Göçmenin Yeri ve Derdi – Sezgin Keser

Hayallerini kurduğun, gitmeyi çok arzuladığın yer midir vatan? Hayatının bir döneminde yaşadığın, unutamadığın anılarının olduğu bir yer mi? Atalarının geldiği topraklar mıdır yoksa? Aslında çok nettir cevap, gerçek vatanımız doyduğumuz yerdir. Sabahtan akşama çalıştığımız, havasını soluduğumuz, yıllardır orada yaşasak da vakit bulamayıp gidemediğimiz yerlerinin olduğu, toprağına bastığımız, toprağından çıkanlarla beslendiğimiz, kültürünü öğrendiğimiz ve yaşadığımız, sadece karnımızın doyduğu değil sevinçlere, üzüntülere, öfkelere, korkulara, ölümlere de doyduğumuz yerdir vatan. O toprak parçasında birlikte yaşadığımız insanların dertlerini, sıkıntılarını paylaşamıyorsak, geleceğimizi orada göremiyorsak, sadece kendimiz için yaşıyorsak, orada doğmuş olmamız bizi oraya ait kılmaz. Ama o toprak parçasında doğmamış olsak da orayı sahiplenebiliyorsak, geleceğimizi orada görebiliyorsak orası bizim vatanımızdır.

Büyük, acımasız ve insancıl olmayan bir sömürü düzeninde yaşıyoruz. Birileri daha fazla kazanabilsin ve zenginleşebilsin diye emeğimiz sömürülüyor, doğamız talan ediliyor. Güç uğruna inançlarımızla, fikirlerimizle oynanıyor, değer verdiğimiz şeyler değersizleştiriliyor. Geleceğimiz o kadar belirsiz ki bugün yaşadığımız yerleri yarın terk etmek zorunda kalabiliriz. Egemenlerin çıkarları uğruna başlatacakları bir savaştan kaçmak için, kendimiz ve ailemiz için daha iyi bir gelecek kurabilmek amacıyla, karnımızı doyurabilmek ümidiyle başka topraklara göç etmemek işten bile değil. Göç etmek, emeğini satarak geçinen insanlar için bir seçenek değil, bu düzenin yarattığı yaşam koşullarının bir sonucudur. Göçmen bir emekçi göç ettiği ülkenin yerlisiyle aynı sıkıntıları hatta daha fazlasını yaşayabilir. Göçmen bir işçi ucuz iş gücüdür, göçmen bir kadının maruz kaldığı baskı, şiddet daha ağırdır. Göçmen bir çocuk konuştuğu dilden veya şiveden, kökeninden dolayı dışlanabilir. Göçmen olduğun ülkede yaşam kavgası vermek zordur ama o kavgayı sadece göçmenler değil yerli halk da verir. Göç ettiği ülkenin kaynaklarını ve halkın emeğini sömürerek geçinenlerin ise o ülkeyi vatan olarak görmedikleri su götürmez bir gerçektir.

Adamızda, yıllardır ülkeyi yönetenlerin ağızlarında sakız yapılan, emperyalist ülkelerin ise masalarında meze haline getirilen barışın, ada halklarının çıkarları doğrultusunda ilerletilmediği,            Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elen halklarının milliyetçi duygularla birbirine düşmanlaştırıldığı, adamızın kuzeyinde ise göçmen ve yerli halk ayrımı üzerinden halkın bütünleşmesinin engellendiği gözle görülür bir gerçektir. Bir dönem Türkiye’den göçün yoğun olduğu adamızın kuzeyinde bu göçün devam etmesiyle beraber üçüncü dünya ülkelerinden göçler de artmıştır. Hükümetin başına gelen sözde solcu, sağcı partiler ülke yönetimine kan emen keneler gibi yapışırken, aldıkları kararlar, geçirdikleri yasalar, sağladıkları teşviklerin hepsi sermayenin çıkarına olmuştur. Yıllardır düzgün bir nüfus politikası yürütmeyen hükümetlerin patronların ucuz iş gücü istekleri doğrultusunda adamıza olan göçü kontrol altına almamaları bir yana dursun, koltukları ve oyları uğruna, yeri gelmiş göçmenleri görmezden gelmiş, yeri geldiğinde de kullanmışlardır. Özellikle seçim dönemlerinde oy toplamak amacıyla göçmen kesimlere yanaşan hükümetteki partiler henüz birkaç yılını doldurmuş birçok kişiye vatandaşlık verirken onlarca yıl bu adada emek veren birçok göçmen ise mevcut hükümeti desteklemedikleri, yandaşları olmadıkları için hak ettikleri vatandaşlıkları alamamıştır. Yani göçmenlerin değerleri oy pusulası kadar olmuştur ve olmaya da devam ediyor. Bir yandan da emek eksenli bir mücadele yürütemeyen hatta iyice sermaye partisine dönen, bir dönem yeşillenen bir dönem kızıllaşan sözde sol partiler ise sadece göçmenlerin değil yerli halkın da günlük sorunlarını çözmeye, ihtiyaçlarını ve taleplerini karşılamaya çalışmadan halktan kopuk bir barış macerasına tutulmuştur. Hal böyleyken göçmenin derdi de sadece kendisi ve ailesi için daha rahat bir yaşam elde etmek olmuş ve bireysel çıkarlarını ön planda tutmuştur.

Ülkemizde iş yaşamındaki düşük ücretlerin, suç oranlarının artışının, kültür çatışmalarının sorumlusunu göçmenler olarak görmek işin kolayına kaçmak ve tam da yerli göçmen ayrımı üzerinden politikalar üreten egemenlerin isteğini gerçekleştirmek olur. Son yıllarda Türkiye’deki AKP hükümeti, Kıbrıslı Türk halkının üzerinde baskı kurmak amacıyla adamızdaki Türkiyeli göçmenleri milliyetçi duygularla kitle olarak kullanmaya çalışmıştır. Buna örnek olarak Afrika gazetesine yönelik linç girişimini gösterebiliriz. Bu olayların ardından yerlisiyle göçmeniyle Kıbrıslı Türk halkı bağımsızlığını savunarak kitlesel bir şekilde tepkisini göstermiştir. Bu adayı vatan olarak gören, geleceğini burada kurmak için mücadele eden her göçmen, Kıbrıslı Türk halkının bir parçasıdır. Bir göçmenin çıkarı en kısa zamanda vatandaş olmak ya da ülkede ipleri ellerinde tutanların yandaşlığını yapmak olmamalıdır. Çünkü bir göçmenin bireysel çözüm arayışı ne göçmen kitlelerin toplumsal sorunlarını çözecek ne de Kıbrıslı Türklerle, göçmen kitlesi arasındaki yapay gerilimi azaltacaktır.

Bugün elde edeceğimiz bireysel bir çıkar günü kurtarmaktan başka bir şey değildir; çünkü bu düzenin yarattığı sorunları kökten çözmeden rahat ve refah bir yaşam elde edemeyiz. Yerli göçmen fark etmeden yaşadığımız sömürüyü sonlandırmalı, adanın güneyindeki halkla birlikte ortak bir yaşam sürdürme amacıyla gerçek bir barış mücadelesi vermeliyiz. Sorunların gerçek çözümü vatanımız olarak bellediğimiz bu adayı, emperyalist ülkelerden bağımsız kılıp ve yerli işbirlikçilerini de defetmektedir. Eğer doyduğumuz yerse gerçek vatanımız fark eder mi göçmen ya da yerli olmamız.