KADINA ŞİDDETE KARŞI SOKAKTA İSYAN VARDI

1

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nde Baraka Kültür Merkezi olarak yine sokaktaydık… 25 Kasım Çarşamba akşamı Dereboyu’nda yaptığımız eylemde, sloganlarımızla, sokak tiyatromuz ve sokak müziğimizle kadına şiddeti protesto ettik.

Bağımsızlık Yolu üyelerinin ve şiddete karşı ses veren kişilerin de katılımıyla gerçekleşen eylemde “Şiddet her yerde devlet nerede”, “Cami değil sığınmaevi”, “Kadın emek özgürlük”, “Erkek adalet değil gerçek adalet”, “Kadınlar özgür olsa dünya yerinden oynar”, “Pezevenk devlet istemiyoruz” gibi sloganlar atıldı, “7 yıl hükümet 0 sığınmaevi”, “En dipteki bireysel şiddeti doğuran en tepedeki örgütlü şiddettir” ve son 15 yılda öldürülen kadınların isimleri yazan dövizler taşındı.

2

Yürüyüşün çeşitli noktalarında kadınların sergilediği sokak tiyatrosunda şiddet, taciz, yoksulluk ve sömürü devam ederken, sığınmaevi, yıpranma payı, eşitlik ve adaletin olmadığı vurgulandı. Kadın korosunun söylediği şarkıda ise şu sözler yer aldı:

4Ülkelerin birinde, belki de bizimkinde

Umursuz bir hükümet koltuklara yerleşmiş

Gece kulüplerinde, ailede ofiste

Şiddeti hiç görmezmiş

5

Sığınma evi yokmuş, yıpranma payı uçmuş

Kadın beyanımıza erkekler çomak sokmuş

Polis, devlet, mahkeme

Göz yumunca şiddete

Kadınlar isyan etmiş!

Yürüyüşümüzün ardından Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Platformu ve Lefkoşa Türk Belediyesi’nin düzenlediği eyleme de katılarak birlikte yürüdük ve destek verdik. 

Yapılan basın açıklamasının metni şöyle:

Minerva, Patria ve Maria. Dominik’te yaşamış Mirabal ailesinin üç kızı. 25 Kasım 1960 sabahı, hapishanedeki eşlerini ziyarete giderlerken diktatörlüğün askerleri tarafından tecavüze uğrayıp katledildiler ve araçları bir uçurumdan yuvarlanarak “kazada” öldüler. Suçları, ülkelerindeki faşist rejime karşı mücadele yürütmek, düşüncelerini özgürce ifade edebilmeyi istemek.

Mirabal kız kardeşler, ne katledilen ilk kadınlardı ne de son oldular. Onlara uygulanan şiddet aslında bugün dünyadaki milyarlarca kadına uygulanandan farksız. Eşine düşüncelerini açtığında dövülen, ailesine aklından geçenleri söylediğinde ‘cezalandırılan’, hatta toplum içerisinde kendisini ifade ettiği için linç edilen kadınların hepsi Mirabal kardeşlerin kaderini paylaşıyor. Anneler, sevgililer, eşler, kız kardeşler…

25 Kasım yıllardır kadınların evde, okulda, işte, sokakta, toplumsal her alanda baskı ve güç ile şiddete maruz kaldığı günlerden sadece biri. Kamusal ya da özel yaşamda fiziksel, duygusal, sosyal, ekonomik ve cinsel anlamda zarar veren ya da verebilecek olan tehdit, baskı, kısıtlama, temel ihtiyaçlarından yoksun ve kendine muhtaç bırakma, zorlama, kontrol altına almaya çalışma, aşağılama, görmezden gelme, özgürlüğün keyfi olarak engellenmesi gibi birçok şekilde, babadan, abiden, kocadan, patrondan, iş arkadaşından, devletten ve polisten her gün ve her an şiddet görmek olası. Üstelik de bu olasılık her geçen gün artmakta.

Kadınların giyeceği kıyafetten doğuracağı çocuk sayısına, sokağa çıkacağı vakitten nerede ve nasıl güleceğine kadar karışabilme hakkı olduğunu düşünenlerin elleri her nefeste boğazımızda. Dört duvar arasına sıkıştırılan kz kardeşlerimiz varken, komşu evden gelen çığlıklar hiç susmaz, gazetelerde tecavüz haberleri son bulmazken o nefesi rahat almak mümkün mü?

Devlet, erkek şiddetini korumaya, sığınma evi yapmak yerine gece kulüplerine izin vermeye, kadının yıpranma payını ortadan kaldırmaya, toplum huzurunu bozan şiddet yanlısı birliklerin elini sıkmaya devam ederken susup kalmak kabul edilebilir mi?

Ve hatta ülkemizde özgürlük adına mücadele eden ilerici örgütler bile kendi tüzüklerinde kadın beyanı ile ilgili düzenlemeleri yapmayı reddedip, kendi üyelerini baskılarken gerçek bir mücadele örmek hepimizin görevi değil mi?

Geçmiş ve gelecek tüm kız kardeşlerimize verilmiş bir mücadele sözümüz var.

3