“Bizimkiler”in Hikayelerinden “Kutsal Kahramanlar”ın Yalanlarına – Ali Şahin

Bilgisayarın ve internetin neredeyse olmadığı 90’lı yıllarda ev içi vakit geçirmenin önemli bir aracı olan televizyon, Kıbrıs’ın kuzeyinde çoğunlukla Türkiye kanalları üzerinden izlenirdi. Büyük oranda halen böyle devam eden bu durum hem koşullar gereği hem de egemenlerce dayatılan bilinçli bir politikanın sonucudur. 90’lı yıllarla birlikte tüm dünyada olduğu gibi özel televizyon kanallarında yaşanan artış Türkiye’de de yaşanmış ve  bu artışla birlikte yayınlanan dizi sayısı da doğal olarak artmıştır. Benim gibi çocukluğunun önemli bir bölümü 90’larda geçen ve şimdi 30’lu yaşlarında olan bireylerle birlikte farklı yaşlardan binlerce insanın hayatında önemli bir yeri vardı bu dizilerin. Şimdiki gibi akıllı televizyonlar ve bilgisayarlar üzerinden takip edilebilen ve yayınlandığı anda bir sezonu bir anda görebileceğimiz küresel yayın portallarının ya da yeni veya eski fark etmeksizin istenilen filmin hemen bulunabildiği sitelerin olmadığı koşullar düşünülürse, televizyon kanallarında yayın yapan bu dizilerin hayatımızda tuttuğu yer daha rahat anlaşılabilir. Her yaştan insanın “bu gece şu dizinin yeni bölümü var” diyerek heyecanla televizyonun karşısına oturduğu bu dönemde her günün akşamı neredeyse bir diziyle özdeşleşirdi. Pazar geceleri Bizimkiler, Salı geceleri Bir Demet Tiyatro gibi. Bunların yanında Mahallenin Muhtarları, Süper Baba, Sıdıka, İkinci Bahar ve Çiçek Taksi gibi diziler de 90’lı yılların fenomenleri arasındaydı. Türkiye kanallarında yayınlanan dizilerin yanında, Kıbrıs’ta yayınlanan, Torba da 90’lı yıllarda Kıbrıs’ın en çok izlenen televizyon programlarından biriydi.

Sinema filmleriyle birlikte televizyon dizileri, izleyenlerin hoş vakit geçirmesini sağlamakla beraber yayınlandığı dönemin siyasal atmosferini anlamak açısından da önemli ipuçları verir. Çünkü hayatın kendisinin bir parçası olan televizyon yayıncılığı da dönemin egemen politikalarıyla olumlu ya da eleştirel bir ilişkiye girer. Dolayısıyla dizilerde işlenen konulardan yaratılan karakterlere kadar dizilerin vermeyi amaçladığı mesaj dönemin politik ve sosyo-kültürel dinamiklerinin etkisiyle şekilleniyor. Her kanalda bir şekilde sürekli türeyen iç ve dış düşmanlara karşı savaşan özel timlerin olduğu, her türlü pis işlerine rağmen vatanseverliklerinden şüphe duyulmayan mafyaların olumlu bir karakter olarak canlandırıldığı, zengin aile çocuklarının yaz aşklarının anlatıldığı ya da Osmanlı İmparatorluğu’yla ilişkilendirilerek Sünni İslam anlayışının dayatıldığı dizilerin son 20 yılda bu kadar yaygınlaşması AKP’nin yaratmaya çalıştığı toplum anlayışından bağımsız düşünülemez.

90’lı yılların Türk dizilerinde, izleyenlerin yardımlaşma veya kıskançlık gibi olumlu ve olumsuz özellikleriyle hemen hemen her dizide karşılaştığı mahalle tiplemeleri içinden geçtiğimiz dönemde senaryo dışı kalmıştır. Bir dönem televizyonlarda yayınlanan Behzat Ç gibi istisnaları saymazsak bugünün dünyasında milliyetçi, dindar, kahraman ve delikanlı mafyalara ve en önemlisi iktidarın her koşulda yanında olan karakterlere yer vardır. Ülkesini tüm düşmanlardan koruyan kahraman mafya Polat Alemdarlar, pencereden sağa sola laf atan ve apartmanı dışında kimsenin gündemi olamayan sarhoş Cemillerin yerini böyle almıştır. Ancak aradaki tek fark, birinin “kutsal ve ulvi” uğraşlarına kıyasla diğerinin bira bulma çabası dışında işi olmaması değildir. Arada bir de olsa Cemil’in ya da apartmandakilerin ağzından toplumsal sorunlarla ilgili eleştirel sözler de çıkabilmesidir. İşte bugün yaşanan bu yokluk yüzünden Bizimkiler ve Bir Demet Tiyatro gibi diziler internet üzerinden halen yoğun bir şekilde izlenmektedir. Bu izlenme, sadece geçmişine nostaljik bir yolculuk yapmak isteyen kuşakların ötesinde bir arayışın da ürünü olarak okunmalıdır. İkinci Bahar’ın kebapçı ustası Ali Haydar ile yoksulluğuna rağmen hayata tutunmaya çalışan Hanım karakterinin aşkını bugünün zorlama senaryolu yaz aşkı dizilerinde, kapıcı Caferli, sarhoş Cemilli, Katil Yavuzlu, Almancı Davut Ustalı, gıcık apartman yöneticisi Sabri Beyli, Halil Pazarlamalı mahallesini mafyanın “Çukur”unda bulamayışımız da bundandır.

Tüm bunları yazarken 90’lı yıllar dizilerinin sorunlu yanları olmadığı ya da bugünün ancak geçmiştekiler gibi olması gerektiği gibi bir fikri savunduğum düşünülmesin. Yazının amacı bahsi geçen dönem dizilerini tümden bir olumlama çabası değildir. Üstünde durmaya çalıştığım nokta hem 90’lı yıllar dizilerine kıyasla son on yıllarda yaşanan dönüşüme dikkat çekmek hem de o dönem dizilerinin sıkıntılı yanları bir yana olmakla birlikte toplumu daha gerçek bir şekilde yansıtabildiği için hakkını vermektir. Çünkü film ya da dizi, bu tarz çalışmalar, izleyenin kendisini bulabildiği, “bizimkiler” diyebildiği oranda gerçeği canlandırır ve değerlenir. Ne demişti Katil Yavuz: “ Vatandaşa cart, curt yok!”