“12 Yıllık Esaret” ve Devam Eden Kölelik – Serap Kızıl

Argasdi dergimizin 56. sayısından bir film değerlendirmesi…

IMG_2918

“12 Yıllık Esaret”, 1800’lerin sonunda, New York’ta yaşayan Solomon Northup’ın kaçırılıp, köle olarak satılması ve 12 yıl süren kölelik yaşamı üzerine çekilmiş biyografik bir film. Hayatını müzisyen olarak, iki çocuğu ve eşiyle özgür bir şekilde sürdüren Solomon Northup, iki kişi tarafından kandırılmış ve bir günde hayatı alt üst olmuştur.
Başından sonuna kadar kendinizi başrolün yerine koyacağınız bu filmde, ırkçılık, şiddet, işkence, çaresizlik, kabullenme ve hayata tutunmak için gösterilen tüm mücadeleyi derinden hissediyorsunuz. Ayrıca gerçekçi ve sert yaklaşımıyla, seyri zor ve duygusal açıdan yıpratıcı bir film…
Yalnızca “özgürlükler ülkesi” Amerika’nın değil, dünya tarihinin kara lekesi ve utanç kaynağı olan köleliği anlatan bu filmde; köle sahibi beyazların sapkın zihinlerine odaklandığınızda, bir insanın mal gibi görülüp ona sahip olma düşüncesinin akli dengeleri nasıl bozduğunu görüyorsunuz. Kölelerine iyi davranmakla övünenler veya vicdan azabı duyduğunu itiraf edenler dahi, var olan sisteme uyum sağlayarak bu sapkınlığın bir parçası olduklarının farkında değiller ne yazık ki.
Köle olarak doğup büyüyenler özgürlüğün ne demek olduğunu bilmedikleri için büyüdükleri çember içerisinde öğrenilmiş çaresizlik örneği göstermektedirler. Solomon Northup’ı diğer kölelerden ayıran en büyük özelliği ise yaşamının ilk yıllarında köleliği bilmemesi… Özgür yaşantısında sadece müziği ve ailesiyle ilgilenen Solomon’un, halkının köle olarak yaşam sürmesi her ne kadar onu rahatsız etmese de, ardından köle olması ironik ve hikayeye mücadele anlamında katkısını gösteriyor.
Beyaz perdede gördüklerimizi ve hissettiklerimizi birebir yaşarken; aynı anda bizden çok uzakmış gibi gelse de, aslında hepimiz kapitalist sistemin modern köleleriyiz. Filmde, sahibinden korktuğu için ağzını açamayan, hakkını arayamayan, her söylenileni yapmak zorunda olan kişiler, şiddetle ve belki de ölümle yüz yüze gelmemek için sahiplerinin istediği şekilde, karın tokluğuna, insani olmayan şartlarda kölelik yaşamını sürdürüyorlar.
Film bittiğinde; “Tüm bunlara ne gerek vardı!” “İnsanlar birbirlerine nasıl bu kadar acımasız olabildiler?” diye sorduruyor insana.
Özellikle Northup’ın şu sözü her şeyi özetleyecek bir biçimde: “Ben hayatta kalmak değil, yaşamak istiyorum.”
Solomon Northup’ın 1853 yılında yazdığı ve kendi hikayesini anlattığı romanından uyarlanan film, 2014 Oscar ödüllerinde En İyi Film, En İyi Uyarlama Senaryo ve En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü kazanmıştır. Senaryosu sağlam, müziklerin, yönetmenliğin ve oyunculukların tek tek iyi olduğu bu film, aldığı ödülleri sonuna kadar hak etse de bu ödüllerin verilme nedenlerinden birinin de “günah çıkarma” olduğu düşünülebilir.

Serap Kızıl
srpkzl90@gmail.com