ARGASDİ’NİN DENGE SAYISINDAN KİTAP TANITIMI: “ÇİZGİLİ PİJAMALI ÇOCUK”

 

Şifa Alçıcıoğlu

Sifa_alcicioglu@yahoo.com

çizgili-pijamalı-çocuk-kapakBruno, çok sevdiği okulundan, tüm şehri gören Berlin’deki evinden, oyunlar oynadığı büyükannesinden ve arkadaşlarından hiç ayrılmak istemiyordu. Ama Führer’in o güzel kadınla evlerine gerçekleştirdiği ziyaret bunu yapmalarını gerektiriyordu. Çok geçmeden Out-With (Auschwitz) isimli kasabaya taşındılar. Yıllardan 1943’tü. Bruno’nun bu sevimsiz kasabada hiç arkadaşı yoktu ve bir çocuk için aşılması en zor duyguyu yaşamaktaydı; yalnızlığı… Sadece penceresinden gördüğü manzara dikkatini çekmişti. Orada bir orman vardı. Bazı kulübeler ve insanlar gördü. Hepsinin üzerinde aynı kıyafet vardı: Gri çizgili pijama ve başlarında gri çizgili takke…

***

“Çizgili Pijamalı Çocuk”u elinize alınca; kapağı, mavi ve beyaz enine çizgilerle “pijamayı” çağrıştıran 205 sayfalık bir kitapla karşılaşıyorsunuz. Ama kapağın içindekini tanımlamakta zorluk yaşıyorsunuz. Şöyle ki; bir savaş romanı olarak tanımlanabilir ama kitabın şiddet içermeyen dili ve yalınlığı bir savaş romanı olmaktan çok uzak. Bir çocuk ya da gençlik romanı izlenimi yaratsa da aslında çocuklara göre bir kitap da değil. Kitabı farklı kılan özellik, hikayeyi 9 yaşındaki Bruno’nun gözlerinden anlatması. Hayatının değiştiğinin farkında olmasına rağmen, savaşın farkında olmayan saf ve dürüst Bruno’nun hikayesi…

John Boyne çocuk kitaplarıyla bilinen İrlandalı genç bir yazar. Bir çocuğun anlatımıyla kurgulamış olduğu öyküsünün ilk tasarımını iki buçuk gün gibi bir sürede yazmış. Dünyada birçok dile çevrilen ve 5 milyondan fazla okuyucuyla buluşan, çeşitli ödüller alan romanı okurken, silah lafı edilmeden de savaşın insanlar üzerinde bıraktığı yıkım ve acıyı görecek, yaşam dengelerinin nasıl tepetaklak olabileceğine bir kez daha şahit olacaksınız. Evinden, sevdiklerinden ayrılan bir çocuğun hislerini, hem babası SS subayı olan Bruno’nun gözünden, hem de babasına göre “insan bile olmayan” Yahudi çocuk Shmuel’in gözünden yansıtacak kitap bizlere. Kitabın aynı isimli, 2008 yapımı bir de sinema filmi var. Açıkçası kitaptaki naiflik, filmde daha keskin hatlarla ve bazı gerçekçi detaylarla süslenmiş ve bıraktığı izlenim çok daha sarsıcı…

***

Bir yol gibi gözüküyor ilk bakışta.
Yol değil ama.
Bir tahta bu.
Ve şimdi görüyorsun açıkça;
Bu bir tahterevalli tahtası.
Bütün düzen bir tahterevalli aslında.
İki ucu birbirine bağımlı.
Tahterevallinin bir ucunda Bruno…  Şık kıyafetler, gösterişli eşyalar, madalyalı askerler, hizmetçiler ve bol bol yiyecekle dolu bir evde yaşıyor. Diğer ucundaysa Shmuel savaşın en gerçek noktasında…  Kir pas içerisinde, bir parça kuru ekmeğe muhtaç, madalyalı askerlere itaat etmek zorunda bırakılarak yüzlerce insanla birlikte bir kampta esir tutuluyor. Ama yine onlara “sadece 9 yaşında olduklarını” hatırlatacak birinin olmadığı zamanlarda tahterevallinin dengesini eşit tutmaya çabalıyorlar. Aynı gün ve yılda doğan bu iki çocuk dünyanın en büyük insanlık utançlarından birinin işlendiği Auschwitz’de sıradışı bir dostluk hikayesinde buluşuyorlar.

***

Kitap, ülke olarak pek de uzak olmadığımız dikenli tellere de önemli bir görev yüklemiş. En büyük hayali ileride bir kaşif olmak olan Bruno’nun bir gün takip ettiği dikenli teller, bugün dünyanın dört bir yanında karşımıza çıkmakta. Savaşlar, ateşkesler dikenli telleri çoğaltıyor ve dikenli teller en çok çocukları acıtıyor. Geçtiğimiz aylarda Akdeniz’de gemisi batan Aylan gibi ölüme terk ediliyor çocuklar. Doymak bilmeyen katil hükümetler, yaşananlara çanak tuttukça 1943’te yaşananlardan hiçbir farkı kalmıyor bugün yaşanılanların.

“Çizgili Pijamalı Çocuk” savaşın anlamsızlığını sorgulatarak bir vicdan muhasebesi yapmamıza neden oluyor. Kitabın arka sözünde ise şu cümleler oldukça dikkat çekiyor: “Çizgili pijamalı çocuk, tanımlaması zor bir hikaye. Bu kitabı okumaya başladığınızda, Bruno adında bir çocukla yolculuğa çıkacaksınız. Ve er geç bir tel örgüye varacaksınız. Böyle tel örgüler dünyanın dört bir yanında var. Umarım asla rastlamak zorunda kalmazsınız.”