Zaman ve Ötesi – Pınar Piro

Argasdimizin “değişim” dosya konulu yeni sayısı yoldayken, “zaman” dosya konulu 46. sayıdan bir makale…

ZAMAN VE ÖTESİ

Zaman… Her bir birey için farklı bir anlam ifade eden bir kavram. Onlarca farklı cümlede kullanıp, birçok farklı anlamı ifade etmek için seçtiğimiz bir kelime… Yaşadığımız takvim ve saat dilimi tamamen aynıyken, kimimiz için hiçbir şeyi yetiştiremeyecek kadar hızla geçip giderken, kimimiz için bir türlü akıp gitmek bilmeyen, zaman… Sevgilimizle bir saat vakit geçirdiğimizde bir dakika gibi gelir de, kızgın güneşin altında bir dakika otobüs beklemek saatler sürmüşcesine bezdirir bizi.

Peki nedir zaman? Bir eylemin içinde geçtiği, geçmekte olduğu ya da geçeceği süre, ölçülmüş veya ölçülebilen bir dönem.

zaman ve ötesi

İnsanlar, tarih boyunca çeşitli metotlarla zamanı ölçmeye çalışmıştır. İlk insanlar için zamanın pek bir önemi yoktu. Güneş doğunca gündüz, batınca akşam olurdu. Ancak tarım ve  hayvancılık sözkonusu olmaya başlayınca daha net bilgilere ihtiyaç duydular. Bu aşamada da insanlar için sadece yağmurun, karın, soğuğun, sıcağın zamanını bilmek yetiyor; barınma, göç veya hasat zamanını seçebiliyorlardı.

İlk geliştirilen zamanı ölçme aygıtı güneş saatiydi. Güneş ışınları ile yerde oluşan gölge, insanlar için zamanı bölümlere ayırıyordu. Ancak güneş saatlerinin, zamanı ölçmede dünyanın her yerinde aynı duyarlılığı göstermediği ortaya çıktı. Güneşli günlerin uzunluğu dünyanın her yerinde farklıydı. Ayrıca güneş saati yalnızca güneşin olduğu zamanlarda işe yarıyordu. Sözgelimi hava bulutluysa gölge olmadığı için saatin kaç olduğunu bilmek mümkün olmuyordu. Ayrıca insanlar, güneş battığı zaman da saatleri bilmek istiyordu. Bunun için de su ve kum saatleri kullanılmaya başlandı. Ancak zaman ilerledikçe, insanlar tüm bu aygıtların yeterli olmadığını farkettiler. Çünkü gündüz ve gece saatleri her zaman aynı olmuyordu ve süreklilik gösteren, kesin, eşit ve kullanılabilir zaman dilimlerine ihtiyaç duyuluyordu. Bunun için de daha nitelikli zaman makinelerine ihtiyaç vardı. Ancak insanlık 14. yüzyıla kadar güneş, kum ve su saatlerini kullanmaya devam etti. Din insanları ise dua vakitlerini kaçırmak istemediklerinden, bunun için geliştirilen ilk saatler, günün belirli aralıklarında çan çalarak insanlara haber veriyorlardı. İşitsel saat bildiriminden sonra geliştirilen ilk görsel mekanik  saatler, 1344’te İtalya’da geliştirilen dev kule saatleriydi. Ardından bu saatlerin küçültülmüş boyutlarda olanları evlerde kullanılmaya başlandı.

Zamanın takip edilmesi ihtiyacı saatin bulunmasının yanı sıra takvimin de gelişmesini sağladı. Tarım ve hayvancılıkla beraber insanlar hasat, yağmur, güneş doğumu ve batımı gibi önemli olayların ne zaman geleceğini önceden bilme ihtiyacı hissettiler. Bunun için de Ay ve Güneş’in hareketlerini, yani sürekli tekrar eden olayları gözlemlediler. Ay’ın evreleri, gökyüzünde Gü­neş’in konumunun değişmesi, Güneş’in doğuşundan hemen önce ya da batışından sonra belir­li yıldızların ufukta gözükmesi ya da kaybolması gibi astronomi olaylarını kullanarak zamanı aylara, haftalara ve günlere böldüler. Bu bağlamda takvimi ilk bulan ve kullanan Sümerlerdir. Günümüzden yaklaşık 6000 yıl önce Mısırlılar güneş yılı esasına dayalı takvimi buldular. Mısırlılar, bir ayı 30 gün kabul edip yılı, Nil ırmağının akışına göre dörder aylık üç mevsime böldüler. Ancak belirtmek gerekir ki o zamanlarda bakılan coğrafi ve iklimsel değişimler ile günümüzde yaşanan iklimsel özellikler farklılık göstermektedir. Ekosistem her geçen gün bozulmalara uğramakta ve özellikle mevsimsel sıcaklık durumlarında aylara göre kaymalar yaşanmaktadır.

Eski insanların yaşamı incelendiği zaman saatin ve takvimin oluşumu, zamanın bölümlere ayrılarak takip edilmesi, yaşamın sürekliliği içerisinde gerekli bir ilerlemeydi. Günümüzde de özellikle insanlar arası iletişim açısından aynı zaman birimlerinde yaşamak bir avantajdır. Ancak yıllar geçtikçe tektipleştirilmiş “zaman”ın, insan yaşamına olumsuz etkileri de meydana gelmiştir. Çünkü günlük yaşantılarımız 24 saat içerisine sıkıştırılmıştır. Saatler, çalışma saati, ders saati, yemek saati, uyku saati ve içlerinde en gerekli olan ama en az değeri gören boş zaman saati gibi sıfatlarla tanımlanmaya başlanmıştır. Ve bizler de sanki bunlar dışında yaşayamazmışız gibi kalıplara sığdırıldık. Yıllar mevsimlere bölündü ve işlerimizi de mevsimlere böldük. Başka ülkeler için geçerli olan işe başlama ve bitirme saati, bir başka ülke insanının karanlık bir vakitte işe gitmesine neden olabiliyor. Tarlalarda ekin zamanı, zeytin veya harup toplama zamanı, hayvancılıkta süt verimliliği dönemi gibi dönemler, yıllar önce belirlenmiş ve kalıplaştırılmış iş veya okul saatleri nedeni ile yapılamayacak hale gelebiliyor. Tüm bu küreselleşmiş takvimlenme süreçlerinin nedeni de kapitalist sistemin kökeninde yer alan denetleme mekanizmalarına dayanmaktadır. Örneğin bankalar, borsalar tüm dünyada aynı sistemde çalışırken, insanları farklılaştırmak, kontrolü kaybetmesine neden olacağından düzenin işine gelmemekte.

Bir ülkede takvimleme yapılırken, coğrafi konum, iklim koşulları, ülkenin geçim kaynakları da göz önünde bulundurulmalıdır. Elbette ki her ülkenin farklı bir zaman dilimi yaşaması, bazı karmaşalara neden olabilir. Ancak insanlığın yaşam koşullarının daha ileriye taşınacağı adımlar atmak ve bunu yaparken de tüm toplumları tektipleştirmemeye çalışmak, var olan sistemi değil, insan yaşamını dikkate almak en doğrusu olacaktır.

Pınar Piro

pinarpiro@gmail.com