İnsan Neyle Yaşar?- Nazen Şansal

İnsan neyle yaşar? Son günlerde yaşanan ekonomik krizin hayatlarımıza etkilerini de düşününce bir kez daha sormak istiyoruz “insan neyle yaşar?” Argasdi’nin 51. sayısında yayınlanan makalemizi Nazen Şansal’ın kaleminden sizlerle buluşturuyoruz. Argasdi’ye  ulaşmak için Baraka Kültür Merkezi’ne bölgenizde bulunan Khora Kitapevlerine ve gazete bayiilerine uğrayabilirsiniz.

7f702acf06a5cb147868b51e5bfc2eae (1)

İnsan neyle yaşar: Ezip hiç durmadan.
Soyup, dövüp, yiyip yutarak insanları.
Yaşayabilmek için hemen unutmalı,
İnsanlığı unutmalı insan.
Katı gerçek budur, kaçınılmaz.
Kötülük yapmadan yaşanamaz.

Bu rahatsız edici dizeler Brecht’in “Üç Kuruşluk Opera” oyunundaki bir şarkıdan… Ki aynı şarkı pek çoğumuzun bildiği o meşhur dizeleri de içerir: “Önce ekmek gelir, sonra ahlâk.”

Toplumcu gerçekçi sanatın, epik tiyatronun üstadı Brecht, Üç Kuruşluk Opera’da, insanın kapitalist dünyada ancak insanlıktan çıkıp başka insanları ezerek var olabildiğini anlatır. Hayırseverlik, adalet sistemi, polis teşkilatı, evlilik, romantizm ve din gibi aslında burjuvazinin elinde ve hizmetinde olan çeşitli “değer”leri ve kurumları acımasızca eleştirir. Mevcut toplumsal düzende, ahlâki prensiplerle bir yaşam sürmenin değil ahlâkın sırtından geçinmenin revaçta olduğunu gösterir.

Şarkının sözlerinde; zenginlikle yoksulluğun çatışması ve zenginlerin yoksulları din, ahlâk, yasa gibi toplumsal normlarla baskılaması anlatılır:

Sayın baylar bize hep ders verirsiniz.
“Aman, günah, ayıp, kötü, yanlış.”
Aç karnına kuru öğüt çekilmez.
Önce doyur beni, ondan sonra konuş.

Sende göbek, bizde ahlâk nedense.
Şimdi bizi iyice dinle bak;
İster şöyle düşün, istersen böyle:
Önce ekmek gelir, sonra ahlâk
.

Gelir dağılımının tamamen adaletsiz olduğu bir sistemde, insanların yaşam şartlarının arasında uçurumların açıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Kimi casinolarda milyonlar kaybedip kafaya takmazken kimi asgari ücretle geçinmenin yollarını arıyor. Solumuzdaki apartmanda siyahlı beyazlı, kadınlı erkekli göçmen işçiler gece gündüz çalışıp hayata tutunmaya çalışırken, sağımızdaki villada pek de fazla emek harcamadan müşavirlik maaşıyla müreffeh bir hayat yaşanıyor. Bir yanda yüzlerce emekçinin emeğini sömürerek, devletin imkânlarını da arkasına alarak dünya zenginleri listesine girenlerimiz, diğer yanda çocuğuna okul kıyafeti almak için ay başını bekleyenlerimiz… Haliyle bu iki kesimin değer yargıları, ahlâki normları, iyi ve kötü anlayışları aynı olmuyor. Ancak hem yasaları hem de toplumsal normları inşa eden ve kendi menfaati için koruyan kesim, seçilme ve yönetme hakkını ve ayrıcalığını elinde bulunduran zenginlerdir. Dolayısıyla göbekleri şişirmek için çalınan emek hırsızlık sayılmıyor, boş oturup devletten maaş almak ayıplanmıyor, biraz para ve yüce gönüllükle yapılan hayırseverlik bütün günahları siliveriyor.

Brecht’in “İnsan Neyle Yaşar?” sorusunu bir dinamit gibi önümüze attığı şiirinde dikkat çeken bir diğer husus ise cinsiyet temelli ahlâki baskıların ikiyüzlülüğünün ortaya serilmesidir:

Efendiler, bize ahlâksız dersiniz,
Kötü kadın, utanmaz fahişe.
Aç karnına suçlanmak hiç çekilmez,
Önce doyur beni, ondan sonra söyle.
Sende şehvet, bizde edep nedense.
Şimdi bizi iyice dinle bak;
İster şöyle düşün, istersen böyle:
Önce ekmek gelir, ardından ahlâk.

Seks işçileri, toplumumuzda da yaygın küçük burjuva kesimler tarafından en iyi ihtimalle “zavallı”, “kötü yola düşmüş” ya da daha gerçekçi bir ihtimalle “ahlâksız” kadınlar olarak görülmektedir. Oysa -ülkemizdeki gece kulüplerindeki seks köleliğinin kendine özgü koşullarını dışarıda tutarsak- seks işçiliği belli etik değerleri olan bir meslektir ve şayet seks işçiliği varsa, bu hizmeti alan, alabilecek maddi güce sahip kesimlerin de olduğu aşikardır. Burjuva “değerler”in ikiyüzlülüğü, kadınları iffetsiz ilan ederken erkeklere toz kondurmamasıdır. Kapitalizm ile ataerkinin bu mutlu beraberliği, günümüzde dinsel gericilikle de pekişmektedir. Bir yanda devasa camiler yapılır, Kuran kursları açılırken az ileride gece kulüplerinde kölelik devam etmekte, bet ofislerde kumar oynanabilmektedir. Demek ki bunların ahlâki değerleri de tıpkı hayırseverlikleri gibi sahtedir ve sadece kendi zümresel çıkarlarının emrindedir.

Artık vermek gerek, unutmayın sakın,
Tüm nimetlerden, payını yoksulların.

“Onlar”ın bencil ahlâkıyla, sistemin devamını sağlayan yasaları ve normlarıyla payımızı alamayacağımız belli… Kendi değerlerimizi yaratmak ve yaşatmak için sınıfsız bir dünyayı kurana, eşit ve adil bir kültürü yaratana kadar da durup bekleyemeyiz. Özlediğimiz “başka bir dünya” bu düzenin içinden doğacağına göre sorumluluğumuz varacağımız yerde değil, hemen şimdidedir.

Brecht’i yalancı çıkarmak; yaşayabilmek için insanlığımızı unutmak, ezip, soyup, dövüp, kötülük yaparak yaşamak istemiyorsak kendi değer yargılarımızı hatırlamak, örgütlemek, yaymak ve geliştirmek zorundayız. Hırs ve rekabet yerine dayanışmayı; doğadan yabancılaşma yerine doğayla yeniden bütünleşmeyi; emeğimizin sömürüsü neticesinde yaşadığımız çalışmaktan kaçınmak yerine emeğe ve üretime kıymet vermeyi; para ve lüks yerine insani ihtiyaçları yüceltmeyi; cinsiyet ayrımcılığı yerine eşitlik ve adaleti koyduğumuzda, işte o vakit öncesi sonrası kalmayıp, ekmek de ahlâk da, hepimize hep birlikte gelecek.

 

Not: Bold ve italik yerler Bertolt Brecht’in “İnsan Neyle Yaşar” şiirinden.