GERİ DÖNÜŞÜMÜN YETERSİZLİĞİ-Pınar Piro

Argasdi’nin 47. sayısındaki “Değişim” dosyasından geri dönüşümle ilgili bilinçlendirici bir makale… Üç ayda bir yayınlanan dergimize marketlerden, gazete bayiilerden, Khora Kitap Cafe’den ve Baraka KültürMerkezi’nden ulaşabilirsiniz.

Geri dönüşüm, günümüzde hemen herkes tarafından biraz da olsa bilgi sahibi olunan bir konudur. Öyle ki, ilkokul ders kitaplarında dahi çevreyi koruma bilinci kapsamında eğitimde yer verilmektedir.

geri dönüşümün yetersizliği

Geri dönüşüm; kullanım dışı kalan geri dönüştürülebilir atık malzemelerin çeşitli yöntemler ile hammadde olarak tekrar üretim süreçlerine kazandırılmasıdır. Bu dönüşümün yapılabilmesi için tüketilen ürünlerden arda kalanların uygun bir şekilde ayrıştırılması ve yine bir takım özel yöntemlerle işlenmesi gerekmektedir. Geri dönüşümle amaçlanan ise, nüfus artışına paralel olarak artan tüketime karşı, doğal kaynakların kullanımının azaltılması, enerji tasarrufunun sağlanması, atık miktarının azaltılması, bunlarla eş zamanlı olarak da ülke ekonomilerine katkı sağlanmasıdır. Kağıtlar, plastikler tekrar üretime sokularak doğal kaynakların daha az tahribata uğrayacağına, yeniden üretmek yerine geri dönüşümle üreterek enerji tasarrufu sağlanılacağına, bazı maddeler geri dönüşüme gireceğinden atıkların da azalacağına ve bunların kontrolünün de daha kolay olacağına inanılmaktadır. Doğal kaynakların sınırsız olmadığı ve var olan atık depolama yöntemlerinin zararları göz önünde bulundurulduğunda geri dönüşüm kulağa gayet iyi duyulmakta ve desteklenmektedir.

Peki biz bu döngünün neresindeyiz?

Ülkemizde büyük bir atık yönetimi sorunu vardır. Atıkların yaşam alanlarından toplanma süreci belediyeler tarafından sürdürülürken, bu atıkların bertaraf edildiği, yerleşim bölgelerine çok yakın olan alanların çoğu, çöplük yığınları haline gelerek halkın sağlığını tehdit etmektedir. Çöplüklerden yayılan kokular ve yakımdan kaynaklı gazlar, yakınlardaki yaşam alanlarını etkisi altına almaktadır. Sorunlar bu derece büyükken, çevre koruması ile ilgili birimler, ülkemizdeki atıkların ayrışabilir ve kompost edilebilir olduğunu kabul etmekle birlikte bu yönde çalışmalar yapmamaktadırlar. Buna ek olarak Devlet yetkilileri; geri dönüşümün gelişmemişliğinden, bu yönde faaliyet gösteren firmaların azlığından, insanların geri dönüşüm ürünlerine rağbet göstermemesinden yakınmakta ve bunları izolasyon altında olmamıza bağlamaktadır. Yani sorumluluğu yine başkalarının üzerine atmakta, yeni sermayelere, özel şirketlere ihtiyaç olduğunu vurgulamaktadır.  Velhasıl var olan şirketler de, toplanan kağıt ve plastikleri bir takım işlemlerden geçirdikten sonra dış ülkelere ihraç etmektedir. Yani geri dönüşüm ülkemizde tamamlanmamaktadır.

Geri dönüşüme eleştirel bir bakış

Gittikçe artan dünya nüfusu ve dolayısıyla da artan tüketim düşünüldüğünde, doğal kaynakların da sınırsız olmadığı göz önünde bulundurulursa, bir gün gelip duvara çarpacağımızı tahayyül etmek çok da zor değildir. Geri dönüşüm ile doğal kaynakların tüketiminin aza indirileceği iddia edilse bile tüketim azaltılmadığı sürece sonuç değişmeyecektir.

Çocuk yaşta tanıştırıldığımız geri dönüşüm hikayesi, aslında hiç de o denli büyüleyici sonuçlara ulaşmamaktadır. Geri dönüşüm kutularına giden o beyaz kağıt, sonrasında yumurta kolilerine dönüşmekte, daha da sonrasında artık daha fazla dönüşemeyeceği için yine çöpe gitmekte, yani ağaçların kesilmesini tamamıyla engelleyememektedir. Meyve suyu kutuları yine bir takım kimyasallarla karıştırılıp hamur haline getirilmekte, başka bir maddeye dönüştürülmekte ve o madde kullanımı sonlanınca da ayrıştırılamaz çöplere dönmektedir. İşte o çocuk yaşta ambalajları geri dönüşüm kutusuna attığımız zaman sanki bir daha hiç ambalaj üretilmeyecekmiş gibi hissetmemiz sağlanmaktadır. Nasıl olsa tekrar tekrar üretileceklerinden umursuzca tüketebileceğimiz algısı yerleştiriliyor bilinçlerimize. Geri dönüşüm kutusunda rahatlayan vicdanlarımız yeniden tüketmeye hazır oluyor artık.

Ülkemizde yeni yeni başlanan, “gelişmiş” ülkelerde ise uzun zamandır uygulanan ve gıpta ile bakılan çöp ayrıştırma yöntemi, bir emek sömürüsüne de dönüşebiliyor. Şöyle ki; belediye veya devlet çöpleri ayrıştırmayı yasalarla zorunlu hale getiriyor hatta buna uymayanlara ceza koyuyor. Aslında içinde yaşadığı toplum için bu emeği vermek güzel bir şeyken, devletin veya yerel yönetimin geri dönüşüm hizmetlerini özeleştirilmesi sonucu işler değişiyor. Tüm halk, özel şirketin zorunlu ve ücretsiz personeli haline getiriliyor.

Ve karşınızda “Yeşil Kapitalizm”

Kullanıldıktan sonra geri dönüştüğü iddia edilen ürünlerin aslen geri dönüşmediği, başka amaçlarla kullanılmak üzere en fazla 2 hamle daha dönüşebildiği ve geri dönüşü olmayan bir kirlilikle kazançtan fazla zarara sebep olduğu bir tüketim toplumunda, ne yenilenebilir, ne sürdürülebilir, ne de geri dönüşü olabilecek bir üretim biçiminden söz edilebilir.

Geri dönüşüm sisteminin, kapitalizmle yakından bir ilişkisi olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Kapitalizm sadece ekoloji karşıtı değil aynı zamanda ekoloji yanlısı görünen yeni kalkınma taktiklerini de içermektedir. Yarattığı ekolojik krizleri perde arkası etmek için bir takım “yaratıcı” çözümler geliştirmektedir. Bu noktada da kendine yeşil kapitalizm kıyafetini seçmektedir. ‘Yeşil olmak’ şirketlerin çoğu tarafından oldukça karlı bir strateji olarak benimsenmektedir. Geri dönüşüm ile ilgili sosyal sorumluluk projeleri ile çevre dostu maskesi takan şirketler aynı zamanda emek sömürüsüne devam etmektedir. Yeşil teknolojilerle ve geri dönüşüme uygun üretim yaptığını iddia eden yeni moda kapitalizmin özünde eskisinden hiçbir farkı yoktur.

Geri dönüşüme karşı mı durmalıyız?

Doğayı biraz olsun koruyacak bir gelişmeye topyekün karşı durmak manasızdır. Esas konunun tüketimi azaltmak olduğu unutulmadan geri dönüşümün faydalı yönleri öne çıkarılmalıdır. Bunun için de tüketmeden var olamayacak bu sistemin sınırlarının dışında doğa ile uyumlu bir topluma dönüşmeyi ve dönüştürmeyi hedeflemeliyiz.