27 Mart Dünya Tiyatro Günü-Onur Bütüner

Bellekte bugün:27 Mart Dünya Tiyatro Günü …Çünkü tiyatro bir devrim provasıdır, keyifli okumalar dileriz…

a8317-cover-small27 Mart, 1961’de Uluslararası Tiyatrolar Birliği (International Theater Institute) tarafından Dünya Tiyatro Günü olarak ilan edilmiştir. Her yerde olduğu gibi ülkemizde de hem sokakta hem de sahnede birçok amatör ve profesyonel tiyatrocu tarafından bugün kutlanmaktadır. Bizim için tiyatro gününün olması, tiyatronun gücünü daha da göstermek anlamında önemlidir.

Ezilenlerin Tiyatrosu’nun kuramcısı Augusto Boal’in “Belki de tiyatro kendi içinde devrimci değildir ama hiç kuşku yok ki tiyatro bir devrim provasıdır” sözünde vurguladığı gibi bizler tiyatronun toplumu uyandırıcı, barıştan, emekten yana bir dönüştürme çabası olduğuna inanıyoruz. Ve bu anlamda da tiyatroyu başka bir dünyanın yaratılmasına doğru bir araç olarak görüyoruz. Ki zaten dönüp de geçmişe baktığımızda sanattan egemenlerin ne kadar korktuğunu görmek mümkün. İktidarlar her zaman sanatın dönüştürücü, halkı uyandıracak gücünden korkmuş ve her fırsatta sanata müdahale etmiştir. Bundan nasibini alanlardan biri de tiyatro olmuştur.

Çok geçmişe gitmeye gerek kalmadan bunun en yakın örneklerini hem yakın coğrafyamızda bulunan Türkiye’de hem de ülkemizde görmemiz mümkündür. Türkiye’de yakın zamanda birçok tiyatrocu oynadıkları oyunlar yüzünden gözaltına alınmış, devlet tiyatroları kapanmanın eşiğine getirilmiş, Barış Atay’ın oynadığı “Sadece Diktatör” oyunu yasaklanmıştır. Aynı şekilde ülkemizde de duayen sanatçılarımızdan olan Yaşar Ersoy’un “Yangın Yerinde Kabare” oyununun Devlet Tiyatroları’nda oynanması engellenmiştir.

Tüm bunların nedeni açıkça bilinmektedir. Çünkü tiyatro insanların yaşadıkları sıkıntıların sebeplerini yüzlerine vuruyor. İnsanları silkeleyip onlara bir şeylerin değişme ihtimali olduğu ile ilgili umutların hala tükenmediğini anlatıyor. İktidarın maskesinin düşmesini sağlıyor.

Tarihin her döneminde tiyatroyu, toplumu özgürlükçü yönde değiştirmek değil uyutmak ve oyalamak için kullanan sanatçılar da olagelmiştir. Ta Antik Yunan’da, tragedyalarla halkın, süregiden eşitsiz düzeni sorgulamaması, kaderine boyun eğmesi ve korkup sinerek yönetenlerin işine karışmaması sahnelerden salık verilmekteydi. Günümüzde de yönetenlere yakın duran veya “tarafsız” bir yerden tiyatro sanatını icra ederek aslında bu eşitsiz ve baskıcı sistemin devamına hizmet eden tiyatrolar, tiyatrocular vardır. Oysa tiyatro, insanın tüm eylemleri gibi zorunlu olarak politiktir ve onu politikadan ayırmaya çalışanlar, bilerek veya bilmeyerek politik bir tutum sergilemektedir. Ülkesinin ve dünyanın savaşlarla, ekonomik ve ekolojik yıkımlarla, insan hakları ihlalleriyle, kadına ve çocuğa şiddetle dolu olduğu bir çağda, suya sabuna dokunmadan sadece sanatını icra eden tiyatrocular, bu büyük sanatın gücünü bu korkunç sistemin hizmetine sunmaktadır. Elbette sahnelerden güzeli, estetiği ve insan ruhuna dokunanı göstermek tüm sanatlar gibi tiyatronun da vazgeçilmezidir. Ancak yaşanılan çağa sahne üzerinden bir ayna tutulması da sanatçıların topluma karşı en önemli sorumluluğudur. Tiyatro severlerin sorumluluğu ise bir yandan sanata katılmak ve sanatçıları desteklemek, öte yandan katkı ve eleştirilerle tiyatroyu barıştan, emekten, ezilenden ve insanlıktan yana taraf olmaya, halkın menfaatlerinin hizmetine koşmaya zorlamaktır.

Yaşanan sıkıntıları dışarıdan görme ve nasıl değiştirebileceğimiz ile ilgili sorgulama yapma imkanı sağlayan tiyatro “insanı insana insanca anlatma sanatıdır” ve tiyatrolarda anlatılan senin hikayendir. Kısaca tiyatro daha güzel bir dünya için bizlere umuttur. Ve umut en son ölür.