın ucuz iş gücünü oluşturuyorlar. Öte yandan bütün halklar için bir tehdit oluşturan IŞİD, yarattığı barbarlık ile insanlığın yüzbinlerce yıllık mental ve fiziki birikimini yok ediyor.

Tüm bunlar yaşanırken Erdoğan’ın fiili olarak tek adamlığı altında yönetilen Türkiye, özellikle Kürt illerinde Suriye’yi aratmayan bir ortama sürükleniyor. Tayyip Erdoğan ve AKP’nin yarattığı Türkiye, ülkenin doğusunda devlet güçlerinin Kürt halkına karşı giriştiği imha siyaseti, batısında ise iktidara karşı muhalefet örmeye çalışan kesimlere ve yine Kürtlere karşı yaratılan linç ortamıyla giderek daha da fazla belirleniyor. Her gün ya bir gerilla ya da yoksul bir askerin cenazesi acılı ailelerine teslim edilirken Erdoğan; asker cenazelerinde “Ne mutlu o ailelere ki çocukları şehit oldu” diye nutuklar atmakta. Yandaş medya da bu siyaseti desteklemekte egemenlerden geri kalmıyor.

Kıbrıs’ın kuzeyinde ise şoven çevreler Annan Planı dönemi sonrası müzakerelerin en iyimser olduğu bir ortamda faşizmi yükseltmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Aynı acıların tekrardan yaşanmaması için katliamlar sonucu hayatını kaybeden insanların mezarlarına yapılan karşılıklı ziyaretler engellenmeye çalışılmakta, özellikle köylerde halklar arası ilişkileri gerecek faaliyetler yükseltilmekte. Ayrı bir tehlike olarak mülkiyet konusunu üzerinden hayali senaryolar yazılarak olası bir anlaşma ile insanlarda evsiz kalacakları korkusu yaratılıyor. Bu alçakça faaliyetleri ise özellikle 1974 sonrası Kıbrıs’ın kuzeyinde yaratılan düzen üzerinden kesesini dolduran sermaye grupları, finanse ettikleri kalemşörleri ile gerçekleştiriyorlar. Öte yandan faşist hareket, özellikle Türkiye’den adaya taşınan kadroları ile Türkiye’de giderek yükselen savaş ve düşmanlık siyasetini buraya taşıyarak milliyetçilik zehrini Kıbrıslı Türk halkı içinde yaygınlaştırmaya çalışıyor. Bu çevrelerin Türkiye’de türlü yalanlarla yükselen milliyetçi dalgayı Kıbrıs konusunda da kullanmak niyetinde oldukları çok açık.

Görüldüğü gibi bölgemiz tam bir savaş ve düşmanlık bataklığı içinde. Sorunsuz tek bir ülke yok gibi. Kurtuluş olarak batılı ülkelerin iki yüzlülüğü ortadayken barışı beklemenin beyhude bir çaba olduğu bariz. Bu yıkım ortamının içinde mevcut gidişata dur diyecek bir güce ihtiyaç var ve bu ihtiyaç halkların kendisi tarafından karşılanmak zorunda. Bölge ülkelerinde çok sayıda hareket bu çaba içerisinde. Kıbrıs için de bu durum geçerli fakat şu anda yeterli seviyede olmadığı ortada. Bu yüzden devrimciler barış mücadelesini özellikle bu dönemde yükseltmek zorunda. Çünkü barış, bir tercihten öte belki de hiç olmadığı kadar ihtiyaç halini almış durumda. Bu yıkıma son verilmeli ve bunu ancak halkların örgütlü mücadelesi başarabilir.