Soruyorum Size Adalet Nedir? – Pınar Piro

 

Yeni sayımız “Çocukluk” dosyası ile matbaaya girmeye hazırlanırken “Adalet” dosyamızdan bir yazıyı sizlerle paylaşıyoruz…

Argasdi… Bu topraklarda üreterek direnmek için oku, okut, yay!

soruyorum size adalet nedir

Şimdi çıksak sokağa ve sorsak önümüze çıkan kişilere: “Siz adaletli bir insan mısınız?” diye, hemen herkes “evet” diyecektir muhtemelen. “Evet, ben hayatımda herkese adil davranmaya özen gösteririm. Kimseye haksızlık yapmam. Haksızlığa uğratılmayı da kabul etmem, hakkımı ararım.” Ve ardından bir soru daha sorsak: “Peki sizce adil bir toplumda mı yaşıyoruz?” diye… Yine hemen herkes benzer cevapları verecektir: “Hayır, maalesef toplumumuz herkese adil davranmıyor.” Peki nasıl oluyor da herkesin kendini adalet timsali gördüğü bu sistemde toplumsal adaletten söz edemiyoruz? İşte tam da bu yüzden; sistem yüzünden. Çünkü adalet sadece bireysel değil toplumsal bir olgudur. İnsanların kendi hayatlarını sadece kendi istemleri doğrultusunda var olacak bir adalet anlayışında yaşamaları da adil bir topluma ulaşmanın önündeki en büyük engeldir. Ve bunun yani insanların önce ve hatta bazen sadece kendi haklarını gözetmelerinin sebebi de, içinde yaşadığımız ya da yaşamaya çalıştığımız, birilerinin diğerinin üzerine basarak hayatta kalabildiği sistemdir.

Adalet nedir?

Adalet, bir toplumda birey haklarını sağlama istemi, hakkın egemen olması durumudur. Çağlar boyunca filozofların adalet hakkında çeşitli görüşleri olmuştur. Kimine göre adaletin özünde bireyin kendini koruma içgüdüsü bulunurken, kimine göre adalet dostluktan beslenir. Kimine göre adalet, adaletsizlikten korkulduğu için uğruna mücadele edilen bir amaçtır. Adalet için güç gerektiğini düşünen filozoflara göre de, güçsüz iktidar adaletsiz, adaletsiz güç zorbadır. Adaleti açıklamaya çalışırken ortaklaşılan eşitlik ve özgürlük kavramları, zamanlara, durumlara ve kişilere göre değiştiği için de herkes adalet olgusunun altını farklı biçimlerde doldurmuştur.

Bizce adalet nedir?

Toplumu oluşturan her bir birey olarak haklarımızın peşine düşmemiz gayet doğaldır. Ancak kabul etmek gerekir ki, kendi haklarını arayan insanların birçoğu, o hakkı elde ederken geriye kalan insanların haklarına ne olduğunu pek de fazla umursamayıp gemisini kurtaran kaptan olmayı seçmektedir. Oysa kişilerin her zaman ve sadece kendi haklarını arayıp, temas ettikleri kişilerle olan ilişkilerinde adalet sağlamakla yetinmesi, toplumun geri kalanını daha da büyük bir karmaşaya itmektedir. Adalet, herkes için ulaşılabilirse, birisi hakkını elde ederken öteki ezilmiyorsa ancak adalettir. Hak vermek, ezen için lütuf, hakkı elde etmek de ezilen için başarı ise bu hiç de adil bir durum değildir. İş bulamayanın kötü koşullarda çalışmak zorunda kalması ve üstüne üstlük geçinecek maddi yeterliliğe de ulaşamaması ama bunun yanında topluma hiçbir faydası olmayan kişilerin para içinde yüzercesine refaha ulaşması sınıfsal adaletsizliğin en büyük göstergesidir. Adil toplumda öyle bir sistem yaratılmalıdır ki, ağır iş yükünün altına giren işçiler evine ekmek götürüp götüremeyeceğini, çocuğunun okul masraflarını nasıl karşılayabileceğini kara kara düşünmek zorunda kalmadan, o yükün altından keyifle kalkabilmelidir ve bu iş yükü toplumun her kesimince paylaşılabilmelidir. Sendikalı çalışanlar haklarını arama mücadelesinde sesini yükseltip sokakları doldururken, sendikasız işçi çalıştırmanın da yasak olmasını savunmalı ve bunun için gerekeni yapmalıdır. Mahkemelerde yargılanan hiçbir kimse, karşısındakinin sermayesi altında ezilmemelidir. Şiddet uygulayan kişi bilmelidir ki, esas güç özgürce yaşama hakkını savunmaktır ve adalet insanların birbirine zarar vermeden yaşaması için vardır.

Bir de Themis var ki herkes için anlamı başka. Tıpkı adalet gibi…

Themis, Uranüs ve Gaia’nın kızıydı ve kendisi de bir tanrıçaydı; adalet ve düzen tanrıçası… Mevsimlerin, yılların, sanatların düzenini sağlayan, yaşamla ölüm dengesini kuran bir tanrıçaydı. Themis heykeli ise adaletin simgesi haline geldi.

Ancak günümüze kadar gelen Themis, mitolojidekiyle birebir aynı değildir. Örneğin Eski Yunan’da kara bir giysi içinde olan ve bir elinde asası bulunan Themis’e, kılıç ve terazi Rönesans Dönemi’ndeki ressamlarca yakıştırılmıştır. Themis’in elindeki terazi, adaletini ve onu ölçülü şekilde dağıtmasını temsil etmektedir. Diğer elindeki kılıç ise adaletin keskinliğini ve gücünü yansıtmaktadır. Göz bandı ise adalet dağıttığı kişileri görmemesini, yani tarafsızlığını ve objektifliğini simgelemektedir. Bu da mitolojide olmayan ve yorumcular tarafından eklenmiş bir nesne. Bazen heykellerde ayağının altında bir kitap ve bacağına dolanmış bir yılan görürüz. Kitap, adaletinin kurallardan dayanak aldığını gösterir. Yılan ise haksızlıkları ve kötülükleri temsil eder ve Themis tarafından ezilir.

Oysa günümüzde bizlere sunulan adalet hiç de heykelin anlattığı gibi değil. Adaletin gücünü sadece parası olanlar kullanabiliyor. Kitaplarda yazan yasalara ulaşmak olabildiğince zor, zaten bu kitapların pek çoğu da ezilenin değil ezenin kurallarını yazıyor. Ve hakkını arayanının ayağına dolanan yılanın başını ezecek bir hak hukuk yargı sistemimiz de yok.

Şimdi çıksam sokağa ve sorulsa bana…

Adalet, sadece mahkeme koridorlarında aranacak bir hak değildir. Hatta adaleti hukuk sisteminde aramak günümüzde yapılacak en büyük hatalardan biri haline gelmiş durumdadır.

Adalet, eşit iş yapanların eşit ücret edinmesidir. Adalet, aynı evi, aynı yolu, aynı sokağı, aynı parkı kullananların birbirinin farkında olması ve iyi kötü her şeyi adil paylaşmasıdır. Adalet her çocuğun ücretsiz ve kaliteli eğitim alabilmesidir. Adalet, her bireyin refah içinde yaşayabileceği bir ülkeyi sadece bir hayal olmaktan çıkarabilmektir. Adalet, herkes için sağlanabildiğinde, işte o zaman başka bir dünya ellerimizde şekillenecektir.

 

Pınar Piro

pınarpiro@gmail.com

 

Kaynaklar:

https://www.insanokur.org/felsefeye-gore-adalet-nedir/

https://www.wannart.com/adaletin-simgesi-tanrica-themis