Baraka Kültür Merkezi: Mutlaka Birgün Olacak!

Özgül Saygun’un hazırladığı ve Kaos GL Dergisi Dosya: Sosyal İçerme Ocak-Şubat 2016 sayısında yayınlanan röportajımız…

Baraka Kültür Merkezi: Mutlaka Birgün Olacak!
Özgül Saygun

lgbtiBaraka Kültür Merkezi, Kıbrıs’ın kuzeyinde 2001 yılından bu yana faaliyet gösteren bir demokratik taban örgütlenmesidir. Baraka, kültürel alanı toplumsal hayatın hemen her boyutu ile ilişkilendirilebilecek bir olgu olarak görür. Edebiyat, müzik, şiir, sinema ve tiyatro gibi etkinliklerin yanı sıra politik, örgütsel ve ideolojik olarak da sosyalist düşünceden beslenen bir yol çizer. Kurulduğu yıldan buyana Kıbrıs’ın kuzeyindeki sol muhalif hareket içerisinde de kendini var eden Baraka, sosyalist feminist bir çizgiden kadın mücadelesi içinde de yer almıştır.

Sol hareketler, tarihsel çerçevede gerek uluslararası düzeyde gerek Türkiye örneğinde gerekse Kıbrıs özelinde, kapitalizm ve neo-liberalizm karşısında mücadele verirken LGBTİ bireyleri dışarda bırakarak heteroseksist sistemin kıskacına yakalanmıştı. Bu nedenle, hem feminizmin içinden gelen hem de politik alanda mücadele veren Baraka Kültür Merkezi’nin Kıbrıs’ın kuzeyinde yeni filizlenen LGBTİ hareketiyle ilgili görüşlerini almanın önemli olduğunu zira LGBTİ hareketinin ve kadın hareketinin birbirinden ayrı mücadeleler olamayacağını ve kesişme noktalarını birlikte bulmamız gerektiğini düşünüyorum. Tam da burada sözü Baraka Kültür Merkezi’nden Nazen Şansal’a bırakıyorum;

Öncelikle daha genel bir soruyla başlayalım, LGBTİ hareketiyle ilgili Baraka Kültür Merkezi’nin yaklaşımı nedir kısaca bahsedebilir misiniz?

Baraka, insanların cinsel yönelim ya da cinsel kimliği sebebiyle eşitsizliğe, baskıya, ayrımcılığa, dışlanmaya veya nefret suçlarına maruz kalmayacağı, herkesin özgürce yaşayabileceği bir kültürü savunan bir dernek. Ve tabii ki bu kültürü yaratmak için çalışmalar yapıyor ve LGBTİ hareketi ile dayanışmayı bu anlamda önemli buluyoruz. İçinde yaşadığımız kapitalist düzende eşitsizlikleri azaltmaya yönelik -azaltmaya diyorum çünkü tam bir eşitlik bu sınıflı sistemde mümkün değil- tüm mücadeleleri olumlu bulmakla birlikte, esas olanın eşitsizlikleri yaratan koşulları ortadan kaldırmak olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle feminizmin de LGBTİ hareketinin de talebi olan eşitlik mücadelesinin, anti-kapitalist bir alternatife doğru yönelmesi gerektiğini savunuyoruz. Aynı şekilde özgürleşmeyi savunurken de bireysel bir özgürlükten bahsetmenin mümkün olmadığını, bireylerin özgürleşmesinin önkoşulu olarak toplumsal, sınıfsal, kolektif bir özgürleşmenin gerekli olduğunu biliyoruz. Kapitalizme karşı olduğumuz gibi kol kola girdiği erkek egemen sisteme karşı da mücadele ediyoruz. Ve herkesi heteroseksüel kabul edip, kişileri cinsel tercih veya yönelimlerine göre dışlayan, hastalıklı ilan eden hatta yok eden erkek egemen sistemi her fırsatta deşifre etmek, sorgulamak, alaşağı etmek gerekiyor. Bu yolda da LGBTİ hareketiyle kesişiyoruz.

Baraka Kültür Merkezi, kurulduğu yıldanbu yana Kıbrıs’ın kuzeyinde feminist mücadelenin içinde yer alan bir örgüt. 2014 yılında Ceza Yasasının değişmesiyle birlikte “doğaya aykırı cinsel ilişki” suç olmaktan çıkarıldı, sosyalist feminist çerçeveden, Kıbrıs’ın kuzeyindeki LGBTİ hareketini nasıl yorumlarsınız?

Soyalist feminizm, özgürleşme mücadelesinde, kimlik, ırk, cinsel yönelim gibi yönleri çok önemli bulmakla birlikte esas olarak sınıf ve cinsiyet temelli analizler yapmamıza olanak veren bir yaklaşım. Sınıf, yaşamımızda ve dolayısıyla mücadelemizde temel bir yere sahip ancak aynı zamanda cinsiyetimize, milliyetimize, etnik kökenimize, cinsel yönelimimize dayalı baskı biçimleri de ekonomik sömürüden ayrı olarak bize dayatılıyor. Tüm bu baskılar karşısında örgütlenmek ve kendimize benzeyenlerle, benzer baskılara maruz kalanlarla biraraya gelerek mücadele edebilmek çok önemli. Ceza Yasasındaki değişikliği, bireysel yaşamlardaki özgürleşmenin yanı sıra bu anlamda da önemsiyoruz.  Gerçi Ceza Yasası değişmeden de LGBTİ hareketinin örgütlenmesinin önünde yasal bir engel yoktu; bir LGBTİ derneği kurulması suç değildi. Ancak yasadaki değişiklik, kişilerin ve örgütlerin kendilerini topluma daha rahat anlatmaları yönünde küçük de olsa olumlu bir adım oldu. Bu değişikliği yapan hükmetin ve siyasi partilerin samimiyetlerine inanmamız ise mümkün değil. Çünkü toplumsal cinsiyet eşitliği için ya da homofobiye karşı mücadele konusunda hiçbir politikaları yok. Örneğin samimi olsalar hemen çalışmaya başlayabilecekleri eğitim ve iş hayatı alanında ve daha pek çok yasada cinsiyetçi ve homofobik yaklaşımlar aynen duruyor. Ceza Yasası değişikliği toplumun algılarını da topyekün değiştirmedi, değiştiremez de… Bu yönde LGBTİ hareketinin sosyalist feminizmle ilişki içerisinde ve cinsel kimliğin yanı sıra sınıfsal kimliği de dikkate alarak, cinsel yönelimin yanında sosyal konumu da önemseyerek bir hareket örmesi gerekiyor.

Sizce Baraka Kültür Merkezi bu değişim içerisinde nerde duruyor? 2014 yılından sonra Baraka içerisinde de LGBTİ hareketine yönelik bir değişim olduğunu düşünüyor musunuz?

Bizim için Ceza Yasasının değişmesi bir milat değil, zamanı gelmiş olan bir değişiklik sadece. Bu nedenle 2014 yılından sonra Baraka içerisinde LGBTİ hareketine yönelik bir değişim yok. Baraka, sosyalist bir çizgide olsun veya olmasın LGBTİ hareketi ile iş, güç ve eylem birlikteliği yapıyor. Çünkü sistem içi de olsa eşitlik ve özgürlük mücadelesinde farklı duraklar ve yaklaşımlar olduğunu kabul ediyor, bunu mücadelenin bir zenginliği olarak görüyoruz. Tahakkümü ise, ister sınıfsal olsun ister cinsiyet kimliği ya da cinsel yönelimden kaynaklansın, uygulayan veya kendisine uygulanan insanı, insanlıktan uzaklaştıran bir şey olarak görüyoruz.

Kültür Merkezi içerisinde açık LGBTİ’ler var mı?

Derneğimize sürekli gelen aktivistler içerisinde yok ancak daha geniş çevremizde, dostlarımız arasında var.  Bunun olumlu yanı şu; teorik olarak kabullendiğimiz ve savunduğumuz cinsel yönelime göre hiçbir ayrımcılık yapılmaması ve eşitlik, özgürlük gibi değerlerimizi, pratikte de bu gibi dostlarımızla yaşıyor olmamız, kendimizi ve samimiyetimizi sınamamız… Şimdilik bu sınavdan sınıfta kalmadık ancak toplumda yaygın olan cinsiyetçiliğe ve homofobiye karşı biz de her daim uyanık olmalıyız. Çünkü bizler de bu toplumun bir parçasıyız. Elbette LGBTİ kişiler Baraka’ya daha sık gelip aktivist de olabilir. Bizce önemli olan bir kişinin kendini Baraka’nın değerlerine ve ilkelerine yakın hissetmesi, eylem ve etkinliklerine katkı koyması, kolektif çalışmaya açık olmasıdır. Yoksa kişinin cinsel yönelimi veya kimliği artı veya eksi yönde önemli değil.

Kültür Merkezi içerisinde daha önce homofobik ya da transfobik söylem ya da davranışlarla karşılaştınız mı? Bu gibi davranışlara karşı örgütün tutumu nedir?

Baraka Kültür Merkezi aktivist ve dostları da bu halkın bir parçası ve bazı hususlarda ilerici de olsak, topluma bir ileri adımı attırmak gibi bir misyon da üstlensek, doğal olarak bu halkın bazı değerlerini, geleneklerinin izlerini üzerimizde taşıyoruz. Bu koşullarda, homofobiden tamamen arınmış, bu tarz söylem veya davranışların hiç yaşanmadığı bir topluluk olduğumuzu söylemek doğru olmaz. Ancak bu konudaki hassasiyetimiz ve kesin tavrımız sebebiyle oldukça az yaşandığını ve yaşandığı takdirde de birbirimizi uyararak, ikna ederek düzelttiğimizi söylemek mümkün. Derneğimizde cinsiyetçi, homofobik veya transfobik söylem veya davranışlarda ısrar edilmesiyle karşılaşmadık ancak karşılaşırsak bu gibi kişileri değiştirip dönüştürmeye çalışır, yine olmazsa Baraka’nın değerlerine uymadığını izah ederek derneğimizde yeri olmadığını onlara anlatır, uzaklaştırırız.

Sizce Kıbrıs’ın kuzeyindeki LGBTİ hareketinde eksikler var mı? LGBTİ politikalarına yönelik çalışmalarınız var mı? Varsa, somut hedefleriniz nelerdir?

Evet, ciddi eksikler var… LGBTİ bir birey olarak var olmak, hele ki gerici AKP politikalarından dolayı son yıllarda muhafazakarlığın kıskacına alınmış bizimki gibi bir toplumda cinsel yönelimini veya kimliğini özgürce yaşamak, bu alanda örgütlenip bir hareket yaratmak oldukça zor. Bunun kabul ediyor ve ülkemizde bu alanda çalışan kişi ve örgütlerin hakkını teslim ediyorum. Diğer alan örgütlerinin LGBTİ hareketine desteği ve dayanışması da bu anlamda önemli. Ancak LGBTİ kişileri özgürleştirecek olan, sadece kendi alanlarında örgütlenmeleri, sadece kendi alanlarının sorunlarıyla uğraşmaları değildir. Her geçen gün daha da baskısını hissettiğimiz bu muhafazakar neoliberal sistemin bütününe karşı mücadele etmedikçe ne sosyalistlerin ne feministlerin ne LGBTİ kişilerin ne gençlerin ne de kadınların özgürleşme şansı vardır. Kaldı ki LGBTİ hareketinin en büyük düşmanı olan muhafazakarlık, Türkiye örneğinde açıkça gördüğümüz gibi neoliberal politikalarla had safhaya ulaşıyor. Bu anlamda LGBTİ hareketinin neoliberalizme karşı fazla tepkisiz ve neoliberalizme karşı verilen mücadeleye duyarsız olduğunu görüyoruz. Zor da olsa, ilk başlarda ayrımcılığa uğransa da siyasi hareketlerde, sendikalarda, çevre ve ekoloji örgütlerinde, kültür derneklerinde LGBTİ kişilerin emeği olmadıkça LGBTİ hareketi hep cılız ve toplumdan kopuk kalacak. Ülkedeki ekonomik, sosyal, kültürel diğer sorunlara karşı duyarlılık gösteren ve bu alanlarda görünür olan bir LGBTİ hareketi olmaması büyük eksiklik.

Bizim, kültürel alanda çalışan bir örgüt olarak LGBTİ politikalarına yönelik bakışımız, film, tartışma, tiyatro, müzik gibi faaliyetlerimizde cereyan ediyor. Örneğin yıllardır süren film gösterimlerinde ve bazı film festivallerimizde bu konularda filmler seçip  sunumlar ve tartışmalar gerçekleştiriyoruz. Kısa vadede olmayacak belki ama somut hedefimiz, kimsenin cinsel yönelimi veya kimliği sebebiyle ayrımcılığa, dışlanmaya, nefret suçlarına maruz kalmayacağı ve LGBTİ konusunu kouşmamıza dahi gerek olmayan bir kültüre ulaşmak. Mutlaka bir gün olacak.

Bu yazı Kaos GL Dergisi Dosya: Sosyal İçerme Ocak-Şubat 2016 sayısında yayınlanmıştır.