ARGASDİ’NİN 41. SAYISINDAN: KARMA ÖRGÜTLERDE FEMİNİST ÇALIŞMA

Nazen Şansal

nazen_sansal@yahoo.com

feminismSon yıllarda, feminist hareketin toplumda karşılık bulmasının etkisiyle (ya da birbirleri arasındaki etkileşimle), ülkemizdeki ilerici parti, sendika ve örgütlerde, toplumsal cinsiyet eşitliği grupları oluştu, kadın çalışmaları ivme kazandı. Feminist mücadelenin hanesine önemli bir kazanım olarak ekleyebileceğimiz bu durumun, üzerine düşünmemiz gereken bir takım sorunlu yanları da var. Söz, yetki ve karar mekanizmalarından yıllarca dışlanan, erkeklerin ürettiği politikaların el, kol işleri ile sınırlanan kadınlar, ite kaka kendilerine alan açarak taleplerini ortaya koyuyor ve politikalarını üretebiliyorlar. Ancak tüm anlam ve önemine rağmen bu alan, örgütün genel hacmi içerisinde ne kadar yer kaplıyor? Ya da örgütün yüz ölçümünün dışında kendine ayrılan sınırlı bir yerde mi durmaya zorlanıyor? Öte yandan toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmaları, içinde yer aldığı örgütün genel politikalarından, temel ideolojisinden ayrı düşünülebilir mi? En önemlisi de bu alan, zaman içerisinde kendini gereksiz kılacak bir dönüşümü hedefliyor mu yoksa yıllar sonra sahip olabildiği özerk topraklarda, sözünün her daim gerekli olma arzusuna mı yenik düşüyor?

Kadınlar feminist çalışmada, erkekler tüm örgütte!

Karma örgütlerde, farklı adlarla da olsa benzer işlevlerle yer alan kadın çalışma gruplarında, örgütteki aktif kadınların zamanına ve emeğine hiç acımadan iş yaptıklarını hepimiz gözlemlemişizdir. Kararları üretebildiği, süreçleri yönetebildiği bir alanda, emeğine yabancılaşmadan çalışmanın keyfidir bu… Bununla birlikte ev ve bakım işlerini erkeklere nazaran daha çok üstlenmek zorunda olan kadınların, erkek egemen bir zihniyetle kurgulanan örgütlü yaşamdaki sayısını artırmak kolay olmuyor. Hal böyle olunca, kadınlar, örgütün diğer konularının dışında kalıp sadece toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmalarına konsantre oluyor. Fikirleri, eylem pratiği ve yaratıcılığıyla farklı alanlarda örgüte yön verebilecek kadınlar, örgütün genel politikalarında ya sözünü söyleyecek imkan bulamıyor ya da o alanlarda halen erkek egemenliği söz konusu olduğundan sözünün ağırlığı olamıyor. Böylesi bir durum ise hem feminist mücadelenin hem de ekonomik-demokratik ve siyasal hareketin bütününe zarar veriyor. Aslında bütünlüklü bir toplumsal değişimi hedefleyen feminist mücadele, cinsiyet eşitliği talepleriyle daraltılmış oluyor. Öte yandan feminist bakış açısı, örgütün veya hareketin bütününe yansıyamadığından adalet ve eşitlik yönünde köklü bir değişimi zorlayamıyor.

“Bu konulara kadınlar bakıyor”

Erkekler, örgüt içindeki toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmalarına, kadınların uzun soluklu mücadeleleri sonucunda, (belki de eşitlikçi ve özgürlükçü görünmekten başka çareleri kalmadığı için) artık kolay kolay karşı çıkamıyorlar. Fakat feminizm veya toplumsal cinsiyet eşitliği alanını, örgütün genel yapısından ve politikasından ayrı görüyor olmalılar ki “bu konulara kadınlar bakıyor” rahatlığı taşıyorlar. Bilgi ve fikir sahibi olma gereği duymadan, kendilerini değiştirme ihtiyacını akıllarından bile geçirmeden, üstüne üstlük örgütün genel politikasıyla ilgili iktidarlarını, kadınlarla gerçek anlamda paylaşmak zorunda kalmadan örgütteki pozisyonlarını, özel alandaki sindirici ve baskıcı davranışlarını sürdürüyorlar.

Toplumsal cinsiyet eşitliği ideolojilerden bağımsız mı?

İlerici örgütlerin emek, barış, üretim ya da çevre-ekoloji gibi konularda kimi zaman kesişen kimi zaman farklı bakış açılarını ortaya koyan ama en nihayetinde birbiri ile rekabette değil dayanışma halinde olan politikaları söz konusu. Konu, toplumsal cinsiyet eşitliği olunca ise farklı bakış açılarına, bu alanı geliştirip zenginleştirecek fikir tartışmalarına rastlamak pek mümkün değil. Hatta kendi ideolojisiyle yoğrulmuş farklı bir feminist mücadele anlayışında olanlar, kadın dayanışmasına zarar veriyor gibi algılanıp onay görmüyor, dışlanabiliyor. Feminizm, bütün kadınların paylaştıkları bir isyan ve her toplumsal kesimden kadının kendi sorunlarını başka kadınların yaşadıkları sorunlarla kesiştirebileceği bir mücadele süreci. Bu anlamda kadın dayanışması önemli olmakla birlikte, farklı ideolojilere sahip ama cinsiyet temelli ayrımcılıkları ideolojisinin merkezine alan feminist görüşler de olabilir, olmalıdır. Sol liberallerin, sosyal demokratların ya da sosyalistlerin diğer konulara farklı yaklaşımları olduğu gibi cinsiyet temelli baskı ve ayrımcılıkların sebebi ve giderilmesi konusunda da çeşitli görüşleri olmasından doğal bir şey yoktur. Ancak farklı dünya görüşlerine inanarak mücadele eden kadınların, örgütleri içindeki toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmalarında ya da başka örgütlerle yapılacak birlikteliklerde, farklılıklarına odaklanmaları ne kadar yanlışsa, ideolojilerinin diğer asli unsurlarından arınmaları da o kadar hatalıdır. Böylesi bir yanlışla yürünen yol, genel politikadan soyutlanmış, toplumu temelden dönüştürmekten uzak bir rotaya doğru gidecektir. Bununla birlikte herkesin birbirini onayladığı bir alan, günün sonunda kısır kalacak ve gelişim sağlayamayacaktır. Hatta kişi veya örgüt çeşitliliğine rağmen farklı feminist anlayışların tartışılarak etkileşim içerisinde olmadığı bir toplulukta, açıktan veya gizliden alan bağımsızlığına müdahale edildiği ve alanın tek bir bakış açısına hapsedilmek istendiği de görülecektir.

Nasıl bir dünya öyle bir örgüt

Cinsiyet eşitliği çalışma grupları, kota, eş başkanlık gibi düzenlemeler, kadınların, örgütlerine zar zor soktuğu önemli kazanımlar. Ancak esas hedefin bu kazanımları bir gün gereksiz kılmak olduğu akıllardan çıkmamalı. Bu nedenle karma örgütlerdeki kadınlar, bir yandan toplumsal cinsiyet eşitliği gruplarında çalışırken diğer yandan da feminist fikirlerle örgütün bütününe temas etmenin yöntemlerini aramak, başka konularda da çalışma yapmaya istekli olmak zorunda. Hayal edilen dünyada, bize açılan alanlarda değil yaşamın tümünde eşit, özgür ve adil bir şekilde var olmak istiyorsak, buna hemen şimdi örgütlerimizden başlamak gerekiyor.