“Sıradan” İnsanların Öyküleri: Devran – Ali Şahin

Argasdi 56. sayımızdan bir kitap değerlendirmesi…

devran

 

Ünlü fotoğrafçı Ara Güler yaşam ile ilgili şöyle demişti; “Hayat dediğin küçük adamların hikayesidir. İngiltere Kraliçesi’nin yaşamı bir boka yaramaz.” İşte, Selahattin Demirtaş’ın “Seher” ile birlikte hapishanede yayımladığı ikinci öykü kitabı olan “Devran”, tam da Ara Güler’in bahsettiği bu küçük, yani sıradan insanları anlatıyor.

İlk kitabında da benzer insanları kaleme alan Demirtaş, acı ve mutlulukları, yoksullukları, vurdumduymazlıkları, kendi aralarındaki dayanışmayı, iyi ve kötü yanları, gurur duyulacak ve utanılacak davranışları, korkaklık ve cüretkarlıkları, sevgi ve aşkları ile sıradan insanı, bir başka deyişle; mevcut şartların yarattığı başka bir coğrafyadaki bizi anlatıyor.

Kimi zaman sizi kahkahalarla güldüren, kimi zaman ise ağlatan ve böylece bir duygu karmaşasına sokan Devran, her ne kadar kurgu da olsa, gerçek olay ve kişilerden esinlenerek yazıldığı çok belli olan öyküleriyle, sıradan insanların neler yaşayıp ne kadar büyük acılara da göğüs görebileceğini gösteren bir kitap. Çünkü öykülerde anlatılan olay ve kişileri hiç duymamış olsak da gerçek olduklarını anlayabiliyor veya hissedebiliyoruz. Atanamamış bir öğretmenin geçici olarak servis şoförlüğü yaptığı fabrikada, “olaylara karışırsam atamam hiç gerçekleşmez” korkusuyla, sendikalaşmaya çalışan kendi gibi işçilere destek olmaması ve bunun utancını yaşaması, meslek ve mekan farklı olsa da tanıdık bir hikaye değil mi? Hangimiz “başını belaya sokacak siyasi görüşlere veya işlere karışma!” uyarısını duymaz ya da aklımızdan geçirmeyiz ki? “Direnmek Güzeldir” bu korkuyu yaşayan seni ve beni anlatır. Bir başka öyküde ise tam tersini… İlginç bir tanışmayla da olsa hoşlandığı biri uğruna hiç de ilgilenmediği bir fikre yakınlaşan birini en azından duymuşuzdur. Meslek olarak hırsızlığı denemeye karar veren bir acemi kapkaççıyla, onu güzelliği ve anlayışıyla etkileyen bir devrimci kadını okursunuz bu kitapta. Onlarla birlikte devrimcilerin yoksullara nasıl yaklaştığının bir örneğini de görürüz. Sendika, devrimcilik falan dedik ama hep de doğrudan bir siyasi tarafı var sanmayın öykülerin. Marifet hayatın çelişkilerini yalın bir biçimde gösterebilmekte ya, Demirtaş bunu çok iyi yapıyor işte. Üniversite arkadaşının düğününde takacağı takının küçüklüğünden utanan ve tebriği boş geçen eski bir dostun trajikomik macerasını anlatan “Sultan Reşat’ın Torunu” da ister istemez tanıdık ve tamamıyla sınıfsal bir öyküdür. Aşık olduğu mesai arkadaşını, müdürünün ve şımarık müşterilerin aşağılamasına dayanamayan küfürbaz ve “harbi kız” Zeynep’in isyanını ve Serhat ile olan aşkını anlatan “AVM” ise bu tarz da bir başka öykü. Bu öyküde de dudaklarınız ve gözleriniz  gülmekle ağlamanın komşu sokaklarında gidip gelirler. Yukarıda da vurguladığımız gibi; Devran insana dair duygu olarak ne varsa okuyucusunda uyandırabilen bir kitap. En önemlisi insan için belki de en önemli olan umudu büyüten bir kitap.

Ne kadar doğru bir benzetme olur bilmiyorum ama ben Selahattin Demirtaş’ın öykülerinde Sabahattin Ali’nin öykülerinde aldığım tadı buluyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin iki farklı dönemlerini yazsalar da, yoksulları, ezilmişleri yani bir anlamıyla Anadolu insanını çok iyi anlatıyorlar. Sanırım edebiyatı nasıl bir mantıkla ele aldıkları ve ne anlatmak istedikleri ikisini birbirlerine yakınlaştırıyor.

Çevremizde gördüğümüz sıradan insanlara bir başka gözle bakabilmemizi sağlayan Devran, hem kendi sıradanlığımızı fark edebilme hem de bu sıradanlıkta bir şeyleri değiştirebilme gücü veren öyküleri bizlere sunuyor.

Ali Şahin

aysimyolu@hotmail.com