90’larda Türkiye ve… – Celal Özkızan

90’lar dosya konusuyla sizlerle buluşan Argasdimiz, 90’lar Türkiye’sini ele alan yazısıyla sizleri geçmişe doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Celal Özkızan’ın kaleme aldığı makalede, o yılların  ekonomisine, işçi sınıfının gidişatına, siyasete ve siyasi cinayatelere değin birçok farklı konu ele alınıyor.  (Argasdi’ye 10 TL karşılığında gazete bayiilerinden, Baraka Kültür Merkezi lokalinden ve bölgenizdeki Khora Kitap’tan ulaşabilirsiniz.)

2 (1)Bu yazıda, 90’lı yılların Türkiye’sinin çeşitli boyutları, ayrı başlıklar altında ele alınacaktır. Her bir başlığın birbiriyle ilişkili olduğunu ve 1990’lı yılların Türkiye’sinin hikayesinin, 1980 darbesini takiben yaşanan neoliberal toplumsal dönüşümün üzerinde yükseldiğini akıldan çıkarmadan bu yazıyı okumak, yazıyı daha anlamlı hale getirecektir.

90’larda Türkiye ve ekonomi

90’lı yıllar, Türkiye ekonomisi için çok sancılı bir dönemi temsil eder. Özel olarak 1988-1999 arası dönem, Ercan’ın(1) tanımlamasıyla “para-sermaye, özellikle uluslararası para sermaye hareketlerine dayalı birikim dönemi”ni temsil eder. Bu doğrultuda faiz oranları ve kamu borçlanması artırılmış, sermaye hareketleri serbestleştirilmiştir. Bu yönelimin bir sonucu olarak önce 94 kamu borç krizi, sonrasında ise 2000-2001 bankacılık krizi yaşanmıştır. 90’lı yıllara makroekonomik açıdan bakıldığında; dış ticaret açığının modern Türkiye tarihinde ilk kez ciddi şekilde büyüdüğü, dış borç yükünün muazzam seviyelerde arttığı ve enflasyon oranlarının ülkenin tarihindeki en yüksek seviyelere çıktığı bir tablo ile karşılaşılmaktadır. 1988-2002 dönemi, ortalama %3,2 ile Cumhuriyet tarihinin en düşük büyüme hızının yakalandığı dönemdir. Bunda, sermaye birikim oranlarında yaşanan çok büyük düşüş ciddi bir etkendir.

90’larda Türkiye ve işçi sınıfı

90’lı yıllar, Türkiye’de “proleterleşme” dalgasının yaşandığı bir dönemdir. 1990 yılına gelindiğinde bir ücret veya maaş karşılığında çalışanların toplam istihdama oranı %39 iken, 2000’li yılların başında bu oran %51’e çıkmıştır.(2) Emekçi sayısındaki bu ciddi yükselişe karşın, toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işçi sayısında sadece oransal anlamda değil mutlak anlamda da düşüşler gerçekleşti. Kamuda 1990-2000 döneminde toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işçi sayısı 909,787’den 648,119’a düşerken, özel sektörde toplu iş sözleşmesi kapsamında 1986 yılında 630,000 olan işçi sayısı 2000 yılında 388,934’e düşmüştür (a.g.e, 58). Yine de, emek hareketinin topyekün geri çekilmesine yol açan 80’lerin politik anlamda baskıcı ve ekonomik anlamda neoliberal saldırıları, meşhur 89 Bahar Eylemleri başta olmak üzere emek hareketinin üzerindeki ölü toprağı atmasıyla kısmen de olsa kesintiye uğradı. Neoliberal dönüşümün sermaye lehine yarattığı pazarlık gücünün sendikalaşma ve toplu sözleşme üzerindeki olumsuz baskısı bu toparlanmadan pek etkilenmemekle birlikte, reel ücretlerin toplam katma değer içindeki payı 1988’deki dip nokta olan 15,4’ten 99 yılında 20,9’a çıkmıştır.(3)

1 (2)90’larda Türkiye ve siyaset

90’lar Türkiye’sinin siyasal yaşamı, 80’lerdeki neoliberal toplumsal dönüşümün sancıları ile şekillenmiştir.

1990-2000 arası dönemde Türkiye’de 11 değişik hükümet kurulmuştur. ANAP’ın son birkaç yılı ile Ecevit’in 137 günlük kısa deneyimi haricinde bütün hükümetler, koalisyon olarak hayat bulmuştur. Ekonomi politikaları konusunda ciddi bir farklılık gösteren alternatiflerin yokluğuna tezat olarak, siyasal alanın yeniden düzenlenmesi bakımından “düzen içi siyasi rekabet”in kızıştığı bir dönemdir 90’lar. Bu kızışmanın sebeplerinden biri, egemenlerin halka karşı neoliberal dönüşümle birlikte mutlak zafer kazanmasına karşın, 90’ların sıkıntılı ekonomik ortamının egemenlerin kendi içinde bir siyasal istikrar yakalayamamasına sebep olması, yani kazanılmış düzeni yönetememe krizinin yaşanmış olmasıdır.

Bu kızışmanın sebeplerinden diğeri ise, 80’lerin halkta yarattığı ekonomik yıkımın doğurduğu öfkenin ve sosyal kaynamanın, ekonomik bir alternatifin yokluğunda kendisini çeşitli kimlik politikaları aracılığıyla ifade etmesi ve bunun bir sonucu olarak da siyasal alanın, kimlik politikaları temelli bir rekabetçe şekillenmesidir. Bu çerçevede, bir yanda gerek silahlı gerek siyasi kanadıyla 90’larla birlikte artık tamamen kimlik temelli çizgide mücadele veren Kürt Hareketi’nin 90’lı yıllar boyunca en üst noktaya varan ve ancak 99’da Öcalan’ın yakalanmasıyla güç kaybeden isyan hareketleri (Serhildan); bir yanda Kürt Hareketi’ne karşı mutlak bir uzlaşmazlıkla, Türk kimliği temelinde ve düşük yoğunluklu savaş yöntemiyle saldırgan bir tutum izleyen egemen siyasi çizgi; bir yanda yoksullaşan ve güvencesizleşen kitleleri din temelli kimlik üzerinden ve özellikle de kazandığı belediyeleri bir araç olarak kullanıp örgütleyen, bu esnada da küçük burjuvalıktan büyük burjuvalığa terfi eden Siyasal İslamcı çizgi; bir yanda, halkçı bir içerikten tamamen yoksun, düzen içi siyasette kendine alan açmak dışında bir işlevi olmayan ve tepe ifadesini 28 Şubat Kararları’nda bulan askeriye destekli “laikçi” siyasi çizgi; bir yanda 96 Gümrük Birliği Antlaşması ve 99 Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’nin AB’ye adaylığının resmen onaylanması ile tepe ifadesini bulan, fikirsel öncülüğünü büyük finans ve ticaret sermayesinin çektiği siyasi çizgi… 2000’li yıllarla birlikte bu mücadeleden Siyasal İslamcı çizgi -diğer çizgileri de kendi içinde eriterek- zaferle ayrılmış olacaktı, fakat bu kavganın kazananı kim olursa olsun, alternatif ekonomi politikalarının yokluğunda, kaybeden her halükârda Türkiye halkları olacaktı.

3 (2)90’larda Türkiye ve siyasi cinayetler

90’lı yıllar Türkiye’si çok sayıda siyasi cinayete tanıklık etmiştir. Bu siyasi cinayetlerin kurbanları arasında Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Musa Anter, Uğur Mumcu, Metin Göktepe, Özdemir Sabancı ve Ahmet Taner Kışlalı vardır. Bugün akıllarda en çok kalan ise toplu siyasi cinayetlerin en acı örneklerinden biri olan ve 2 otel çalışanı ile 33 sanatçı ve aydının öldürüldüğü Sivas Katliamı’dır. Sivillerin hedef alındığı Sivas Katliamı’ndan kısa bir süre sonra, “misilleme” adı altında yine sivilleri hedef alarak 28 kişiyi öldüren PKK’nın öznesi olduğu Başbağlar Katliamı’nı da not etmek gerekir. Bu siyasi cinayetlere ek olarak, 90’lı yıllar, gözaltında “ölen” insanlara da acı bir biçimde tanıklık etmiştir. Bu insanlar arasında Hacettepe öğrencisi Birtan Altunbaş, Cumartesi Anneleri’nin ortaya çıkış sebebi olan Gazi Mahallesi’nden aktivist Hasan Ocak ve sendikacı Süleyman Yeter bulunmaktadır.

Konu ile bağlantılı olarak, 90’lı yıllar Türkiye’si Zonguldak Kozlu’da 263 işçinin ölümüyle sonuçlanan maden patlamasına, 22 kişinin hayatını kaybettiği Gazi Mahallesi Olayları’na, kamuoyunda “Manisa Davası” olarak bilinen 16 liseli gencin işkenceden geçirilmesi olayına, 3 kişinin öldüğü 1 Mayıs 1996 Olayları’na, 12 kişinin ölümüyle sonuçlanan 96 yılı cezaevi kitlesel açlık grevlerine ve öğrenci Kenan Mak’ın ülkücüler tarafından öldürülmesine de tanıklık etmiştir.

4 (2)90’larda Türkiye ve “doğal” cinayetler

90’lar Türkiye’si; deprem, sel ve heyelan facialarının çok acı bir biçimde deneyimlendiği bir on yıl olmuştur. Herkesin aklına kazınmış olan ve 19 bine yakın kişinin ölümüyle sonuçlanan 99 Gölcük Depremi’nin yanısıra 653 kişinin öldüğü Erzincan Depremi, 90 kişinin öldüğü Afyon Depremi, 74 kişinin öldüğü Isparta’da sel ve heyelan faciası, 61 kişinin öldüğü İzmir sel felaketi ve 1,000’e yakın kişinin öldüğü Düzce Depremi, 90’lı yılların en büyük kayıplı faciaları olarak kayıtlara geçmiştir.

5 (1)90’larda Türkiye ve siyasi skandallar

Günümüz Türkiye’sinde siyasi skandalların siyasetin gayet olağan bir parçası olarak kanıksanmış olmasının ve “skandal” olarak bile görülmemesinin aksine, 90’lı yıllarda siyasi skandallar ciddi birer gündem, tartışma ve protesto konusuydular. 90’lı yılların en büyük siyasi skandalı, Susurluk idi. Bürokrasi-siyaset-mafya ilişkilerinin beklenmedik bir anda açığa çıkmasına sebep olan bir trafik kazasının ardından patlak veren skandal, “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık Eylemleri” ile kitlesel olarak protesto edilmişti. Susurluk’un yanı sıra, İSKİ genel müdürünün İSKİ ihalelerini paravan olarak kurduğu şirketlere verdiği 93 İSKİ Skandalı, Civangate olarak bilinen ve Emlak Bankası etrafında gerçekleşen rüşvet ve cinayet skandalı ile Necmettin Erbakan’ın ve diğer bazı Refah Partisi yetkililerinin hapis cezasıyla sonuçlanan Kayıp Trilyon Davası, bu dönemde öne çıkan siyasi skandallardır.

 

Referanslar

(1)Ercan, F. (2006). Türkiye’de Kapitalizmin Süreklilik İçinde Değişimi (1980-2004). Türkiye’de Kapitalizmin Gelişimi içinde (375-411). Dipnot.

(2)Çelik, A. (2006). Yeni Sorun Alanları, Eğilimler ve Arayışlar: Sendikaların Yeni Dünyası. F. Sazak (Der.), Türkiye’de Sendikal Kriz ve Sendikal Arayışlar içinde (17-74). Ep    os

(3)Boratav, K. (2005). Türkiye İktisat Tarihi (9. Baskı). İmge.

 

.