Kanlıdere (Pedieos) – Şifa Alçıcıoğlu

Argasdi dergmizin 48. sayısından Kanlıdere (Pedieos) hakkında bir yazı…

lefkoşa-1800-4

Yağmurun yağıp ardından derelerin gelmesi köylerde büyük bir coşkuyla karşılanırdı eskiden. Nenem hala yağmur-çamur demeden iskemlesini kapının önüne dayayıp yağmurun toprağa kavuştuğu o mutlu anları adeta hipnotize olmuşçasına seyre dalar, etrafı saran toprak kokusunu içine doldurur. Ola ki yağmur şiddetini artırırsa hemen besmele çekmeye başlar bir yandan da “zararsız, ziyansız…” diyerekten yağmurun sele dönüşmemesi, ekinlere, evlere ya da canlılara zarar vermemesi için mırıldanır. Suyun toprakla buluşmasının, doğanın yeniden canlanmasında derelerin payı büyüktür. 1930’lu yıllarda derelerin gelmesi o yıl ekinlerin iyi olacağına işaret ettiği için yennarın sidikli* geçmesi için dualara bile çıkılırdı. Bölgeden bölgeye değişen ama yağmura atfedilen o dualar mani olarak dile yerleşirdi: “Teknede hamur, tarlada çamur, ver Allahım ver, bir sıkı yağmur” ya da “Yağsın yağmur, aksın seller, ver Allahım ver, bir sahan gadmer”…(1) Hala daha şeherde** oturanlar köydeki akrabalarını arayıp “Yağmur nasıldı? Dere geldi mi?” diye sorarlar.

***

İlk çağlardan itibaren yaşam denen olgunun dere yatakları yanına kurulan yerleşimlerle başladığı bilinmektedir. Lefkoşa da Kanlıdere’nin düzlükte doğuya doğru yön değiştirirken yaptığı kıvrımın içinde kurulmuş bir kent olarak anlatılır (2). Kıbrıs’ın en uzun deresi olarak tabir edilen Kanlıdere, kış mevsiminde Trodos eteklerinden akarak, Lefkoşa’nın batı-kuzeybatısından itibaren, doğuya Mesarya Ovası’na yönelir. Burada Girne Dağları’ndan beslenen Bakır Deresi, Çınar Deresi gibi bazı küçük derelerle de birleşir ve son olarak Antik Salamis kentinin güneyinden denize dökülür (3).

Derenin geçtiği bu rota, günümüzde; dere yataklarına yapılan evler, derelerin çöplerle doldurulup kirletilmesi ya da yollar için derelerin toprakla doldurulması gibi nedenlerle bozulmaya uğramış ve birçok canlı türü de ya yok olmuş ya da sayıca azalmıştır. Derelere yapılan tahribat neticesinde son yıllarda kış aylarında su taşkınları ve sel baskınlarıyla oldukça sık karşılaşmaktayız.

Ülkemizde 2010 yılında yaşanan sel felaketinde de insan faktörünün rolü yadsınamaz ancak sel sorunu aslında yüzyıllardır bu ülkenin üzerinde bir sorun olmuş. Kıbrıs’ta Lüzinyan döneminde 1330 yılında yaşanan selde 3 bin kişinin hayatını kaybettiğinden bahsedilmektedir. Taşan Kanlıdere nedeniyle derenin yönü bile değiştirilmiş. Venedik dönemine kadar şehrin ortasından geçen dere yatağı, Venedik döneminde şehrin savunmasını artırmak için surların yapılması fırsat bilinerek, yarattığı zararlardan dolayı şehir dışına alınmış.

Geçtiğimiz yüz yıllarda önemli bir rol oynayan Kanlıdere’nin, geçtiği yerlerde taş ve tahta köprüler de bulunmaktaydı. Nicolai de Marthono, 1394 yılında Kıbrıs’a yaptığı ziyaret sırasında “Şehrin ortasından yağmur yağmadığında bir insanın taşlar üzerinde geçebileceği bir dere geçer. Yağmur yağdığında ise, çok büyük miktarda su akar, bu nedenle dere üzerinde kimisi taştan, kimisi tahtadan olan pek çok köprü bulunur ve insanlar dereyi bunlar aracılığıyla geçer.” ifadelerini kullanırken, Giovanni Martini ise 1760 yılında Kıbrıs Adasında Yolculuk isimli kitabında Lefkoşa’dan Girne’ye seyahati sırasında : “… düzlükte bir saatlik yürüyüşten sonra, Pedicus (Pedios) nehri ya da deresinin iki kolu üzerinde sağlam inşa edilmiş iki ayrı taş köprüyü geçiyorsunuz. Onun yatağında kırmızı jasper (yeşim taşı) bulunuyor.” ifadelerine yer vermiştir.

***

Kanlıdere’nin bu ismi almasının ardındaki olay ise şöyledir: Üçüncü Haçlı Seferleri sırasında Kıbrıs adasını alan İngiltere kralı Aslan yürekli Richard, adayı Templer Şövalyelerine satar. Templer şövalyeleri, Nicosia’ya yerleşir ve adada bir tapınak garnizonu kurarlar. Adanın yeni sahipleri olan şövalyeler, halka ağır vergiler koyarak Aslan yürekli Richard’a ödedikleri paranın karşılığını halktan çıkarmaya çalışırlar. Bu durumdan rahatsız olan halk, 4 Nisan 1192’de bir isyan başlatır ve şövalyelerin kalesini kuşatır. Bunun ardından çok kanlı bir çarpışma yaşanır. Hatta o kadar büyük bir katliam yaşanmış ki Kıbrıslıların kanları şehrin ortasından geçen dereye değin akmış. Bu olayın ardından oraya Kanlıdere denmiş, halk da ölen Kıbrıslılar anısına oraya taş bir anıt dikip, uzun yıllar anma törenleri gerçekleştirmişler.

***

Her ne kadar sadece kış aylarında dolsa da, bir zamanlar, kenarında piknikler yapılan, birçok kuş türünün, kurbağanın, kaplumbağa ve balıkların yaşadığı temiz bir dere özlemimiz hala var. Hala derelerin gelmesi, doğanın canlanmasına sevinebiliyorsak, o zaman umut da var demektir. Ne de olsa “su akar yolunu bulur.”

 

 

Kaynakça:

(1) http://www.isvic.com/Isvic_Sozluk.asp?t=Kibrista+eskiden+kitlik+yillarinda+yapilan+yagmur+dualari&x=57,52,57

(2) Dünkü ve Bugünkü Lefkoşa, Haşmet Muzaffer Gürkan, Galeri Kültür Yayınları

(3) http://www.yeniduzen.com/lefkosada-sel-baskinlari-ve-kanlidere-80208h.htm

 

Sözlük:

*Yennar: Ocak ayı demektir. Sidikli yennar ise ocakta fazla yağmur yağdığı için kullanılan bir tabirdir.

**Şeher: Şeher kelimesi Lefkoşa’yı anlatmak için kullanılırdı, şehir demektir.