KİM KORKAR SOSYALİST FEMİNİZMDEN YA DA BARAKA TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ PLATFORMU’NA NEDEN ÇAĞRILMAZ

2

Bir örgüt düşünün, on yıldır başka konuların yanı sıra kadın mücadelesi, cinsiyet eşitliği ve feminizm alanlarında çalışıyor. Tiyatrosuyla, müziğiyle, film gösterimleri ve söyleşilerle neredeyse her yaptığı işe, her üretimine, eşitlikten ve özgürlükten yana feminist bir bakış açısı ile yaklaşmaya uğraşıyor. Dergisindeki Feminist-iz sayfası ve başka platformlarda yazdığı yazılarla  teorik tartışmalar yapıyor, pratik sorunları ve çözüm önerilerini ortaya koyuyor.

Bir örgüt düşünün, 2010 yılında, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde o zamana kadar eylem düzenlenmezken ilk eylem çağrısını yapıyor, Fema ve Ykp-Fem ile birlikte eylemini gerçekleştiriyor ve 8 Mart’ta sokakta olmayı gelenekselleştireceğini açıklayıp yıllardır 8 Martların nitelik ve nicelik olarak büyümesine katkı koyuyor. O yıldan sonra oluşan 8 Mart Düzenleme Komitelerinde sendika ve örgütlerle birlikte çalışıyor, karma örgütlerde kadın beyanı, gece kulüplerindeki kölelik koşulları ve daha pek çok konuda çeşitli örgütlerle birlikte hareket ediyor, Aile Yasası Değişmeli İnisiyatifi ve benzeri yapılarda iş, güç, eylem birlikteliği yapıyor.

4

Bir örgüt düşünün, 2013 yılında 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde o zamana kadar eylem düzenlenmezken ilk sokak eylemini yapıyor, ortak etkinliklere de katılıyor ve sonraki yılda da bunu sürdürüyor. Ve bu örgüt, 2015 yılının 25 Kasımına yine bir sokak eylemi çağırıyor. Kendi çağrısından iki gün sonra ise Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Platformu’nun ilkelerini ilan ettiğini ve 25 Kasım çağrısı yaptığını öğreniyor. Kendi eylemini gerçekleştirip Platform’un yürüyüşüne de destek vereceğini açıklayarak bu şekilde davranıyor. Çünkü her şeyden öte kadına şiddete karşı sokakta olmak ve birlikte olmak anlamlı ve önemli. Çünkü Platformun içerisinde, toplumsal cinsiyet eşitliği alanında da başka alanlarda da birlikte çalıştığı, zaman zaman fikir ayrılıkları ve eleştirel süreçler yaşansa da solun zenginliği olarak gördüğü örgütler de yer almakta.

Nihayetinde açıklanması gereken bir soru akıllara takılıyor: Baraka, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Platformu’na neden çağrılmaz ya da sosyalist feminizmden kimler, neden rahatsız olur?

Çağrıldık da gitmedik mi!

Aslında bu yazının konusu, Baraka’nın Platforma davet edilip edilmediğinden ziyade, Platformun dışında tutulmasından ötürü hangi fikriyatın, neden memnun ve rahat olduğu. Ancak yine de bazı spekülasyonları önlemek adına, Baraka’nın Platforma davet almadığını, Aile Yasası Değişmeli İnisiyatifi’nin çalışmalarını tamamlamasının ardından, benzer örgütlerin düzenlediği Eylülün Kadın Yüzleri belgesel gösterimlerinin organizasyonuna, o dönemki yoğunluklarından dolayı katılamayacağını fakat başka konularda yine iş güç eylem birlikteliği yapacağını net bir biçimde yazdığını belirtmekte fayda var. Yıllardır mücadelenin içerisinde olan, çeşitli platformlar kuran sendika ve örgütlerin, bir platformun ne şekilde kurulup davetlerin nasıl yapılacağını bizden iyi bildiğini varsayarız. Bir etkinliğe katılamayacağını açıklayan bir örgütün, o alandaki mazisi ve aktifliği bilinmesine rağmen birden bire defterden silinmesinin insani ilişkilere, siyasi etiğe ve örgütler arası hukuğa uymadığı da aşikar. O halde ortada, kasıtlı bir “ihmal” ya da birilerinin işine gelen bir “iletişim sorunu” olmalı. Ama neden?

Yakın geçmişten manidar notlar

Baraka, ortaklaşmanın ve dayanışmanın gücüne ve sol içi farklılıkların zenginliğine her daim kıymet vermekle birlikte, ideolojilerden bağımsız bir yol yürünemeyeceğine de inanır. Dolayısıyla feminizm alanında da, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde de yaptığı işlerde ve içerisine girdiği birlikteliklerde ideolojik duruşuyla ve sosyalist feminist anlayışıyla var olmuştur. Ancak bu, farklılıkları ön plana alıp birlikte bir yol yürünmesine zarar verecek şekilde değil, aksine, herkesin bulunduğu toplantı veya gruplarda açıkça fikirlerini ifade ederek etkileşime, tartışmaya, ikna etmeye ve olmaya imkan sağlayacak şekilde yapılagelmiştir. Bunun karşısında ise son zamanlarda maruz kaldığı yöntem, gizli ittifaklar, dedikodu mekanizmalarıyla yıpratma, feodal ilişkiler üzerinden birbirini eleştirmeme ve eleştiriyi kadın dayanışmasının dışında görme şeklinde olagelmektedir.

İlk 8 Mart Organizasyon Komitesi’nin kurulduğu ve pek çok örgütle, feminist bir potada birarada olmayı deneyimlediğimiz 2011’den bu yana neredeyse her yıl CTP tarfından Komite’nin sözüne ve alan bağımsızlığına gölge düşürülmeye çalışılmaktadır. Sosyal Güven(siz)lik Yasası ile kadınların yıpranma payının kaldırılmasını, gece kulüplerinin kapatılması talebini, hükümetlerin işbirlikçilik yaptığını, özelleştirmelerle ve kendilerinin Meclise getirdiği Göç Yasası gibi neoliberal yasalarla kadının daha da yoksullaştığını söylemekten, kadın düşmanı AKP zihniyetini eleştirmekten geri duran CTP, Komitenin de bunları söylememesini, genel geçer taleplerle 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün ve feminist mücadelenin içinin boşaltılmasını istemektedir. Örgütlerin tümünün kabul ettiği ortak bildirinin, kendilerinin de bulunduğu toplantılarda hazırlanmasından ve tüm örgütlerce onaylanmasından sonra, basına okunmasına neredeyse saatler kala, bu mantıkla bildiriyi değiştirmek yönünde öneriler yapmaları ve buna itiraz edenlerin de birliği bozmakla, çatışmacılıkla suçlanması, birliğe bu kadar önem veren kendilerinin ise son dakika organizasyondan çekilmesi bu süreçlerde yaşanan örneklerdir. Keza eylemlerde “birbirimiz aleyhine slogan atmayalım” kandırmacasıyla aslında CTP’nin hükümet politikalarının eleştirilmesine yasak getirilmeye çalışılması da neredeyse her sokak eylemi öncesinde dayatılmıştır. Hatta bu husus toplantı kararlarına bile konmak istenmiş ancak hükümet etmiş/etmekte olan bir partinin kadınlar aleyhine icraatları varsa veyahut kadınların hükümetten talepleri varsa bunun dile getirilmesinin engellenemeyeceği düşüncesinin ağır basmasından dolayı kabul görmemiştir. Slogan ve dövizlerin de toplantılarda tek tek okunup kararlaştırılması için baskı yapılarak örgütlerin sözünün denetim altına alınmaya, sansürlenmeye çalışılması gibi yöntemler de zorlanmış ancak hem solculuğa hem de feminizme içerili olan özgürlük anlayışı gereği bu da uygulanamamıştır.

CTP’nin bazen bizzat kendisi veya milletvekilleri tarafından (ki aslında aynı şeydir), bazen ise feodal veya ideolojik olarak yakın durduğu örgütler aracılığıyla feminist mücadeleye yaptığı bu müdahaleler zamanla ne yazık ki sendikaların içine kadar sızabilmiştir. Aksi halde, başka politik konularda hükümetin icraatlarına eleştirel yaklaşabilen sendikaların, başlı başına bütünlüklü politik bir mecra olan toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda, hükümet partisinin kadın örgütü ile bu kadar hemfikir olmaları nasıl mümkün olabilir? Baraka’nın bu gibi platform ve komitlerdeki varlığı, geçmiş yıllarda göstermiştir ki bir partinin, ister muhalefette ister hükümette olsun, halka dolayısıyla da kadınlara zarar veren politikalarına karşı sessiz kalınmamaktadır. O halde Baraka’nın ya da sosyalist feminist sözün olmadığı bir platform daha “sorunsuz” ve “gerilimsiz” olabilecektir. Dolaysıyla Baraka’nın çağırılmasında biraz “ihmalkarlık yapılması” veya yanlış anlamalara mahal verecek şekilde boşluk bıakılması makbul ve de mümkündür.

TCE mücadelesi ideolojiden bağımsız değil

Tüm bunların yanı sıra TCE Platformu’nun içerisinde, topluma çeşitli alanlarda ürettikleriyle değer katan, farklı ve önemli örgütler yer alıyor. Bu örgütlerin farklılıklarının da Platform içerisinde görünür olabilmesi, fikir tartışmasının veya eleştirinin kadın dayanışmasına zarar verdiği yanlış algısından kurtulunması gerekiyor. Feminizm, bütün kadınların paylaştıkları bir isyan ve her toplumsal kesimden kadının kendi sorunlarını başka kadınların yaşadıkları sorunlarla kesiştirebileceği bir mücadele süreci. Bu anlamda kadın dayanışması önemli olmakla birlikte, farklı ideolojilere sahip ama cinsiyet temelli ayrımcılıkları ideolojisinin merkezine alan feminist görüşler de olabilir, olmalıdır. Sol liberallerin, post modernistlerin, sosyal demokratların ya da sosyalistlerin diğer konulara farklı yaklaşımları olduğu gibi cinsiyet temelli baskı ve ayrımcılıkların sebebi ve giderilmesi konusunda da çeşitli görüşleri olmasından doğal bir şey yoktur. Ancak farklı dünya görüşlerine inanarak mücadele eden kadınların, bu farklılıklara odaklanmaları ne kadar yanlışsa, ideolojilerinin diğer asli unsurlarından arınmaları da o kadar hatalıdır. Böylesi bir yanlışla yürünen yol, genel politikadan soyutlanmış, toplumu temelden dönüştürmekten uzak bir rotaya doğru gidecektir. Bununla birlikte herkesin birbirini onayladığı bir alan, günün sonunda kısır kalacak ve gelişim sağlayamayacaktır. Hatta kişi veya örgüt çeşitliliğine rağmen farklı feminist anlayışların tartışılarak etkileşim içerisinde olmadığı bir toplulukta, açıktan veya gizliden alan bağımsızlığına müdahale edildiği ve alanın tek bir bakış açısına hapsedilmek istendiği de görülecektir.

Başarılar dileriz

Tolumsal Cinsiyet Eşitliği Platformu, bu ülkedeki feminist mücadelenin ne başlangıç noktası ne de nihayetidir. Bu uzun soluklu, ömürlerimize sığmayacak yolun bir parçasıdır. Emeğini ve zamanını esirgemden çalıştığı gibi düşünen ve sorgulayan bireylerin ellerinde şekillenecek bu sürecin içinde de dışında da olsak vazgeçmeyeceğimiz feminist mücadeleye katkısını ve başarısını temenni ederiz.

Baraka Kültür Merkezi