Değişim ve Aşk- Ayça Kurnaz (Uzm. Sosyolog ve Aile Danışmanı)

4-asik-yasli-cift-600x450-640x360Uzm. Sosyolog ve Aile Danışmanı, Ayça Kurnaz’ın konuk yazar olduğu Argasdi’nin değişim konulu sayısından, aşkın değişimine değinen sürükleyici bir makale…

 

“Birbirlerini en çok büyüleyenler, birbirlerini en çok tamamlayanlardır.”

Schopenhauer

 

Aşk, Antik Çağ’dan itibaren birçok kitaba konu oldu. Birçok filozof, bilim insanı aşkın ne olduğu, kimyasıyla ilgili çalışmalar yaptı. Farklı teoriler atıldı ortaya, çeşitli araştırmalara konu oldu. Farklı kültürler kendi bakış açılarını katarak farklı yaklaşımlar geliştirdi. Çok düşünüldü, çok konuşuldu, çok şey yazıldı. Her ideoloji kendi bakış açısında değerlendirdi aşkı. Her dönemde etkisini ve ilgisini kaybetmeyen en yoğun duygulardan biri olarak bugünlere taşındı aşk. Tüm ideolojilerde başka şekillerde çıktı karşımıza. Kimisinde bir şiirdi, kimisinde paylaşım, kimisinde lüks arayışı. Şarkılarda, şiirlerde, filmlerde mutlaka yer buldu kendine. Barışta ve savaşta, hastalıkta ve sağlıkla, zenginlikte ve yoksullukta…

 

Geçmişten Günümüze Aşk

Hiçbir zaman, hiçbir şey mutlak derecede iyi veya kötü olamaz. Her durum kendi içinde mutlaka karşıtını da barındırır. Geleneksel toplum yapısında kadın ve erkek rolleri daha keskin çizgilerle belirlenmiştir. Kadınlar çoğunlukla iş hayatında yer alamıyor, çocuk, yemek, temizlik işleriyle sorumlu olarak zamanlarının çoğunu evlerde geçirmek zorunda kalıyordu. Günümüzde ise, kadınlar kapitalizm öncesi döneme göre iş hayatına daha çok dahil olsalar da, geleneksel rolleri büyük ölçüde devam etmekte, hem işte hem evde çifte mesai yapmaktadırlar.

Geleneksel toplumda erkek, eve bakmak zorunda olan otorite konumundadır. Bu dönemde mutluluk, evde yenecek bir aşın olmasıyla tanımlanırdı. Günümüzde ise erkeklere yüklenen rollerde yumuşama olsa da hala daha belli oranda otorite olma rolünü taşıyor. Toplumsal roller, geçmişte olduğu gibi bugün de aşk ilişkilerinde kendini gösteriyor.

Geleneksel toplumda aşk, kimi zaman yer bulamadı kendine ya da zor şartlarda savaşmak zorunda kaldı ama kendine yer bulduğu noktada daha koşulsuz yaşandı. Küçük adımlar atarak ilerlemeye çalışırdı insanlar. Beklenti düşüktü, daha iyisi düşünülmezdi. Olanla yetinirdi insanlar, olmayanı istemezdi. Bununla birlikte, mutsuz olduğu zaman, bunu değiştirmek için de bir şey yapamazlardı o günün şartlarında. Özellikle, ekonomik özgürlüğü olmayan kadın, mutsuzluğunu kendi içinde yaşamak zorunda kalırdı çoğu zaman. Hatalı seçimlerden geriye dönüşlere izin verilmezdi. Talep etmek dahi zordu. Ama yine de aşık olurdu insanlar her zorluğa rağmen.

Zaman ve şartlar değiştikçe, her alanda olduğu gibi ilişkilerde gelişmeye ve evrilmeye başladı. Gelişmek ve özgürleşmek pozitif iken beklentiler abartılınca, yetinmeyi unuttu insanlar, tüketmeye alıştı, ne kadar çok verilirse verilsin hep daha fazlasını istedi. Toplumların içinde bulunduğu siyasal sistemler etkilerini insan ilişkilerinde gösterir. Hangi dönemin hangi siyasal sisteminde olduğumuz yaşama şeklimizi ve sosyal ilişkilerimizi doğrudan etkiliyor. Tabii aşkı da.

Zaman değişti, şartlar değişti, biz değiştik. İmkanlar arttı, seçenekler çoğaldı, tatminsizlikler arttı. Değişimi birçok şey getirdi; teknoloji gelişti, hayatımız kolaylaştı. Mücadeleyi ve savaşmayı unuttuk! Küçük adımlar atmadan büyük sonuçlara ulaşma hayali girdi hayatımıza. Modern dönemde tüketmeyi, hep daha fazlasını istemeyi öğrendik, aşk da bundan nasibini aldı tabii. Yerine koymadan, emek harcamadan tüketiyoruz. Kapitalist düzende aşkın yaşanma şekli maddiyatla da bağdaştırılmaya başlandı. En güzel düğünü yapabilmek en çok parayı harcamaktan geçiyor. En büyük evde oturabilme, en lüks arabayı kullanabilme bir insana aşık olmayı belirleyici olabilen etkenler günümüz dünyasında.

Gerçek aşk karşımızdakini sahip olduklarından bağımsız düşünebildiğimiz noktada yaşanır. Bir insanı, sahip olduklarıyla değil, kalbiyle değerlendirebiliyor ve istiyorsak, gerçek aşka yaklaştık demektir. Her şeyin ‘an’lık var olabildiği bir dünya yarattık kendimize. Şu an yeni olan bir şeyin bile, bu cümle bitene kadar güncelliğini kaybettiği bir dünyada yaşıyoruz. Geçmişte ‘birlikte başarabiliriz’ bakış açısının yerini şimdilerde ‘rahat edebileceğim şartlar olmalı’ bakış açısı aldı.

 

Koşullar Dünyasında Metalaşmış Aşk

Koşulsuz sevgi kavramı günümüz dünyasında maalesef çok fazla gördüğümüz bir durum değil. Hatta günümüzde, belli koşullar sağlandığı noktada aşk yaşanabiliyor. Aşklar, mantık süzgecinden geçiriliyor, maddi engellere takılabiliyor. Evlilik programlarındaki insanlar, hem kendilerine hem de bir başkasına uygun eşi arıyor. Buradaki kriter, duygu bağının kurulabilmesi değil, mülkiyet bağının olabilmesi… Aşk tanımladığımız en yoğun bağ olurken, bunun ev ve arabaya bağlanması da ayrı bir ironi. Sevgi bağı yerine ihtiyaç bağının konması halinde, ihtiyaç bitince ne oluyor? O kişiye olan bağımız da kopuyor. Oysa hayatı paylaşmak için birlikte olmalı insanlar, ihtiyaç duyduğu için değil. Bağlayan, sevgi bağı olmalı bir imza veya yalnızlık korkusu değil. İlişkiden vazgeçen mutsuz insan olmalı, sıkılmış insan değil!

Modern zamanın bireyselleşmiş insanı yaşam ortaklığından gittikçe uzaklaşmakta, bireysel çıkarlar doğrultusunda kararlar almaya çalışmaktadır. Zorlukların da yaşanmaya başlamasıyla ilişkiler çatırdamaya başlıyor. Çatırdayan ilişkiler ise emek verip düzeltmek yerine yenisiyle değiştiriliyor.

 

Değişen Dünyada Herkes Bizi Gözetliyor!

Zamanın değişimi, teknolojinin gelişimi, bilgi çağı fikirsel anlamda özgürlüğü getirirken, başka anlamda bizi gözetlenen ve kontrol edilen bireyler haline getirdi. Evet, düşünmekte daha özgürüz ama bize verilen sınırlı çerçeve içerisinde! Neredeyiz? Kiminleyiz? Ne yapıyoruz? Bizim iznimizle yaptığımız her şey herkes tarafından biliniyor. Yaptıklarımız facebook’ta paylaşılınca anlam kazanmaya başladı. En güzel düğün, en iyi fotoğrafçı, en lüks mekan bizim oldu da, peki ya mutlu olduk mu? Mutluluktan öte gözetleniyoruz! Herkes bizi gözetliyor!

Hep derler eski aşklar başkaydı diye aslında başka olan bizlerdik, bizlerin duyguları, bizlerin bakış açıları. Bu bakış açıları değiştikçe değişiyor her şey. Tıpkı tüketmeye alıştığı gibi tekrar sevmeye de alışabilir insan. Yeter ki farkında olsun ve istesin. Yeter ki kendi için anlamlı bir şey bulsun. Bilinmesi gereken zaman, şartlar ve insanlar değiştikçe yaşam şekli ve aşkı yaşama şekli de değişir. Hayatımızda fark yaratmak istiyorsak ne yaşadığımızın farkında olmalıyız ve istediğimiz farkı yaratmak için çabalamalıyız. Çabalama şeklimiz farklı olsa da mücadelesiz kazanılan hiçbir değer yoktur, hangi dönemde olursak olalım.

“Değişmeyen tek şey değişimin kendisi” yıllar önce söylemiş bunu Herakleitos, çok da doğru söylemiş. Değişimi durduramayız ama duyguları ve benliğimizi kaybetmeden aşkı yaşamayı öğrenmek bize kalmış.