Özgür Gazeteciliğin Timsali: Metin Göktepe – Hasan Tezbaşar

9 Ocak 1996: Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe katledildi.

metin göktepe90’lı yıllar…

Türkiye’nin karanlık yılları. Faili meçhul cinayetlerin, suikastların ve köylerin yakılmasının hat safhada yaşandığı, devlet-mafya- siyaset üçgeninin etkili olduğu günler…

1950’li yıllarda ABD destekli kurulan Özel Harp Dairesi, kontrgerilla faaliyet yürüten bir yapıydı. NATO-CIA bağlantılı olan bu yapı, Türkiye’nin 50 yılında yaşanacak olan cinayetlerin, katliamların arkasında olan ve zaman içinde çeteleşen, devlet içinde devlet olan örgüttür. 90’lı yıllarda gerçekleşen, Doğu-Güneydoğu bölgesindeki köy yakılmaları, çok sayıda kişinin kaçırılıp kaybedildiği ve katledildiği faili meçhul cinayetlerin, suikastların arkasında devlet destekli Özel Harp Dairesi kadroları vardı. Uğur Mumcu, Musa Anter ve Kıbrıs’ta da Kutlu Adalı’nın katledilmesi o yıllarda gerçekleşen olaylardan sadece birkaçı…

Metin Göktepe’nin de sayısız meslektaşı gibi katledilmesi böyle bir dönemde oldu.

Üniversitede öğrenci/gençlik mücadelesinin aktif bir üyesi olan Metin Göktepe, gazeteciliğe 1992 yılında “Haberde ve Yorumda Gerçek” adlı dergide başlar. 7 Haziran 1995’te kurulan Evrensel gazetesinin başından itibaren içerisinde yer alır. “Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe, Ümraniye Cezaevi’ne düzenlenen operasyonda yaşamını yitiren iki tutuklunun cenaze törenini izlemek için gittiği Alibeyköy’de, gazeteciliğinin kısıtlanmasına karşı çıktığı ve “çok konuştuğu” gerekçesiyle 8 Ocak 1996 günü gözaltına alındı ve bini aşkın kişiyle birlikte Eyüp Kapalı Spor Salonu’na getirildi. Burada tribünde ve götürüldüğü tuvaletlerde kalas ve keskin cisimlerle dövülerek öldürüldü. Cesedi, Spor Salonu’nun karşısındaki parka bırakıldı.”(1)

Devlet yetkilileri ilk önce cinayeti gizlemeye çalıştı. Dönemin İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan, “duvardan düştü” dedi (Bahsedilen duvar sadece 1 metreydi). Başbakan Tansu Çiller ve dönemin İstanbul Emniyet Müdürü ise Metin’in gözaltına alınmadığını iddia etmişti. Davanın “güvenlik” sebebiyle ilden ile dolaştırılması ilgiyi azaltmak yerine, her duruşma davayı takip edenlerin sayısını katlanarak artırmıştı. 16 Ocak 1996’da İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanlığı, raporunu açıkladı. Raporda, “Metin Göktepe gözaltına alınmış, gözaltında polis tarafından öldürülmüştür” denildi. 22 Ocak’ta ise cinayetin siyasi sorumlusu olarak kabul edilen Başbakan Tansu Çiller, Göktepe’nin duvardan düşmediğini, gözaltına alındığını açıkladı. 3 gün sonra da, Metin’in duvardan düşerek öldüğünü iddia eden İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan, gözaltında işkence ile öldürüldüğünü kabul etti.

Göktepe Davası, 28 Eylül 2000’de beş polis memuruna “kastı aşan insan öldürmek” ve “faili belli olmayacak şekilde insan öldürmek” suçlarından verilen yedişer yıl altışar ay hapis cezasının onanmasıyla bitti. Bir polis memuru ise Yargıtay’ın kararı bozmasından sonra yirmi ay hapis ve beş ay kamu hizmetlerden uzaklaştırma cezası aldı. Mahkum polislerin cezalarını tamamlamalarına 19 Aralık 2000’de yürürlüğe giren Şartlı Tahliye ve Ceza Erteleme Yasası engel oldu.” (2)

Sonuç olarak; katilleri tam olarak cezalarını çekmese de, cinayetin esas sorumlularının cezasız kalmasına rağmen, Metin Göktepe gözaltında öldürülen gazeteciler arasında katilleri için mahkumiyet kararı verilmiş ilk gazeteci olarak tarihe geçmiştir. Bu cinayetin gün yüzüne çıkarılması, iktidarın çirkin yalanlarına karşı halkın örgütlü gücünün gerçeğin peşini bırakmamasından kaynaklanmıştır. Kutlu Adalı cinayetinin meşhur failleri ise halen yargılanabilmiş değildir.

Metin Göktepe, iktidarın yalanlarını tekrarlamaktansa, halkın haber alma hakkı adına mücadele eden, sorgulayan, gizlenmeye çalışılan gerçeklerin gün yüzüne çıkarılmaları için dövüşen gazeteciliğin timsali olarak yaşamaya devam edecektir.

 

(1)http://bianet.org/biamag/diger/142484-tum-metin-goktepe-leri-yasatmak

(2)https://bianet.org/biamag/diger/142483-metin-goktepe-cinayeti