SANAT SOKAKTA- Zekiye ŞENTÜRKLER

Argasdi 49. Sayısında “SOKAK” dosyasıyla okurlarına merhaba diyor… sanat ve sokak ilişkisini irdeleyen makalemizi keyifle okumanızı dileriz.

“Zalim hükümetler sanatsal ifade özgürlüğünü bastırmaya çalışabilirler ama sonunda hep başarısız olurlar. Zalimler er ya da geç mezarlarında çürürler ama insanın sanatsal yaratıcılığı hep devam eder.” Desmond Morris

 sokak bizi çağırıyor foto

 

Sanat, aynı çağda yaşayan insanlar arasında olduğu kadar, tarihi süreçte yaşamları kesişmeyecek olan kişiler arasında da bir etkileşim sağlar ve dün ile bugün, geçmiş ile gelecek arasında bir köprü kurar. Sanatın bir diğer önemli özelliği ise insanların yaratıcı gücü ile birleşen bir eylem olmasıdır. Bu açıdan sanat bir direniştir ve insanlar tarafından, insanlar için oluşturulan, belirli bir fikriyatı yaymak için gerekli nesneyi ya da pratiği üretmeye çabalar.

Özgürlüğün provasını yapabileceğimiz yegane alan kuşkusuz sanat dallarından geçmektedir. Örneğin bakınız Augusto Boal ne demiş; “Tiyatro eylemdir! Belki de tiyatro kendi içinde devrimci değildir; ama hiç kuşku yok ki tiyatro bir devrim provasıdır”. Kapitalist sistemin gücüyle fiziksel ve mental olarak zayıflayan, ezilen, her tür istismara, baskıya maruz kalmış toplum ancak özgürlük mücadelesinde zafere ulaşabilir. Bu mücadelenin de en uygun durağı insanların sınırsız yaratıcılıkla üretim yapabilecekleri sanat dallarıdır.

Ancak maalesef her durumda olduğu gibi bu durumda da yolları tıkamak için kolları sıvayan kapitalizm, sanatı da ele geçirmiş durumdadır. Ne yazıktır ki sanatın alınıp-satıldığı, metalaştırıldığı ve çağdaş kültür safsatası altında kapitalist kültür endüstrisinin her şeyi biçimlendirdiği bir çürümenin tam orta yerindeyiz. Kapalı salonlarda zengin kesimler arasında yapılan müzayedelerde tabloların, eserlerin, fotoğrafların, vs. satışlarının gerçekleştirildiği, ülkelerin “bilmem kaç milyon dolarla en çok sanat eseri alarak” kültür yatırımcısı ilan edildiği, tarihi olarak zengin olan memleketlerin kültür turizmi yapmak ve sanatı satmak için paralar harcadığı bir cinnetin seyircileriyiz. Kendi yarattığı mağduriyetleri hiç yokmuş gibi göstermeyi pek seven sevgili kapitalizm ayrıca sanatı bu aşamada da çok iyi kullanmaktadır. Sadece kendi fikriyatı doğrultusunda icra edilen sanatı yaygınlaştırıp çağımızın sanatının bu olduğunu iddia ederek, kendi sözünü söyleyen sanatçıları yücelterek toplumu özendirip istediği şekle dönüştürmeyi amaçlamaktadır. Biliyoruz ki, her dönemin yaygın sanatı, o dönemin egemenlerinin fikirlerini yansıtır. Kapitalizmin “gösteriye dönüşen sanat” deyişiyle çizdiği çerçeve; sanat yapıtının, bir yapıttan çok bir meta haline gelmesini, sanatın markalaşmasını, estetik niteliğinden çok parasal değerinin önemsenmesinin altını çiziyor. “Contemporary Art” adı altında veya güncel sanat adını kullanarak bir tür “seri üretim”e dikkat çekiyor. “İnsan varlığından uzaklaşmış, havadan varsayımlara sığınmış, dolayısıyla varlık nedenini yadsıma yanlışlığına düşmüş olan yapıt, sanat ortamında kalıcı olma şansını da yitirmiş oluyor.” (1)

Kapitalizm de sokakta!

Sokaktaki alanı fark eden, muhalif sesi kontrol altına alan, alamadıklarını kısan kapitalizm sokak sanatını da metalaştırmaya çalışmaktadır. Sokağa en başlarda dökülüp bu kültüre en hızlı adapte olan gençler için girişi tabii ki ücretli olan çadır kamplı gençlik festivalleri, her sanat ürününün satıldığı, kapitalizmin izin verdiği sınırlar içerisinde bestelenen alternatif müziklerin çalındığı sanat sokakları oluşturmuş, kendine muhalif kitleleri buraya çekmeye başlamıştır. Böylece kendini garanti altına alan kapitalizm hem tüketim kültürünü beslemekte hem de kendine karşı gelen tüm olguları kontrol altına alarak kendi üretimlerini ön plana çıkarmaktadır.

Hadi ne duruyoruz, sokağa!

Kapitalizmin metalaştırdığı sanata ve sanatçılara alternatif olarak atabileceğimiz en güçlü adım kendi sanatımızı var ederek her kesime ulaşabileceğimiz üretimlerimizi sokağa taşımaktır. Sisteme aykırı sanatçılar var etmek, herkes için sanat yapmak ve tüm ezilenlerin sesi olmak bulunduğumuz koşullarda elzemdir. Sözümüzü şarkı nakaratlarına, fikriyatımızı oyun repliklerine, mücadelemizi yağlı boyalara dönüştürerek özgür bir dünyanın temel taşlarını örmeliyiz. Çünkü yaratıcı sanat, savaş yıkıcılığına karşı duran; durmakla kalmayıp iyi, güzel ve doğrunun önünü açan bir dinamiktir ve bunu herkese ulaştırmak çok önemlidir.

İşte tam da bu noktada yaratıcılığımızı kullanarak sanatsal üretimlerimizi sokağa dökmeli, özelleştirmeden yaka silken halkı, patronları tarafından ezilen tüm işçileri, şiddet direnişçisi kadınları ve daha pek çoğunu kolektif çabamıza dahil etmeli, hep birlikte üreterek kapitalizm canavarının elinden sanatı söke söke almalıyız. Sanatı dört duvar arasından çıkarıp muhalif sözümüzü kısmadan, bilakis daha da açarak tiyatroya, müziğe, heykele ve resme çevirerek sokaklara dökmeliyiz.

 

Kaynaklar;

(1) Kaya Özsezgin, The Sanat Çağı, Kaynak Yayınları, 2013.

(2) Kolektif, Argasdi Seçme Yazılar, Argasdi Yayınları, 2014, Sanat ve Sokak-Nazen Şansal