Bugün ne istersem onu giyer, ne bulursam onu yerim! Zekiye Şentürkler – İlke Olgun

Argasdi’nin Feminist-İZ sayfasından estetik ve güzellik anlayışının tarihsel gelişimini izleyen bir makale… Dergimize Baraka Kültür Merkezi’nden, Khora Kitap Cafe’den ve tüm gazete bayiilerden ulaşabilirsiniz.

HAZİRAN 2017 FEMİNİZTİZ MAKALE FOTOGündüz kuşağının vazgeçilmez uzun soluklu programlarıdır moda-bakım-güzellik üçlüsü üzerine kurgulanan televizyon programları. Tabii ki gündüz kuşağı denildi mi akla kadınlara yönelik programlar gelir hep. “Haydi bayanlar ekran başına” diyen bir sunucu, kadınları, kurtuluşun sırrını vermeye çağırır her sabah ekranların başına! “Kadınlara” yönelik bu programların gündüz olması ve içeriğinin bakım onarım olması ayrı bir yazı konusu olarak bir kenarda dursun (kadın çalışmaz evinde oturur, ev işleri, yemek falan halledince sabah kahvesinde diğer ev hanımı kadınlarla bu programları izlerken dedikodu yapar ya, o konu işte!) bu programların kapitalizm hayrına nasıl da harıl harıl çalıştığını ele alalım bu yazıda.

Tüketimde zirveyi görmek üzere sektör seçmeye odaklanan sevgili kapitalizmin uzun süredir terk etmediği sahalardan biri bu “güzellik” sektörü. Her dönem yeni bir “trend” çıkıyor bu sektörde karşımıza ve tek tip kadınlar yaratmak üzere dört koldan işleniyor beynimize bu trendler.

İlk başlarda estetik operasyonlar modaydı mesela. Kapitalizmin güzellik tanımına uymayan burunlar ameliyat ediliyor, gıdılar alınıyor, dişler öne atılıp inci gibi diziliyor ve kadın kocasına layık kıvama getiriliyor. Oysa o kadınlar kemikli burunlarıyla zaten güzeldiler, koca burunlu kocaları beğensin diye bunca zahmete katlanmalarına gerek yoktu. Önce kadınlara fiziksel görünümlerinden dolayı psikolojik şiddet uygulayan kapitalizm, istediği tek tip kadın yaratma emeline ulaşma yolunda bir durak olarak seçmişti bu alanı. Herkes hokka burunlu, atık elmacık kemikli, inci dişli ve gergin gerdanlı olmalıydı. Tabii ki bunları da “hayranlıkla” izlenen ünlü kadınlar yapmalıydı ki diğer kadınlar özendirilebilsin. Sonra yoluna, boyundan aşağısıyla uğraşmakla devam etti; sıfır beden modası. Bu kez de “kısa sürede hızlı kilo vermenin sırları” paylaşılmaya başlandı kadınlarla. Sadece protein öneren diyetlerden günlerce lahana çorbası içiren diyetlere, 2 gün sadece detox suyu içiren diyetlerden gün boyu elma yediren diyetlere, bitkisel zayıflama ilaçları, Cambridge diyeti, Pronokal diyeti falan filan derken sevgili kapitalizm tüketimi artırmanın yollarını ördü her geçen saniye. Anoreksiya, bulimia nevrosa gibi hastalık haberlerini ve bu hastalıktan hayatını kaybeden insanları görmezden gelip arttırdıkça artırıyor bu “moda”yı ve dolayısıyla da ölen insan sayısını. Mankenlerin iskeletlerinin (vücut demek zor) görüntüleri tüm medyada dönüyor, anoreksiya hastalığı “kağıt bebek” olarak adlandırılıp güzel bir şeymiş gibi piyasaya sürülüyor ve yine tüketim sektörü kazanıyor kadın bedeni üzerinden. Durmak bilmiyor kapitalizm. Tüm bunlar yetmezmiş gibi sıra ne giyeceğimize ve ne süreceğimize geliyor. Bugün ne giysem, işte benim stilim, gardırop savaşlarında nasıl kombinler yapmamız, yüz hatlarımıza göre nasıl makyajları tercih etmemiz, kafa şeklimize göre saçımızı nasıl şekillendirmemiz gerektiği dayatıldı bize genç kadınlar aracılığıyla.

 

Alt metinde bizlere şöyle diyorlar; güzel olmak için çabalamalısın aksi takdirde ya tembel ya da miskinsin. Bu mesaj kapitalizmin tüm araçlarıyla her yerden bizlere pompalanıyor, kimimiz kendimizi spor ve güzellik salonlarına atıyor, kimimiz estetik cerrahlara baştan yaptırılan insanlara dönüşüyoruz ve tüm bu yaptıklarımızı “kendimiz için bir şey yapmak’ olarak adlandırıyoruz. Oysa tüm bunları kendimiz için değil de sistemin devamı için yaptığımızın farkına varmadan…

Hiç düşündünüz mü, neden güzellik idealleri de zaman içinde ve kültürden kültüre değişiklik gösteriyor? Örneğin geçmişte kilolu olmak zenginliğin ve gücün bir göstergesiydi. Şimdilerde böyle bir algının geçerliliği kalmadı ya da 1950’lerdeki ideal vücut yapısı 2000’li yıllara göre daha kiloluyken, geçmişte balık etli kadınlar güzel kabul edilirken günümüzde kağıttan kadınların daha gözde olduğunu… Zaman içinde tıptaki gelişmelerin etkisi ile şişmanlık ve yağ oranımız birçok hastalıkla ilişkilendirilerek sağlıklı olmak için daha zayıf ve fit bir vücuda sahip olmamız gerektiği, sağlıklı insanın zayıf insan olduğu algısı yerleşmeye başladı. Tabii tüm bunlar olurken sistem de boş durmadı, yeni duruma ayak uydurup bize yeni bedenimizi satmaya başladı.

Modern yaşam içinde bedenimizi algılayışımızı bile bu derece etkileyen ataerkil sistem bizleri birer meta haline dönüştürmeye çalışıyor. Peki biz ne yapacağız? Var mısınız iyi bir kombine: Sosyalizm ile feminizmi kombinleyip mücadelemizi büyütmeye?