Hanaylar Yaptırdım Döşedemedim- Şifa Alçıcıoğlu

Argasdi’nin Kıbrısla ilgili kültür sayfasında yıllar önceyle bugünün analizini yapabileceğiniz dereler ve sel konusu işlenmekte. Ayrıca yürekleri buran öyküsüyle “Hanaylar Yaptırdım Döşedemedim” ağıtını bulabileceğiniz makalemiz aktivistimiz Şifa Alçıcıoğlu tarafından kaleme alındı. Argasdi’ye ulaşmak için gazete bayilerine, Baraka Kültür Merkezi’ne ve Khora Kitabevleri’ne uğramayı unutmayın…

Hanaylar yaptırdım döşedemedim,

çifte kumruları eş edemedim,

zalim felek ile baş edemedim.

Konma bülbül konma çeşme başına, 

bu gençlikte neler geldi başıma.

Hanaylar yaptırdım yüceden yüce,

içinde yatmadım üç gün üç gece,

kurbanlar kestirdim gördüğüm gece.

Konma bülbül konma çeşme başına, 

bu gençlikte neler geldi başıma.

47486566_10217352085539387_7409447360222199808_n

Bu hüzünlü dizeler, 1894 yılında Leymosun’da (Limasol) yaşanan sel felaketinde hayatlarını Garilli Deresi’nin azgın sularına teslim eden bir çiftin anısına yakılan ağıtın sözleridir. Serin bir kasım sabahında, kerpiç evleri önüne katan dere; aşırı yağışla birlikte Trodoslardan eriyen kar sularıyla yükselerek, Türk Mahallesi’nde almıştı soluğu. Garilli Deresi ilk kez taşmıyor, bu acı tabloyu ilk kez yaşatmıyordu… 1330 yılında kente verdiği zarar büyüktü. 16. ve 17. yüzyıllarda toplam 2000 kişinin ölümünden de o sorumluydu. Garilli Deresi, 3 ile 8 ayak yüksekliğiyle adeta köpürüyor ve kapıları teker teker çalarak önüne katıyordu ağaçları, hayvanları, insanları… Ve üç günlük yağışın ardından ortaya çıkan acı tabloda; yıkılan evler, dağılan yuvalar ve yitip giden 23 kişinin cansız bedeni vardı. Ölen at, katır ve eşeklerin ise 130 kadar olduğu saptanmıştı. Dere kenarındaki cami ve kilise de yıkıntılar arasındaydı. Dere sularının evlerden üç gün sonra çıkması, çamur bulanan evlerin temizliği kadar zor olmuştu.

Evlenmek üzere olan ve selden kurtulmak için oturacakları hanaylı eve sığınan genç aşıklar da henüz evlenemeden sel sularına kapılırlar o kara bulutlu günde. Halk, onların kavuşamamasına hüzünlenir ve “Hanaylar yaptırdım döşedemedim” ağıtıyla gençleri anar. (Ağıt 1940’lı yıllarda Hasan Taş ve Refia Berkap tarafından derlenip Türkiye’ye gönderildikten sonra Kıbrıs türküleri repertuarına alınır.) Bazı kaynaklarda ise genç çiftin yeni evlendikleri ve kendilerine bir hanay yaptırdıkları ama henüz taşınmadıkları yeni hanaya gittikleri zaman yeni hanayın yıkıldığı, eski hanayın ayakta kaldığı söylenir. Bu büyük felaketten sonra, derenin tekrar tekrar taşması, 1930’lu yıllardan sonra dere yatağının yerinin şehrin dışından akacak şekilde değiştirilmesiyle son buldu.

On yıllar önce sorun görülen derenin yatağının değişmesiyle, bazı sorunlar çözülebiliyorsa günümüzde neden yapılamasın? Denize akan suların önünü kesmedikçe su akıp yolunu bulur. Onu yatağından yerinden edenlere de cevabını kötü bir şekilde verir. Geçtiğimiz on yıl boyunca, aşırı yağışlarla birlikte derelerin taşması, evlere su taşkınları olması, çirkef içinde kalan güzel ülkemin aşılmaz bir sorunu olarak kendini göstermeye başladı. Oysa ne güzeldir derelerin gelmesini beklemek, zararsız-ziyansız dualarıyla bereketi dilemek…

2010’da Omorfo başta olmak üzere tüm ülkede yaşanan sel felaketini ne çabuk unuttuk ki hiçbir önlem almadan 2018’in son günlerinde yine bir sel felaketi daha yaşamak zorunda kaldık! Hem de dört gencecik canı da aramızdan ayıran, okulların tavanlarının çökmesine, yolların, evlerin yıkılmasına, arabaların ezilmesine neden olan bir felaket… Oysa ne güzeldir akan bir dereyi izlemek, şırıl şırıl akan suya baktıkça bakmak, kurbağaların şarkılarına kulak kabartmak…

***

Kesilen ağacın yerine beton diken zihniyet, doğal afet kılıfı altında, üstünü kapatmaya çalıştığı her türlü pislikle birlikte taşkınlarla su yüzüne çıkar. Aslında suçluları çok iyi biliyoruz; altyapısız yapılaşmanın önüne geçmeyen yönetenler, rant sistemiyle arsalar açılmasına sebep olan siyasetçiler, dere yataklarına yapılan evlere müsade edenler, dere yataklarını çöplüğe döndürenler, çarpık yapılaşmada sorunları, yumak haline getirip çözümsüzlüğe ulaştıran üç maymunu oynayan gelmiş geçmiş tüm belediyeler, hükümetler…

Aslında yıllardır değişen bir şey yok… Tıpkı 2009 yılında Fikret Başkaya’nın da dediği gibi: “Geride kalan haftalarda sel onlarca insanı alıp-götürdü, evler köprüler yıkıldı, işyerleri tahrip oldu, ekili alanlar ve mahsuller zarar gördü, suya zehirli kimyasallar karıştı… Doğal âfet dendi, ihmal dendi, dere yatağına ev mi yapılır, bu ‘derenin intikamıdır’ dendi, sorumlular hesap versin dendi, ‘muhalif’ olduğu sanılan siyasetçiler hükümeti suçladı… Elbette her zaman olduğu gibi ‘konunun uzmanları’ da konuştular-yazdılar ama konuşmalarda-yazılarda kapitalizm kelimesi geçmedi… Kimse ‘bu sosyal bir felakettir, gerisinde kapitalist sömürü, yağma ve talan var’ demedi… Eğer öyle diyecek olsalar ‘konunun uzmanı’ sayılıp, ‘değerli görüşlerini’ sizinle paylaşmaları mümkün olur muydu?”

 

 

Kaynaklar:

Limasol Kenti Tarihi Mezarlıkları, Yenidüzen Gazetesi

Limasol’da Yaşanan Büyük Sel Felaketi, Yenidüzen Gazetesi

https://bit.ly/2LhsJOd  (Kapitalizmi ‘krizden’ kurtarmak değil, kapitalizmden kurtulmak, Fikret Başkaya.)