KİM YERLİ KİM GÖÇMEN? – Onur Bütüner

Argasdi’nin “Göç” dosya konulu 44. sayısından bir makale…

Gerçek vatan

Doyduğun yerse eğer

Farkeder mi biz kimiz?

Yerli ya da göçmen?

(Sol Anahtarı’nın “Varacağız” isimli şarkısından)

unnamedGöç, ülkemizin geçmişinde var olduğu gibi yakın tarihinde de önemli yeri olan bir durum. Savaş sırasında güneyden kuzeye göç etmek zorunda kalan Kıbrıslı Türkler ya da kuzeyden güneye göç eden Kıbrıslı Elenler oldu. Bu, iki halk için de istenmeyen acı bir durumdu. Her iki halk da geçmişini, büyüdüğü şehirlerde, mahallelerde bırakıp yeni bir hayat kurmak için zorunlu olarak göç etmek durumunda kaldı. Bunun yanı sıra savaş sonrasında Kıbrıs’ın kuzeyine Türkiye’den göç yaşandı. Her ne kadar 1974’te Türkiye’den ülkemize başlayan göç dalgası TC devletinin Kıbrıslı Türkleri dönüştürme projesinin bir parçası olsa da, Türkiye’den buraya göç eden insanlar için yeniden hayata tutunabilme çabasıydı.

Neden TC devleti bu halkı Türkleştirmeye çalıştı?

Bir devletin bir ülkeyi yönetebilmesi için o ülkenin kimliğini, kültürünü değiştirmesi gerekmektedir. Bununda en kolay yollarından biri ülkedeki nüfusu değiştirerek, yaratmak istediği baskın kültürü arttırmaktır. Bu bağlamda ülkemizin birçok yerine Türkiye’nin birçok bölgesinden insan geldi. Bu insanlar ülkemizdeki birçok bölgeye yerleştirildi. Hatta kültürlerin kaynaşmasını engellemek için her bölgeye Türkiye’nin bir bölgesinden gelen insanları yerleştirdiler. Örnek vermek gerekirse Bahçeli, Esentepe, Karpaz gibi bölgelere Karadeniz’den gelen insanları yerleştirdiler. Mağusa bölgelerine daha çok Adana’dan adamıza gelmiş insanları yerleştirdiler. Çünkü kültürlerin kaynaşması egemenler için tehlikeydi. Onlar için önemli olan, bölgelerde baskın kültürü yakalayıp buradaki yerel kültürün baskın kültür karşısında eriyip gitmesini sağlamaktı. Tam tersi bir durumda, kültürlerin kaynaşması halinde ortaya yeni bir kültür çıkabilir ve bu da egemenlerin müdahale edemeyeceği yeni bir birliktelik yaratabilirdi. Bunu engellemek için egemenler tarafından yerli-göçmen ayrımı her zaman fark edilir durumda bırakılmaya çalışıldı.

Günümüze baktığımızda egemenlerin bu durumu iyi kullanabildiklerini görüyoruz. Çünkü her ne kadar ülkedeki asimilasyon politikalarına karşı direnen bir halk da olsak, mücadelenin büyümesi gereken yerde hep durup kalıyoruz. Bu ülkede farklılıklarımız da olsa benzer biçimde insanca yaşamaya çalışıp emeğiyle geçinenler olarak birbirimizi kabullenip sahiplenmediğimiz için ülkede egemenler tarafından yapılmak istenen toplum mühendisliğine karşı bir yere kadar direnen pozisyonda kalabiliyoruz. Bu noktada karşımızda güçlü bir şekilde duran egemenle mücadele etmek yerine Türkiye’den adamıza göç eden insanları bu işlerin sorumlusu ilan ediyoruz. Ve Kıbrıs milliyetçiliği noktasına gelerek onları ötekileştiriyoruz. Sanki o insanlar adamıza bilinçli olarak “evet, haydi gidip Kıbrıs’ı biraz Türkleştirelim” diyerek gelmişler gibi davranıyoruz ki maalesef halen, birçok kendini solda tanımlayan kişi ve örgüt de göçmenlere karşı Kıbrıs milliyetçiliği yapmakta…

Halbuki böyle olunca resmin bütününü kaçırıyoruz. Türkiye’den adamıza göç eden insanlar ile zamanında bu adada kuzeyden güneye, güneyden kuzeye göç edenler ya da İngiltere’ye, Avustralya’ya göç eden insanların önemli bir ortak noktası var. Bahsettiğim durumlarda göç eden insanlarımızın hepsi yeni bir yaşam umudu için göç etti. Kimi baskılar, kimi işsizlik, kimi de yaşayabilmek için… Ama hepsi de yeniden hayata tutunabilme mücadelesi için göç etmek durumunda kaldı. Türkiye’den de adamıza göç eden insanların büyük bir bölümü kendi ülkelerinde olan işsizlik, açlık vb. nedenlerle adamıza göç etti. Neden mi Kıbrıs? Çünkü TC devleti kendi politikaları sebebiyle adamızı onlar için cazip bir yer gibi gösterdi. Tarla, ev, tarım araç gereçleri gibi imkanlar sundu. Bu da yeniden yaşama tutunabilme çabasında olan insanlar için önemli bir fırsattı. 74’ten sonra adamıza göç eden insanlar, bu adaya tutunabilmek için inanılmaz emek harcadı, üretti, bu ülkeyi vatan bildi. Hem kendi kültürünü hem de buradaki kültürü sahiplendi. Peki bu, yerli-göçmen ayrımını ortadan kaldırmak için yeterli oldu mu? Eğer yeterli olsaydı, şu an ülkemizde uygulanmaya çalışılan politikalara karşı daha güçlü olurduk. Farklılıklarımızı zenginliklerimiz olarak kabul ederek ve farklılıklarımızın ileride bambaşka ortak yeniliklerimiz olabilmesine de imkan verecek şekilde yaşamalıyız.

Günün sonunda da konuya sınıfsal bakarak ülkemizde Ankara ya da işbirlikçi hükümetler tarafından uygulanmaya çalışılan politikaların bu ülkede yaşayan herkesi etkileyeceğini bilerek hareket etmeliyiz. Tek tip sosyal güvenlik, Göç Yasası, koordinasyon ofisi, hayvancıların, çiftçilerin yaşadığı sorunlar… Bu sorunların hepsi herhangi bir ayrım yapmaksızın hepimizi etkiliyor. Ancak bu sorunlara karşı beraber mücadele edebilmek için öncelikle, özellikle ülkedeki sol yapılar olarak bu ülkede yaşayan kimseyi dışlamamalı, kendimize karşı tehlike olarak görmemeliyiz. Ve bizi bölmeye çalışan egemenlere karşı birlik olabilmenin yollarını bulmalıyız.

Onur Bütüner

onurbutuner@yahoo.com