ARGASDİ’NİN KIBRIS TARİHİ SAYISINDAN:Kıbrıs’ta Tarihi Eserleri Koruma ve Müzecilik Anlayışı

Ceyda Alçıcıoğlu

ceydaalcicioglu@yahoo.com

160Birçok tarihi dönemin, kültürün, dilin ev sahipliğini yapan adamız Kıbrıs’ın, asırlar boyunca biriktirdiği, kendini yansıtan çok çeşitli eserleri vardır. Bu eserlerin bazısı mimari açıdan önem taşımakta, bazısı resim alanında kendi çağını yansıtmakta, bazısı ise medeniyetlerin gelişiminde büyük etki sağlamış olan eserlerdir. Bütün bunları korumak, kendi neslimize anlatmak ve gelecek nesillere taşımak bizim görevimizdir. Eserleri korumak ve sergilemek için çok büyük bir emeğe ve bu işi yapmak için gönüllülere ve tabi ki maddi kaynağa ihtiyaç vardır. Kendileri birer açık hava müzesi niteliği taşıyan kiliseler, camiler, kiliseden camiye dönüştürülenler, antik kentler, konutlar, tarihi meydanlar; var olmalarının güzelliğini halen taşımakla birlikte, eğer yeterli ilgili bulamazlar ve müdahale edilmezler ise ölüme mahkûm olacaklardır.

Döneminde büyük emekler ve inançlar doğrultusunda yapılan mimari eserler maalesef yaşlanıyorlar. Yapıların yapı malzemesi zamanla bozulmakla birlikte, çoğu zaman statik problemleri de birlikte getirir ve zamanla daha kötüye giderler. Mimari eserlerin yıkılmasını önlemek için geçici önlemler alınabilir; fakat daha sonra yapılması gereken, yapıların yaşamını daha sağlıklı sürdürebilmesi için gerekli işlemlerden geçirmek ve düzenli kontrollerini yapmaktır. Özellikle adanın ikiye bölünmesinden sonra Kıbrıslı Elenlerin ibadet mekânlarının terk edilmesiyle birçok kilise ve şapel kullanılmamaya başlanmış, kendi kaderine bırakılmıştır. Bu yapılar, dini inanç ya da köken olarak kimlere ait olduğu fark etmeksizin herkesin olmalı ve sahiplenilip gereken önem gösterilmelidir. Buna rağmen, yapıların taşıdığı manevi değerler de dikkate alınmalıdır; bu bağlamda bu tarz dini yapıların koruması ve onarımı, iki toplumun birbirine yakınlaşması ve sempati duyması için de olumlu bir fırsata dönüşebilir. Bunun yanında yeniden kullanma yöntemi olarak, önceden kilise ya da şapel olan yapıların -mevcut cemaati olmamakla birlikte- başka işlevlerle de kullanılıp, yeniden hayat bulması seçeneği de göz ardı edilmemelidir. Örneğin Değirmenlik’teki (Kythra) Ayia Marina Kilisesi’ne yeni bir işlev verilerek, iki kültürün de ortak özelliği olan folklorik dans merkezine çevrilip, bu mekânın aktif olarak kullanılmasına olanak sağlanmıştır. İçinde insan olmayan yapılar ayakta durmakta güçlük çekerler, bu sebeple bu tarz örneklerin çoğalması hem yapıların sağlığı açısından, hem var olanı yeniden kullanıp gereksiz harcamalardan kaçınmak için hem de halka kazandırılacak yeni sosyal mekânlar açısından oldukça olumludur.

Eserlerin hepsi aynı kondüsyonda elbette değildir; mimari eserlerin bazıları tamamen yıkılıp, yok olmuş, bazıları ise kurtarılmayı aya marina 2beklemektedirler. Mimari eserlerin yanında, bize eski devirlerin tarihi, günlük yaşamı, dili, hayatı nasıl gördükleri, kültürü hakkında birebir bilgi veren küçük eserler de, aynı şekilde korunmaya ihtiyaç duyan antik parçalardır. Bu eserlerin uzmanlar tarafından uygun ortamlarda (sıcaklık, nem, dış etkenler) koruma altına alınmalı, restorasyonları elde olanı en iyi şekilde muhafaza edilerek yapılmalı ve en önemlisi seyircileriyle buluşup, anlamlarına anlam katmalıdırlar. Bu durum karşımıza nasıl bir sergileme yapılacağı sorusunu çıkarır. Bugün elimizde olan müzelerin çağdaş müzecilik anlayışına ne kadar uyduğu tartışmaya açıktır. Bu aşamada Eski Eserler ve Müzeler Dairesi taşın altına elini ne kadar sokmaktadır? Ülkemizdeki müzelerin hangisi güncel koruma koşullarına uygundur? Ya da koruyoruz derken uygun olmayan ortamlarda saklanan küçük eserler yoksa daha kötü hale mi geliyor? Peki bu işi gerektiği gibi yapmak için uzmanlar yok mudur? Gerek ülkemiz üniversitelerinde, gerekse yurtdışında en iyi eğitimleri alan kişilerin işsiz olması da, bu konudaki başka bir problemi doğurmaktadır. Bu alana olması gereken değer verilmezken, hem uzmanların hem de eserlerin mutsuz olması kaçınılmazdır.

aya marinaElimizde bulunan hazine değerindeki bu eserlerin ölmemesi için yapılması gereken şey, elimizde olanı koruma altına almak, restore edilebilecekleri restore etmek, yaratıcı fikirlerle yeniden kullanıma açıp, eserleri izleyicilerle paylaşmaktır. Nasıl ki insan yaşı, boyu, kilosu, dış görünüşü fark etmeden sağlık hakkından eşit yararlanması gerekiyorsa, her eser tarihi dönemi, işlevi, yapı malzemesi ne olursa olsun korumayı hak eder. Tarihi eserlerin “birer taş parçası” olmadıkları, medeniyetin önemli bir kısmını oluşturdukları anlatılmalı, ulaştıkları insanlarla yeniden değer kazanmalıdırlar. İyi bir sergileme hem eserlerin sağlığı, hem turistler hem de yerli halk için daha iyi olacaktır. İnanıyorum ki, bir halk tarihini, özünü bildiği takdirde geleceğine daha iyi odaklanabilir. İçinde bulunduğumuz umutsuzluk ve vurdumduymazlık halini; sanata, tarihe ve bilime daha fazla eğilerek yenebiliriz.

 

Fotoğraflar: Future For Religious Heritage’den alınmıştır.