Küçük Kadıncıklar-Şifa Alçıcıoğlu

cocuk-gelin-sorunu-kanayan-yaraÇocukluk konusunu incelediğimiz dergimizin 55. sayısında onlardan bahsetmesek olmazdı, onlar ki çocukluğu ellerinden alınmış küçük kadıncıklarımızdı… Uzun yıllar dillendirilmeyen, hep örtbas edilen bu büyük utancı aktivistimiz Şifa Alçıcıoğlu’nun kaleminden aktarıyoruz sizlere. Argasdi’nin 55. sayısından yazılarımızı sizlerle paylaşırken, öte yandan yeni sayısı için hazırlıklar heyecanla devam ediyor.  Argasdi’ye Baraka Kültür Merkezi Lokali’nden, bölgenizde bulunan Khora Kitabevlerinden ve gazete bayiilerinden 10 TL karşılığında ulaşabilirsiniz…

İnsan hayatının en keyifli ve yaratıcı olduğu zamanlardır çocukluk yılları… Nenemin, abileriyle oynadığı lingiriyi defa defa anlatmasıdır. Bir kamış parçasının üstüne çapıt sararak, yüzüne kömürden bir gülümseyiş oturttuğu “bubba” dediği bez bebeklere hayat verdiği o anlara dönüştür. Annemin, bisikletin iç lastiğinden top yaparak yakan top oynamanın hazzını tekrardan yaşaması, dere kenarlarında, tepelerde, yılan çıyan düşünmeden oyunlar kurdukları, ağaçların üstünde daldan dala atlayıp “hiç de korkmazmışık” diye şimdilerde şaşırdığı zamanlardır. Mutluluğu, gözlerinin ta içinden görmektir çocukluğunu hatırlamak. O yüzden hemen herkeste bir heyecan dalgası yaratır o yılları düşünmek.

Ülke geçmişimize baktığımız zaman çocukluğunun en güzel yıllarında erkenden büyümek zorunda bırakılan çocukları da görürüz. Savaş, yoksulluk gibi etmenler yetişkinleri çocukların göremeyeceği çaresizliklere sürükler ve talihsiz kararlar almalarına neden olur. En acı olaylardan biri de çocuklukları ellerinden alınmış binlerce kız çocuğunun suskunluğa boğulmuş, yıllarca dillendirilmemiş trajedisidir. Tarihe kara bir leke olarak yazılan Araplara satılan kızlarımızdır onlar, gemilere bindirilip bir bilinmezliğe yollanan küçük kadıncıklar…

***

evlilik belgesiKıbrıs’ta 1920’li yıllardan 1950’li yıllara kadar sayısı binleri aşan birçok kız, Filistin’ten gelen Araplara satıldılar. O yıllarda aynı sömürge devletinin ülkeleri olan Kıbrıs ve Filistin arasında ticari anlaşmalar söz konusuydu. Kıbrıs’tan katır, kuzu gibi hayvanlar ve narenciye alıp satmaya gelen Araplar, hem güzel hem de Müslüman olmaları nedeniyle Kıbrıs’taki Türk kızlarına talip olmaya başladılar. Kendini zengin ya da meslek sahibi olarak tanıtan Araplar, simsarlar aracılığıyla köylerdeki beyaz tenli, renkli gözlü kızlarla belli bir para karşılığında evleniyordu. En küçüğü 9’unda olarak bilinen, daha çok fakir ailelerden ve yetim kalanlardan seçilen kızlar, tanımadıkları bu adamlara emanet edilerek kaderlerine boyun eğmeye zorlandılar. Sadece, kıyılan imam nikahı ve müftülükten alınan bir belgeyle yapılan bu kapı arkası evliliğin ardından “koca” dedikleri bu adamlarla çıktıkları hayat yolculuğunda başlarına ne geleceğini bilmeden götürüldüler.

Çoğunluğu memleketine bir daha asla dönemedi. Kocasından şiddet gören de oldu, geçinip gidenler de… Ailelerin birçoğu bu kızları gönderdikten sonra hayatından sildi, yokmuş gibi davrandı. Onlar ise hayatları boyunca kırgın ve kızgın olarak yaşadılar. Maddi olarak zor günler yaşayan bir halkın ensesinde biten bu fırsatçıların, hayatlarını nasıl değiştirdiğini anlamadan, kendi dillerine yabancı olarak yaşayıp bu dünyadan göç ettiler…

***

O yıllarda, İngiliz Sömürge Yönetimi idaresi altında bulunan halk, yoksulluğun pençesinde, kuraklıkla imtihan edilen kötü zamanlardan geçmekteydi. Sadece kendi menfaatini düşünen, kanatlı hayvanların korunması için bile çeşitli yasalar çıkaran İngilizler, bu olaylara karşı duyarsız kalarak hiç tepki göstermemiş ve sömürgesine ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapmaktan geri durmamıştır. Kadınların kendi ekonomik güçlerinin olmayışı, o yıllarda okullara çok fazla kız çocuğunun gönderilmemesi bu küçük kadıncıkların, haklarını savunmak için ellerinden bir şey gelmediğinin göstergesi durumundadır. Ayrıca, bahsi geçen yıllarda Lefke’deki Cyprius Mines Corparation (CMC)  maden işletmesi, 2. Paylaşım Savaşı sırasında faaliyetine ara vermiş, tarlasını bırakıp birkaç kuruşa madende çalışan erkekler de işsiz kalmıştı. Yıllarca ekilemeyen tarlalar, kuraklık ve işsizlik, dönemin en acı tablolarından biriydi. Ailelerin kızlarını satması, her ne kadar kabul edilebilir olmasa da ekonomik olarak dibe vurmuş bir halkın cehaletinin ve çaresizliğinin bir sonucu olarak da karşımıza çıkmaktadır. Aynı yıllarda işsiz birçok kişi, İngiliz askeri olarak, katırlarla yük taşımak amacıyla “katırcı” olarak askere yazılmıştır. Filistin’e askere yollanan Kıbrıslılar, Araplara satılan kızların başlarına neler geldiğini, cepheye gelen Araplardan ya da genelevlere satılan kızlardan öğrenmişlerdir. Böylece kızların yaşadıkları dram gün yüzüne çıkmıştır.

30’lu yıllarda bazı gazetelerde aydınlar tarafından bu konu dillendirilip, eleştiriler yapılsa da hakikatın öğrenilmesinin ardından verilen en güçlü tepki,  Filistin’de tercüman olarak bulunan Mustafa Bitirim tarafından yayımlanan 16 sayfalık broşürdü. “Biz, Kızlarımız ve Araplar… Aman Ne Oluyoruz” adlı broşür, kızların durumu hakkında bilgi verip uyarı çağrısında bulunuyordu. Konu, bazı gazetelerde çıksa da izleri sürülen kızlar bu defa da 1948 yılında İsrail devletinin kurulmasıyla yerlerinden edilip başka ülkelere sürüklenirler ve izleri yine kaybolur. Bazıları ülkelerine geri döner ama birçoğunun, hayatı kamplarda sefalet içinde geçer. Son yıllarda annesi veya nenesi Kıbrıslı Türk birçok Filistin vatandaşı, annelerinin izinden giderek miras hakkı bile tanımadığımız bu kızların izlerini sürerek buradaki ailelerini bulmaya çalışmaktadır. Kıbrıslı Türklerden de ailesini bulmak için çabalayan bir kesim olduğunu biliyoruz.

Neriman Cahit’in “Araplara Satılan Kızlarımız” adlı kapsamlı kitabı, bu acı gerçeği tüm detaylarıyla günümüz insanının yüzüne vurmakta ayrıca, Fetine’yi Ararken isimli belgesel bu konuda önümüzü aydınlatmaya devam etmektedir. Birçok bürokratik engele rağmen ailesini bulan, o acıları, özlemleri gidermeye çabalayan yitik hayat kahramanları olarak karşımıza çıkmaktadırlar.

Araplara satılan kızlar, bu ülkenin utancıdır. O günden bu güne çok şey değişse de kadınlar, hala sistemin en çok ezdiği kesimini oluşturmaktadır. O yüzden kadını alınıp satılan bir mal olarak gören, değersizleştiren, sadece eve hapseden, giyimine, kahkahasına bile karışan muhafazakar sisteme inat, kadınlar sokaklarda, kadınlar gecelerde, kadınlar meydanlarda olacak!

 

Kaynaklar:

Tarihsel Süreçte Kıbrıslı Türk Kadını, Neriman Cahit.

www.internethaber.com/araplara-satilan-kibrisli-turk-kizlari-foto-galerisi

http://www.sosyalarastirmalar.com/cilt4/sayi16Ulvi Keser