Felsefe ve Fizikte Uzay (Mekan) Zaman – Tahsin Oygar

Argasdi dergimizin “Zaman” dosya konulu 46. sayısından bilimsel ve felsefi bir yazı…

Kafa açmak isteyenlere tavsiye edilir.

Yeni sayı çıkmadan eskisini almayanlara son çağrı!

uzayzaman

Uzay (Mekan) – zaman ne midir?

Fiziki anlamda

Aslında çok kabaca tanımlamaya çalışırsak; dört boyutlu bir koordinat sisteminde bir noktayı, nesneyi veya şeyi tarif etme girişimidir diyebiliriz. Basitten karmaşığa doğru gidersek, şöyle; iki boyutlu bir kağıt dünya haritası üzerinde bir yeri nasıl tarif ederiz? 35.10 kuzey(enlem) ve 33.21 doğu(boylam)da bulunan dünyanın tek bölünmüş başkenti dediğimde, nereden bahsettiğim hemen belli olur. Güzel, iki boyutta tamamız, peki, bir üçüncü boyut eklersek? Lefkoşa’daki Venedik sütununun üzerindeki taşın konumu mesela? Enlem ve boylam bize yalnızca sütunun dikili olduğu yeri verebilir ama taş için 7 metre yüksekliği de eklememiz gerekmez mi? Artık üç boyutta da tamamız da bu dördüncü boyut “zaman” ne peki? “Bu bilgilerle ben şimdi taşın tam yerini biliyorum” diyebilirsiniz. Şimdi mi? Tamam, şimdi geldik dananın kuyruğuna ama ilk önce danaya bir bakmamız gerekecek.

Görelilik Kuramı ve dana

Bana göre olan ile sana göre olan hangi bakımlardan farklı, hangi bakımlardan aynıdır? Peki,  sana göre ve bana göre farklı olanın birbiriyle ilişkisi var mıdır? Somutlaştıracak olursak bisiklette giden bir kişi ile yolda duran bir kişinin yanından geçen bir kamyonun hızı nedir?  Bisikletteki kişi kamyonun hızının 80km olduğunu duran kişi ise kamyonun 100km hızda olduğunu söylüyor. Doğru ölçüldüğü varsayıldığında, bisikletteki kişi 20km hızla hareket ediyor olduğundan, duran kişiye göre hızı kadar farklı bir veriye sahip oluyor. Duran mı? Durduğunu iddia eden kişi aslında saatte 1300km hızla dünyanın ekseni etrafında dönüyor. Dünyanın merkezi ise saniyede 30km hız ile güneşin etrafında, güneş ise 220km ile Samanyolu etrafında dönüyor. Tüm bunlar bize sabit bir şeyin olmadığını göstermektedir. Fakat bisikletçi ve duran kişi, gözlemciler olarak farklı hızları ve ölçüm verileri olmasına rağmen, gözlemleri sonucunda her ikisi de aynı fizik kuralını (yol =hız * zaman) bulacaklardır. Bu gözlemcilerin verileri de birbirine dönüştürülebilecektir. Görelilik kuramı, basitçe incelediğiniz olayın, farklı durumda (zamanda, mekan veya hızda) olan gözlemcilere göre nasıl cereyan ettiğini ve ortak fiziki açıklamasının ne olduğunu inceler. Einstein ve H. Poincare, Görelilik ve özel görelilik konularında ciddi katkılar yapıp, ışık hızının her gözlemciye göre aynı ölçüldüğünü kanıtlayıp, ışığın hem bir parçacık hem de dalga olduğunu buldular. Hemen sonrasında Einstein, Newton’un hareket ve Faraday’ın Elektro-manyetizma yasalarının bu görelilik kuralına uymadığını kanıtlayınca, zamanın da göreli olması gerektiğini ve ışık hızının bunun sınırı olduğunu kanıtladı. Böylece “mutlak zaman” tarihe gömülmüş oldu. Evet, danayı anladıysak kuyruğa yaklaşıyoruz demektir. Şimdi güneş ile dünya arasındaki uzaklık 149.600.000 km. Işığın hızı ise 300.000km’dir. Bu demektir ki güneşten dünyamıza bakan bir gözlemci dünyanın 8,5 dk önceki halini görüyor. Çünkü taşımızdan yansıyan ışık maksimum hızı ile 8,5 dakika sonra güneşte olabiliyor. Şimdi güneşteki gözlemci için Venedik sütununun taşını tarif edebilirsek koordinat sistemimizdeki dördüncü boyut yani zamanı kavramış oluruz. Şu an, güneşteki gözlemciye Venedik Sütununun taşının enlem, boylam ve derinliğini verdikten 1dk sonra taşı British Museum’a satmak için birisi çalarsa 7,5 dk daha taşın çalındığı, güneşten görülemeyecek. Demek ki dördüncü boyut zaman, gözlemcinin konumuna göre ciddi bir parametre oluyor. Bu da bize üç boyutun yani mekanın, zamandan evrensel bir tanım için ayrılamadığını gösteriyor.

Felsefi anlamda

Felsefi olarak ise uzay(mekan)-zamana üç temel yaklaşım var. Birinci yaklaşım Kantçı yaklaşımdır. Uzay ve zaman bizim anlayabileceğimiz bir şey değildir, tanrısaldır ve kendilerine özgüdür der. Kant’a göre uzay ve zaman ayrı ayrı kavram bile değildir. Kant uzay ve zamanı sadece sezgisellik düzeyinde değerlendirmiştir. Bu görüşe göre uzay ve zaman yalnızca bilinmez değil bilinemezdir de çünkü onlar “kendinde şey”ler olarak tanrıya içkindir ve varlıklarının zemini kendilerinde değil tanrısal ideadadır. İkinci yaklaşım temsilcisi Hegel’e göre ise uzay ve zaman somut ve mutlaktır. İdealist bir yaklaşımla Hegel fikir ve düşüncelerin maddeleşmiş hali olarak bakar uzay ve zamana. Yani Hegel’e göre düşünüldüğü için uzay ve zaman oluştu ve şu anda sabit somut ve mutlak olduğu gibi bizden ve “bizim için şey”dir. Engels ve Lenin, bilginin yani konumuz bağlamında uzay-zamanın mutlak olmadığı gibi bilinemez de olmadığını söyleyerek hem Hegel’i hem de Kantı eleştirirler. Bilginin göreli olarak, görelilik ile mutlaklık diyalektiğinde bir ilişki olduğunu savunurlar. Bir başka deyişle, “kendinde şey” ile “bizim için şey” arasında karşılıklı diyalektik bir ilişki kurarlar. Engels ve Lenin’e göre, bu ilişki türü Hegel’de olduğu biçimiyle bir özdeşlik, Kant’ta olduğu türden bir ayrılık ilişkisi değildir. Bilindik diyalektik anlayışa göre, bu ilişki hem özdeştir, hem değildir. Lenin şöyle der: “Evren hareket halindeki maddeden başka bir şey değildir ve bu hareket halindeki madde uzay/mekan ve zamandan başka bir şeyin içinde hareket edemez.”

Sonuç olarak

Fiziki ve felsefi yaklaşımı birleştirirsek, Aristo ile başlayan ve Newton’un devam ettirdiği, “ilk fiske” denilen maddenin mutlak eylemsizliğine müdahale ile anılan hareket, aslında madde ile hareketi birbirinden ayırdığı ve mutlaklaştırdığı için Hegelci felsefi yaklaşıma girer. Zaman-mekan ve madde-hareket’in göreliliğini savunan Einstein ise Engels ve Lenin gibi diyalektiğe ve göreliliğe vurgu yapmaktadır. Felsefi ve fiziki anlamdaki bu yaklaşımlar örtüşmektedir. Einstein’ın yaklaşımı çoğu zaman Kant’ın bilinemezciliğine meze yapılmaya çalışılmaktadır ama gelin görün ki gözlemcinin farklı bakış açıları ve verilerine rağmen her gözlemci aynı fiziksel yasalara varıyor.

Not: Kısa bir makalede anlatılamayacak kadar derin ve teferruatlı olan uzay(mekan)-zaman konusu, üzerine düşünmeye, okumaya, araştırmaya ve uğraşmaya değer bir konudur. Felsefi ve fiziki yaklaşımın dışında, David Harvey’in kapitalizmin neoliberal döneminde, küreselleşen sermayenin hızının mekanları ve insan ilişkilerini sıkıştırması tezi de uzay (mekan) – zaman konusuna farklı bir ekonomi politik anlayış getireceğe benzemektedir.   

 

Kaynaklar:

Prolegomena –Kant

Mantık Bilimi – Hegel

Materyalizm ve Ampiryokritisizm – Lenin

Zamanın Kısa Tarihi – Stephen Hawking

50 Soruda Görelilik Kuramları – İbrahim Semiz

http://bit.ly/2lTHVDs

http://bit.ly/2n6qKyW