HASDER YUVARLAK MASA TOPLANTISI SUNUM

HASDER YUVARLAK MASA TOPLANTISI SUNUM

Halk Sanatları Vakfı (HASDER) Gençlik Kulübü tarafından düzenlenen 6.Lefkoşa Gençlik Günleri kapsamında gerçekleşen Yuvarlak Masa toplantısı etkinliğinde Baraka Kültür Merkezi’nden Celal Özkızan’ın sunduğu metin:

Konu : Daha İyi Bir Dünya ve Gençlerle İşbirliği

 

Madem bugün daha iyi bir dünyayı ve bu bağlamda gençler ile yapılabilecek işbirliğini konuşacağız, ben de işe, kendi daha iyi bir dünya tanımımı, ve burdan yola çıkarak daha iyi bir dünya için verilecek mücadelede gençlerin taşıdığını düşündüğüm sorumlulukları dile getirmek ile başlayayım.

 

Can Yücel, bir şiirinde şöyle der :

‘’Sabah 9, akşam 18

Sonra başka mecburiyetler

Sıkışıp kaldık.

Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli

Bu kadar ağır olmamalı.

 

Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.

Bir ömür karşılığı, bir ömür yani.

Ne saçma…’’

 

Bu dizeleri alıntılamamın sebebi, bu dizelerin, benim daha iyi bir dünya tanımını yapmama yardımcı olacak olmalarıdır. Şu anki dünya, yani, adını her ne koyarsanız koyun, insanların büyük çoğunluğunun bir ömrü yaşayabilmek için bir ömür harcamak zorunda olduğu bir dünya, mutlaka daha iyi olabilecek bir dünyadır, yani içinde bulunduğumuz durum, tarihte yaşanmış çeşitli tüm durumlar gibi değişmeye mahkûmdur. Unutulmaması gereken şey, bu değişim yaşanırken, bunun bizim açımızdan iki sonucu olduğudur. Bunlardan biri, bu değişimin, aynı zamanda bizlerin bilincini de yeniden ve yeniden şekillendirdiği; diğeri de, bizlerin, irade gösterip yapacağımız müdahaleler ile bu değişimin kendisini de şekillendirebileceğimizdir. İşte bu noktadan hareket ile, gençlerin, böyle bir değişim söz konusu olduğunda, rollerinin ne olacağına dair düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Her şeyden önce, ‘’gençler’’ tanımı, çok geniş bir tanım. Daha iyi bir dünya için, gençlerin tamamının seferber olması, asla söz konusu olmayacaktır; çünkü dünyadaki gençlerden bazıları, dünyadaki tüm insanlardan bazıları gibi, daha iyi bir dünyanın önünde birer engel olabiliyorlar : Örneğin, kız kardeşini ‘’namus’’ cinayeti çerçevesinde katleden bir genç erkek; ya da, yöneticiliğinde bulunduğu şirkette, daha fazla kâr edebilmek için, şirketin çalışanlarını acımasızca sömüren genç bir patron; ya da, örneğin Türkiye’de, Hrant Dink’i katleden, genç bir insan, hem de on yedisinde bir insan; ya da, yeni evlenip, Girne’de ağaçları ve doğayı katlederek bir villa yaptırıp ona taşınan zengin genç bir çift. Bunları söylememin sebebi şu : Etrafımızda, bizleri uzlaşmaya davet eden, bizleri, toplumdaki tüm çelişkileri ve karşıtlıkları bir kenara bırakıp herkese kucak açmaya çağıran, bizlerden tüm uyuşmazlıkları görmezden gelip hiçbir olumsuz şey yokmuş gibi ılımlı davranmamızı isteyenler var; biz de bugün, gençliğe ve daha iyi bir dünyaya dair ağdalı ve kulağa hoş gelen sözler edip içimizi rahatlatabiliriz; ama cevap vermemiz gereken çok keskin sorular var her şeyden önce : Daha iyi bir dünyadan söz ettiğimize göre, şimdi yaşadığımız dünyayı yeterince iyi bulmuyoruz; peki nedir şimdiki dünyayı yeterince iyi kılmayan; ya da konuyu somutlaştıracak olursak, örneğin, nedir kendi yaşadığımız toplumu kötü ve çekilmez kılan şey ? Çünkü eğer, daha iyi bir dünyanın kurulmasında gençler olarak rol oynamak istiyorsak, önce neyin mevcut dünyayı kötü yaptığını bilmemiz gerek. Nedir sorun ? Birkaç siyasetçi midir acaba sorun ? Yani bir grup takım elbiselinin yerini, başka bir grup takım elbiseli alınca varacak mıyız daha iyi bir dünyaya ? Adamızda barış yok diyoruz, barış olsa, daha iyi bir dünyamız olacak diyoruz; peki nedir barış; iki tane takım elbiseli kişinin kafa kafaya verip, müzakere edip, bize armağan edeceği bir şey midir barış; barış gibi yüce ve ulaşılması zor bir şey, bu kadar basit mi elde edilir ? Hele bir biz başa geçelim, kapsamlı müzakereleri hele bir biz yürütelim, size barışı getireceğiz diyenler, çok komik şeyler söylemiyorlar mı aslında ? Ne demişti Kıbrıslı şair Aydın Adamoğlu : ‘’Siz kapsamlı müzakereler yapıyorsunuz, bense kapsamlı mücadeleler.’’  Örneğin izolasyonlar kalksa, tüm sorunlar çözülecek, daha iyi bir dünyada yaşayacağız  diyenler de var; peki gerçekten öyle mi ? Farkında mıyız bu cümleleri en çok kimlerin kurduğunun ? Bu cümleleri en çok, gittikçe pahalılaşan hayatta, bizlere pahalı mallarını satan tüccarlar, ticaretçiler söylüyor en çok. İstiyorlar ki, izolasyonlar kalksın, daha çok satabilsinler, daha da zengin olsunlar. Diyeceksiniz ki, iyi ama, örneğin sporcu gençler, izolasyonlar olmasa dünyaya açılabilecekler. Peki dünya arenasında spor yapabilecek kapasiteye ulaşmak için ne lazımdır ? Boş zaman, ve çok iyi olanaklar lazım değil midir ? Gençlerin işsizlikten göç ettiği, tüm zamanlarını ancak kendi karınlarını doyurmaya yetecek kadar para kazanabildikleri yoğun özel sektör mesailerinde tükettikleri bir durumda, hangimiz spor yapmaya, hele de bunu üst düzeyde yapmaya fırsat bulabileceğiz ki ? Sadece geçim sıkıntısı olmayan gençler, ailesinden kendisine olanak sunulan gençler, eve ekmek götürme sıkıntısı olmadığı için kendini spora verebilen gençler değil mi bunlar ? Farkında mısınız; toplumumuzda bize sunulan ‘’daha güzel bir dünya’’ hayallerinin pek çoğu, sadece zenginlerin, tüccarların, parası olanların daha iyi bir dünya hayalleridir.

 

Sözü çok uzatmadan, anlatmak istediğimi daha açık bir şekilde ifade edip bitirmek istiyorum. Daha iyi bir dünya, dünyadaki herkesin el ele verip güle oynaya etrafa çiçekler saçarak ulaşabilecekleri bir yer değil; çünkü toplumumuz ve dünyadaki diğer tüm toplumlar, çelişkiler üzerine kurulu. Biz gençler olarak, bu çelişkilerin farkına varmalıyız; çünkü bu çelişkiler yokmuş gibi davranıp bize hayaller vaat edenler, aslında kendi çıkarlarını, ancak bu çelişkiler sürdüğü müddetçe koruyabilenlerdir; bu yüzden de bu çelişkilerin sona ermemesi için, bize çelişkilerin ortadan kalkmasını içermeyen çözümler, barışlar, hayaller vaat edenlerdir. Biz gençler olarak, nerede duracağımızı iyi kestirmek zorundayız : Kendimizi kandırıp hep denenmiş yollardan bir kez daha yürümek mi, yoksa yepyeni bir yol yapmalıyız diyen, yeni yollarda yürüyecek yeni insanlar olabilmek için bugün duracağı yeri iyi belirleyip bunun üzerinden mücadele eden insanların yanında mı ? Konuşmam boyunca birçok soru sorduğumu ve bazı şeyleri de cevapsız bıraktığımı fark etmişsinizdir, bunun sebebini Bertolt Brecht’in bir şiiri ile açıklayıp, konuşmama son vereyim : ‘’elbette sorulardır sana bütün verebildiğim / ve gelen yanıtları kabullenmeliyim, mecburum buna / yorgunsan, uzatamam sana elimi.’’