Pandemiden Kaçarken Şiddete Yakalanmak- Pınar Piro

Argasdi’nin pandemi özel sayısından; kadına karşı şiddet vakalarını ele aldığımız  “Pandemiden Kaçarken Şiddete Yakalanmak” isimli makalemizi paylaşıyoruz sizlerle…

PANDEMİDEN KAÇARKEN ŞİDDETE YAKALANMAK 2Yazılışı çok güzel olan ve birçok kişinin yeni başlangıçlar için önüne hedef koyduğu 2020 yılının ülkemiz için çok güzel başladığı söylenemez. Dünyayı sarsan korona virüsünün bir anda ülkemize gelmesi ve ne büyük talihsizlik ki çok kısa bir süre önce de Lefkoşa Devlet Hastanesi’nin yangın sebebi ile büyük hasar görmüş olması, Kıbrıs gibi küçük bir ülke için felaket olarak tanımlanabilir. Hele ki o ülke yönetimi de başlı başına bir felaketse!

Ne var ki kendilerini evlerine kapatan bilinçli insanlarla, “bize bir şey olmaz”cı kesim arasında uzun süren karmaşık durum süreci zorlaştırsa da, sağlık emekçlerimizin bilgilendirmeleri ve özverili çalışmaları sayesinde ve devletin aslında ilk günden yapılması gereken kısmi sokağa çıkma yasağını işleve koyması ile pandeminin ülkemizdeki yayılma hızı düştü. Tabii kendine işleyen emekçinin hiçe sayıldığı ya da işyeri kapanınca maaş alamayacak emekçiye de üç kuruş sadaka verileceği, hatta onun da öyle kriterlere dayandırılacağı ki neredeyse kimsenin o yardımı alamayacağı kadar saçma kararlar alınmış olması da başka bir yazının konusu…

Kimse işe gitmiyor, ne güzel değil mi?

Ve işte o evlere kapanma ile birlikte, ülkemizin çok uzun yıllardır yaşadığı ama aynen bu günlerde olduğu gibi hep başka gündemlerin gölgesinde kalan ve hiçbir yetkilinin de öncelik vermediği başka bir acı gerçek katlanarak devam ediyor. Ev içi şiddet! Birçok eş, genç ve çocuk, özellikle de kadınlar pandemiden korunmak için sığındıkları evlerinde başka bir hastalıklı zihniyetin odağı olmak durumunda kalıyor. Dünyanın dört bir yanında yapılan araştırmalar ve korunmaya başvuranların hesaplanması ile yapılan istatistikler, bu süreçlerde yaşanan kadına yönelik ev içi şiddet vakalarının en az %30 civarlarında arttığını gösteriyor.

Peki neden?

Salgın sebepli ev izolasyonu nedeni ile normalde birlikte çok az vakit geçirebilen aile bireyleri 24 saatin neredeyse her saniyesini birlikte geçirmeye başladı. Hal böyle olunca da günlük yaşam koşuşturmacasından farkına bile varamadığımız özelliklerimizi karşılıklı olarak yeniden keşfetmeye başladık. Bunun yanı sıra ne yazık ki işlerimize gitmememizin sebebi tatil olmadığından ve eve giren gelirin azalmasıyla sürekli evde geçen vakitte özellikle de mutfak giderlerinin de artmasıyla dengesiz bir maddi durum ile karşı karşıya kaldık. Kimimiz borçlarını nasıl ödeyeceğinin derdine düştü, kimimiz çocuğun okulu ne olacak diye endişelenmekte. Günlük yaşamlarımız aile fertlerini gündüz bir araya getirebilecek koşullarda olmadığı için ilk günler birlikteliğin keyfini çıkarırken haftalar içerisinde bocalamalar yaşamaya başlayan aileler oldu. Sürekli birlikte olmanın belirli bir karşılıklı anlayış ve hoşgörü gerektirdiği göz önünde bulundurulduğunda, sürekli evde olup artık sıkılmalar baş gösterince, üstüne bir de zaten salgına yakalanır mıyım korkusu ve maddi geçimimiz ne olacak sıkıntısı da eklenince sinirler yıprandı, gerilimler ve tartışmalar başladı. Ve bu gerilimden en büyük zararı da kadınlar görüyor. Kendini üstün gören erkek egemen zihniyetli kişiler, çalışamadığı şu günlerde gücünü kaybettiği hissiyatı ile kendini güçlü hissetmenin yolunu kadına şiddet uygulamakta buldu. Çünkü şiddetin kökeninde, baskıcı ataerkil yapının yanı sıra, şiddet uygulayanın bir şekilde yoksun ve yoksul olması nedeniyle kendini yeniden güçlü hissetme, hayatının kontrolünü kaybettiğinde bir başka hayatı kontrol altına alma çabası vardır. Şu günlerde de insanlar devlet eli ile yoksullaştırılmakta ve yoksunlaştırılmaktadır. Ve maalesef şiddete uğrayan kadınların çoğu şu an ülke gündemi salgın ile meşgul olduğundan ve birçok hizmet de devlet tarafından durdurulmuş olduğundan nereye başvuracağını, ne yapabileceğini bilmez bir halde susup katlanarak artan şiddete maruz kalmaktadır.

Ancak bundan önce olduğu gibi bu gün de yarın da susmamalıyız!

Çünkü ev içi izolasyona mecbur oluşumuz şiddet görmeye mecbur olduğumuz veya buna sessiz kalacağımız anlamına gelmez. Şiddeti yok etmek için verilen çabalar ara verilebilecek, ertelenebilecek ya da ikinci sıraya itilebilecek türden değildir. Salgın öncesi verilen mücadele bugünlerde de verilecek, şikayet etmekten geri kalınmayacak ve suçluların ceza alabilmesi için atılacak tüm adımlar atılacaktır. Çünkü şiddet bir suçtur ve diğer tüm suçlar gibi cezalandırılmalıdır. Sessiz kalmayarak şiddete direnenlerin korunması en kısa sürede sağlanmalıdır. Hiçbir kadın dört duvar arasında sıkışmış kalmamalıdır. Devlet tarafından verilen idari tatillerin adli yardım süreçlerini etkilemediği bilinmelidir. Şiddet gören kişiler Sosyal Hizmetler ihbar hattı 183 veya 155 polis şikayet hattını arayarak şikayette ve yardım talebinde bulunabilirler. Lefkoşa Belediyesi’nin kadın sığınma evine başvuruda bulunabilirler. İdari izin süresinde dahi adli yardım hizmetinden faydalanılıp mahkemeden koruma emri alabilirler.

Bu günler elbet geçecek. Umuyoruz ki en az zararla geçecek. Ama şiddet yüzünde ölen bir kadın, gelecek güzel günleri göremeyecek. Her gün şiddet gördüğü ev bir daha şenlenmeyecek, ruhu asla eskisi gibi neşelenmeyecek. Buna sessiz kalabilir miyiz?

Kadın Eğitimi Kolektifi dayanışmaya devam ediyor

Kadın Eğitimi Kolektifi, bu sürecin başından beri “dayanışma yaşatır” diyerek bilgi paylaşımlarına ve şiddet gören kadınlarla dayanışmaya devam ediyor. Şiddet anında neler yapılması gerektiği, yardım alma ve polise şikayet yöntemleri, koruma emri başvurusu, sığınma evinden yararlanma koşulları gibi konularda bilgi edinmek için Kolektifi takip edebilir ve katkı koyabilirsiniz.