Kıbrıs Sorunundan Sonra Hayat Var Mı? – Celal Özkızan

Ölümden sonra muhtemelen hayat yok. Ölümden önce yaşadığımız şeye dahi hayat diyebilmek için sabah akşam didinip durmamız gerek zaten. Kıbrıs sorunundan sonra muhtemelen hayat var. Bir kısım insan halâ kabullenmekte zorlansa da, Kıbrıs sorunundan önce ise kesinlikle hayat var. Yaşıyoruz işte.

Yok öyle “yaşamak bu yangın yerinde” diye şairane güzellemeler yapıp sonra da çakan ilk kıvılcımda “yaşanmaz artık, çözüm olmadan yaşam olmaz” diye kaçak dövüşmek… Şairane güzellik yapılacaksa illa ki “şimdiden çekilecek acısı bunun / duyulacak mahzunluğu şimdiden / yaşadım diyebilmen için”…

Yok öyle gerek tuğladan gerek sosyal medyadan örülmüş duvarlara yaldızlı harflerle “düşmana inat bir gün daha yaşamak” diye yazıp, düşmanın ilk hamlesinde “çözüm yoksa yaşam yok” diye boyun bükmek, ense karartmak, umut kaçırmak, direnişi rafa kaldırmak…

***

Kıbrıs sorununun gölgesinde, hele de Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşamaya dair beylik laflar kendi kendini tüketse de, beylerin ve hanımların tüketim alışkanlıkları kolay kolay değişmiyor. Şikayet etmenin ve söylenmenin yolu bir şekilde hep bulunuyor. “Tükeniyoruz, yok oluyoruz” diye diye sivrilttiğimizi sandığımız dillerimiz, dişe bile dokunmuyor. Şairin dediği gibi yani, yaşamak değil, bizi bu telaş öldürüyor. Kıbrıs sorunundan önce yaşam; alternatifsiz itirazların ve itirazsız alternatiflerin gölgesinde sürüp giderken, bu iki başlı koro, nakaratı hep aynı olan o bildik şarkıyı mırıldanıyor: “Çözümden önce hayat yok”…

***

Peki çözümden önce ne var?

Çözümden önce iş kazasında ölmek ya da yaralanmak var. Ancak çözümden önce iş kazasında ölmemek ve yaralanmamak için ses çıkarmak yok. Neden? Çözümden önce hiçbir şey olmaz. Anayasamızın geçici “çözümden önce hiçbir şey olmaz” maddesini gelmiş geçmiş tüm sükûnetler kaldırmaya zaman bulamadılar ne de olsa. Peki ama… bir dakika! Çözümden önce iş kazasında ölmek olur, yaralanmak da olur… bunlara karşı mücadele etmek neden olmaz? Yine mi bir anayasa maddesi keyfi bir biçimde uygulanmakta? Yine mi yasa kimisini kollarken, kimisinin gözününün yaşına bakmamakta?

“Anlamak isterim, hangi yasa

Bir beşikle bir darağacını

Aynı ağaçtan, ne adına var edebilir?”

Çözümden önce düzensiz mesai saatleri, güvencesiz iş, belirsiz görev tanımı, işyerinde mobbing, eksik yatan ya da hiç yatmayan sigorta, yetersiz maaş ve sömürü var. Ancak çözümden önce özelde sendikalaşmak için mücadele etmek yok. Neden? Çözümden önce hiçbir şey olmaz. Cıs. Ayıp.

Çözümden önce ne var? Sorun var. Bol bol var. Çözümden önce çözüm yok mu? Yok. Taze bitti. Hiç mi yok? Aslında hiç gelmedi.

“Ne hasta bekler sabahı,

Ne taze ölüyü mezar.

Ne de şeytan, bir günahı,

Seni beklediğim kadar.”

Çözümden önce ne var? Dert var, tasa var, sıkıntı var… çok var. Mücadele? Yok. Direniş? Yok. Varsa da, çözümden sonrasının cennete açılan kapılarının koluna bez bağlayıp dilek tutmak için var, adak adamak için var, mum yakmak için var. Çözümden önce daha rahat nefes alalım diye mücadele yok, direniş de yok.

***

Yok mu?

“nerede olursan ol

içerde, dışarda, derste, sırada,

yürü üstüne üstüne

tükür yüzüne celladın

fırsatcının, fesatcının, hayinin…

dayan kitap ile

dayan iş ile

tırnak ile, diş ile

umut ile, sevda ile, düş ile.

dayan rüsva etme beni”

Kıbrıs sorunundan sonra muhtemelen hayat var. Nasıl bir hayat olacağını ise, Kıbrıs sorunundan önceki hayatımızı nasıl yaşadığımız belirleyecek. Çözüm ve barış, cennetin kapılarını aralayan bir anahtar değil çünkü. Barış bizlerin ellerindedir ve barışta yiyeceğimiz ekmeğin hamurunu, barıştan önce yoğurur ellerimiz, hayata tutunurcasına, hayatı pahasına. Hamur da ellerimizdir, fırın da, ateş de. Ellerimizden başka bir şey değildir barış. Yaşamazsak Kıbrıs sorunundan önce, “çözüm olmazsa hiçbir şey olmaz” diye diye çürütürsek ellerimizin tuttuğu her işi; hamur bozulur, fırın yıkılır, ateş söner. Çözümden önce alınan nefestir çözümden sonra taşıyacağımız akciğeri havayla dolduran.

***

Görür müyüz o günleri?

Şairane güzellik yapalım, illa ki:

“Belki ben

o günden

çok daha evvel,

köprü başında sallanarak

bir sabah vakti gölgemi asfalta salacağım.

Belki ben

o günden

çok daha sonra,

matruş çenemde ak bir sakalın izi

sağ kalacağım…

Ve ben

o günden

çok daha sonra:

sağ kalırsam eğer,

şehrin meydan kenarlarında yaslanıp

duvarlara

son kavgadan benim gibi sağ kalan

ihtiyarlara,

bayram akşamlarında keman

çalacağım…

Etrafta mükemmel bir gecenin

ışıklı kaldırımları

Ve yeni şarkılar söyleyen

yeni insanların

adımları…”