Frida Bir Devrimciydi, Peki Sanatı da Öyle miydi?- Cansu N. Nazlı

frida

Frida’yı mercek altına altına aldığımız dergimiz Argasdi’de Frida ve sanat anlayışını Cansu N. Nazlı’nın kaleminden aktarıyoruz. Argasdinizi 10 TL karşılığında Baraka Kültür Merkezi lokalinden, Khora Kitap’tan ve tüm bayiilerden alabilirsiniz.

18 yaşında bir tıp öğrencisiyken başına gelen o talihsiz otobüs kazası gerçekleşmeseydi büyük ihtimalle Frida ile bir ressam olarak tanışmamız mümkün olmayacaktı. Aylarca hiç kıpırdamadan yatması gerekliliği, onu oyalanması için resim yapmaya itmişti. Sonrasında, sanatına hayran olduğu ünlü ressam Diego’ya resimlerini göstererek resim yapmaya devam edip etmemeyi sorması ise Frida’nın yolunu hem resimle hem de Diego ile ölünceye dek birleştirdi.

Frida, 1943’te öğretim üyesi olarak çalışmaya başladığı La Esmeralda isimli sanat okulundaki işine sağlığı kötüleşene dek devam edecek ve ilk kişisel sergisini ölmeden 1 yıl önce, 1953’te açacaktı.

Neden kendini bu kadar çizmişti?

143 eserinin 55’i otoportre olan ressama neden bu kadar kendini çizdiği sorulduğunda cevabı basit bir gerçeğe dayanıyordu; yatılı tedavi görürken yatağının üzerine taktırdığı aynada tüm gün boyunca yalnız kendini görüyor olması onu resim yaparken kendini model almaya sevk etmişti. Ressam kadınların otoportre çalışmaları kişisel olduğu için sanat çevrelerinde hakir görülürken çağdaşı olan ünlü ressam Picasso, Frida için “Biz onun kadar iyi portre çizemiyoruz.”diyecekti.

Frida sürrealist bir ressam mıydı?

Fransa’da gerçekleşen sürrealist bir sergide resimleri sergilenirken sürrealizmin kurucusu sayılan Andre Breton Frida’yı bir sürrealist olarak kategorize edecek, Frida ise buna, kendinin hayallerini değil, kendi gerçekliğini çizdiğini söyleyerek hiddetle karşı çıkacaktı.

Kendisi hiçbir şekilde kabul etmese de, belirli yazarlar tarafından bugün sürrealist ressamlar arasında anılmaktadır. Bazı yazarlar ise Frida’nın herhangi bir akıma doğrudan yerleştirilemeyecek nitelikte özgün tarzı olduğu yönünde yorumlarda bulunmaktadır. Sürrealist  bir ressam olup olmadığı tartışmasını bir kenara koyarsak; onun sürrealizmden nefret ettiğini ve bu kategoride anılmaktan duyduğu rahatsızlığı ifade etmesinde, ideolojik görüşünün etkili olduğunu söyleyebiliriz. Sürrealizmin burjuva sanatı olduğunu ifade etmesi ve sosyalist gerçekçi akıma dahil olma isteği onun komünist olmasındandı.

Frida’nın resimlerinde yer alan etnik kıyafetler, tropik meyveler, hayvanlar ve mitolojik imgeler ekseriyetle Meksika kültürüne, dini inanışlarına ve yerel kimliğine dayanır. Frida’nın eserlerinin bu yönüyle, çeşitli akımların izlerini taşıyan, yerel köklerine inmeyi ve Meksikalı ulusal kimliği yaratmayı hedefleyen bir sanat akımı olarak tarifleyebileceğimiz Meksika Rönesansı’ndan etkilendiği söylenir.

Özellikle, ABD’de yaşadığı dönem yapmış olduğu ‘ABD-Meksika Sınırında Otoportre’ çalışmasında ABD ve Meksika kültürü arasındaki farkı ortaya koyarak canlı renklerle hayat verdiği Meksika kültürünü sahiplenirken ABD’nin aşırı endüstrileşmesini ve emperyalizmini renksiz ve ruhsuz resmederek eleştirmiştir. Yine aynı dönem yapmış olduğu ‘Elbisem Orada Asılı’ adlı çalışması da benzer içeriktedir.

Frida’nın kendi bedenini resmedişi

Frida, çocuk sahibi olmayı çok istemesine rağmen geçirmiş olduğu düşükleri ve kürtajı ‘Henry Ford Hastanesi’ ile ‘Frida ve Düşük’ adlı çalışmalarında resmetmiştir. Yaşadığı kaza ve onlarca ameliyattan sonra çektiği bedensel acıları ifade ettiği pek çok resmi arasında en bilindik olanı ‘Kırık Sütun’dur.

Frida’nın bahsi geçen çalışmalarında vücudunu çıplak resmediş şekli, ünlü erkek ressamların Susanna Banyoda, Samson ve Delilah, Üç Güzeller, Kırda Kahvaltı gibi çok bilinen eserlerde işlediği kadın çıplaklığından farklıdır. Anılan eserlerde, izleyicinin/alıcının da erkek olduğu düşüncesiyle çıplak kadın figürleri seyirlik bir arzu nesnesi ya da başka bir ifadeyle cinsel bir obje gibi resmedilmiştir. Frida’nın ölümünden yıllar sonra geliştirilen feminist sanat eleştirileri, kadın bedeninin nesneleştirilerek erkeklerin zevkine hitap edecek biçimde resmedilişini tenkit etmektedir.

Frida’nın eserlerine dönecek olursak, onun ne bedensel acılar, ne de aşk acısı çektiğini ifade ettiği resimleri bedenini nesneleştirmemekte; çıplaklığa resimlerinde çok doğal biçimde yer verdiği görülmektedir.

Son dönem çalışmaları…

“Resim yapmamla ilgili rahatsızım. Her şeyin üstünde bunu komünist devrimci hareketin işine yarayacak bir şeye dönüştürmek istiyorum. Şimdiye kadar sadece kendimin samimi portrelerini yaptım ama partinin işine yarayacak çalışmalarda bulunmaktan çok uzağım. Sağlığım elverdikçe devrime birkaç olumlu şey katmak için bütün gücümle savaşmalıyım.”

Ölmeden önceki son yıllarında resimlerinin devrimci mücadeleye katkı koyması düşüncesiyle yapmakta olduğunu sandığımız ‘Marksizm Hastaya Sağlık Getirecek’ ve Stalin portresi eserleri yarım kalmış, tamamlanamamıştır.

Frida’nın resimleri sosyalizme hizmet etti mi?

Sovyetler Birliği’nin ilk Sosyal Güvenlik Bakanı olarak, boşanmanın kolaylaştırılması, kürtajın yasallaşması, ücretsiz cinsiyet değiştirme ameliyatlarına olanak sağlanması gibi birçok uygulamaya öncülük eden Aleksandre Kollontay, otobiyografisinde emekçi kadının özgürleşmesi ile yeni bir cinsel ahlakın inşasını devrimci mücadelesinin ereği saydığını ifade eder.

Frida’nın da aşkı, cinselliği sorgulaması ve resimlerinde annelik, kürtaj gibi konuları kamusallaştırmasının Kollantay’ın devrimci mücadelenin ereği saydığı kadın özgürleşmesine ve yeni bir cinsel ahlakın inşasına katkı sunduğunu söyleyebiliriz.

Ancak Frida’nın ölmeden önce, devrimci mücadeleye katkı koymak için portresini yapmakta olduğu Stalin’in, Ekim Devrimi’nin emekçileri, kadınları, LGBT bireyleri özgürleştirici uygulamalarına son vererek devrimi gerilettiğini ve Kollantay’ı sürgün ettiğini de belirtmemiz gerekir.

Sonsöz yerine

Tarihin çok uzun bir dönemi kadınların resim sanatında yer almasına izin verilmemiş; resim alanında kadınların yapmış olduğu çalışmalar naif, kişisel, pastel renkler kullanılması kisvesiyle zanaat olarak görülmüş, sanat erkek işi sayılmıştır. Kadınların sanat akademilerine kabulü ise 19. yüzyılı bulmuştur.  Ünlü ressamların çoğunlukla erkek olması bu sebeple bir tesadüf değildir. Fiziksel engeli, cinsiyeti, cinsel yönelimi ve komünist dünya görüşü olmasına karşın tüm ayrımcı bariyerleri atlayarak dünyaca tanınan az sayıda ressam kadından biri olması Frida’nın en büyük devrimci başarısıdır.