Kadın, Emek ve Yaşam – Cansu N. Nazlı

Biz ilgilensek de ilgilenmesek de toplumsal yaşamımızın hemen her alanını siyaset belirliyor. Çocuklarımıza verilen eğitimden çalışma yaşamında yaşadıklarımıza, sokaktaki MOBESE kameralarından hiçbir ihtiyacı karşılamaya yetmeyen sosyal yardım maaşlarımızın miktarına, devlet hastanesinden giderek daha az yararlanışımıza kadar hemen her şey siyasetin müdahale alanını oluşturuyor.

Kadınlar neden siyasetle ilgilenmeli?

Hal böyle olunca, siyasetle ilgilenmiyor olmak, günlük yaşadığımız sorunların politik bağlantılarını kuramamak, en başta kendi yaşamımıza müdahil olma şansımızı elimizden alıyor. Bu yüzden biz kadınlar başta olmak üzere halkın tüm kesimlerinin politize olması, giderek daha yoksullaştırıldığımız, yoksunlaştırıldığımız ve gayriinsani bir hal alan yaşam koşullarımızı değiştirmenin gereğidir.

Kadınlar neden siyasi örgütlenmelerde yer almalı?

Kadınlar olarak, yalnızca kadınlardan oluşan bir dernekte kadına yönelik şiddetin önlenmesi için gönüllü emek harcadığımızı, kadın özgürleşmesi mücadelesine bu yolla dahil olduğumuzu bir an için düşünelim. Kadın örgütlenmelerinin mücadeleyi yükseltmesi, hükümet edenlere bir baskı unsuru yaratması şüphesiz ki işlevseldir. Ancak kadına yönelik şiddetle mücadele edenlerin yakından görebildiği gibi bu sorun, yalnızca sığınma evlerinin kurulmasıyla ve yasal düzenlemelerle çözülmeyecektir. Şiddete uğrayan bir kadının ekonomik bağımsızlığını kazanabilmesi için asgari ücretin artması da gerekecektir, yaşamını kurmak üzere ayrı ev tutmasının mümkün olabilmesi için kira bedellerinin devlet tarafından denetlenmesi de… Karpaz’da şiddet gören bir kadının aracı olmadan yaşadığı yere en yakın Sosyal Hizmetler Dairesi’ne ulaşabilmesi için kamusal toplu taşımacılık da talep edilecektir. Yalnızca kadına yönelik şiddetle mücadele eden bir kadın olsanız bile, bu eşitsiz sistemin değişebilmesi için sadece kadınlardan oluşan bir alan örgütünden daha fazlasına ihtiyaç vardır.

Bütünlüklü bir mücadeleyi gerektiren kadın özgürleşmesi de diğer mücadele alanları gibi ancak kitlesel, politik örgütlenmeyle oluşan ve siyasi iktidarı hedef alan bir özne ile mümkün olacaktır. Bu yüzden kadın örgütlerinde, bireysel yaşam alanlarımızda, derneklerde, iş yerlerimizde kadınların; emeği, bedeni, yaşamı üzerinde söz sahibi olmasına çaba harcayan kimselerin ortak bir politik mücadele hattı çizmek için siyasi örgütlenmelerde yer alması önemlidir.

Toplumsal cinsiyet eşitliği komitelerinde tecrit olma tehlikesi

Toplumsal cinsiyet eşitliğinin ana akımlaştırılmasıyla, siyasi partiler bünyesindeki geleneksel kadın kolu modeli de yavaş yavaş kendini Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komitelerine dönüştürerek biçim değiştirmektedir. Bu uygulama partilerdeki kadınların bu komitelerde parti örgütlenmesinin bütününden yalıtılması sonucunu doğurmaktadır. Siyasi örgütlenmelerde kadınlar yalnızca kadın özgürleşmesi alanında değil; gerçekte olduğu gibi yaşamın her alanında, ekonomiden eğitime, sağlıktan tarıma her alana müdahil olmalıdır. Bu, yalnızca siyasi örgütlenmelerdeki kadınların tecrit olmaması için değil; aynı zamanda her alanın kadınlar için eşit ve özgür hale dönüşmesi için de gereklidir. Yani kadın özgürleşmesi siyasi partinizin tali çalışması değil, bütünün derdi kılınmalı, yaşamın tüm alanlarına dair politikalar üretilirken bu prensibe yer verilmelidir. Üyesi olduğum Bağımsızlık Yolu’nun bir kadın kolu yahut toplumsal cinsiyet eşitliği komitesi tarzı alt örgütlenmesinin olmayışı ve kadın özgürleşmesi mücadelesini partinin siyasi mücadelesinin merkezine koyması da bundandır.

Kadınlar neden işçi partilerinde örgütlenmelidir?

Çalışarak yaşamını idame ettirebilen bir kadının; çalışarak yaşamını idame ettirebilen bir erkekle ortak menfaati, sermaye sahibi bir kadınla olan ortak menfaatinden daha fazladır. Yukarıda bahsi geçen şiddet gören bir kadının özgürleşmesi örneğinde olduğu gibi; kadın özgürleşmesinin ekonomik bağımsızlık elde etmekle doğrudan ilintisi vardır. Bir kadının özel sektörde iş güvencesi olmadan, uzun saatler ve düşük ücretle çalışıyor olması, ekonomik bağımsızlığı için yeterli olamaz. Dahası asgari ücretin artması, sermaye sahibi/işveren konumundaki bir kadının aleyhineyken asgari ücretle çalıştırılan kadınların, erkeklerin ve LGBTİ’lerin yararınadır. N. Krupskaya şöyle der: “Çalışan kadınları çalışan erkeklerle birleştiren şey, onları bölen kuvvetten daha güçlüdür.”

Kadının ve emeğin birlikte özgürleşmesi fıtratımızda var!

Tarihte hem ülkemizde hem de başka ülkelerde kadınlarla birlikte yoksul erkeklerin de oy hakkı bulunmuyordu. Evrensel oy hakkı mücadelesi liberal feminist kaynaklarca yalnızca süfrajetlere mal edilse de gerçekte evrensel oy hakkı kadınlarla birlikte sendikaların kitlesel grevleri ve eylemleri sonucu verilen mücadele ile elde edilmiştir. Kıbrıs’ta evrensel oy hakkı kazanılana kadar bu hakkı talep eden tek resmi siyasi örgütün 1926 yılında kurulan Kıbrıs Komünist Partisi olması da bu sebeple tesadüf değildir. Bugün meclisteki milletvekili kadın sayısının düşüklüğüyle, seçilen vekil kadınların ekseriyetle üst sınıfa mensup olmaları, milletvekili seçilen  inşaat ustası yahut temizlik işçisi olmaması bu korelasyonun halen sürdüğünü bize ayrıca göstermektedir.

Kadının ve emeğin birlikte özgürleşmesi, cinsel ve sınıfsal sömürünün sona ermesi için kadınlar işçi partilerinde örgütlü mücadele vermelidir. Çünkü tıpkı Lenin’in de dediği gibi; “İşçinin özgürleşmesi, kendi eseri olmalıdır diyoruz; bunun gibi, kadın işçilerin kurtuluşu da kadın işçilerin kendi eseri olmalıdır.”