Sağlığınız Yerinde Olsun – Ahmed Hikmet

Bugün yapmanız gereken yarım saatlik yürüyüşü yaptınız mı? Ara öğünlerinizi umarım atlamamışsınızdır. Alkolden uzaklaşıp bitki çaylarına yöneldiğinizi göremesem de bunu yaptığınıza inanıyorum. Peki, en az 7 saat uykunuzu kesintisiz alabildiniz mi? Kısacası sağlıklı yaşam için her gün yapmanız gerekenleri yerine getirdiniz mi? Eğer getirmediyseniz kendinizi sağlıklı hissetmiyor ve çabalamadığınız için pişmanlık duyuyor olabilirsiniz. Eğer yerine getirdiyseniz çabanızı takdir etmenin yanında üzülerek söylüyorum ki bu sistemin içinde tamamıyla sağlıklı bir yaşamınız olamayacaktır.

Sağlıklı mıyız?

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre bedensel, ruhsal ve sosyal olarak iyi durumdaysak (buradaki iyiyi yeterli olmak olarak düşünebiliriz) sağlıklı bir insan tanımına giriyoruz demektir. Bizi daha sağlıklı kılacak olan günlük faaliyetleri yerine getirmek için dahi, DSÖ’nün belirlediği yeterlilikte olmalıyız. Spor yapmak ve iyi beslenmek fiziksel ve mental olarak bizi güçlü kılacaktır ve gün içinde daha dinç olmamızı sağlayacaktır. Sosyal yönden yeterli olmak insan ilişkilerimizi geliştirecek ve bir işe sahip olabilmemizi ya da bir insan grubuna dahil olabilmemizi sağlayacaktır. Bu gibi örnekler verebiliriz ama sonuç itibariyle sağlıklı olmak hayatın içine daha iyi dahil olabilmemizi ve insana yaraşır bir yaşamımızın olmasını sağlayacaktır. Her insanın sağlıklı olması, hastaysa tedavisinin yapılması ise devlet adını verdiğimiz organizmanın görevidir. Günümüz neoliberal politikalarıyla sağlık hakkımız özelliştiriliyor ve ticarileştiriliyorken bir yandan da sağlıklı olmak insanın kendi bireysel sorumluluğundadır algısı insanlara aşılanıyor. Tabiri caizse, sağlıksız olmak bireysel olarak sorumsuz olmaktır noktasına gidiyor.

Seçim sizin, mavi hap mı kırmızı hap mı?

Son dönemde sağlıklı yaşam adında bir furyanın patladığının hepimiz farkındayızdır. Sağlığın insanca bir yaşamın parçası olduğundan yukarıda bahsetmiştik. Bu sağlıklı yaşam furyası ise sağlık hakkımızı gasp eden kapitalizmin insanlara dayattığı ve yaptığı her dayatmada olduğu gibi kazanç sağladığı bir alan olmuştur. Bu furyadaki sağlıklı yaşam algısı bizi günlük faaliyetlerimizi yapabilmek için yeterli kapasitede olmaktan öteye her zaman daha sağlıklı olmak için çabalamaya ve yarışmaya yönlendirmektedir. Bu hedef doğrultusunda günde 5 km yürümek, x meyvesi yerine y meyvesini tüketmek ve günlük protein, karbonhidrat yağ dengesine dikkat etmek gibi bir sürü kurallara bağlı şekilde yaşamaya başlıyoruz. Spor yapmadığımız gün kötü hissediyor, cebimizdeki üç kuruş parayı bizi sağlıklı yapacağına inandığımız egzotik ve eksantrik yiyeceklere harcıyor, şekersiz kola yerine şekerli olanı içince kilo alacağımız düşüncesine kapılıyoruz. Hep daha iyisini yapmak anlamına gelen bu takıntıdan ötürü bitmek bilmeyen bir tatminsizlik yaşıyoruz. Her gün sosyal medya hesaplarımızdan takip ettiğimiz spor, yemek vs hesapları ise bu takıntının diri kalmasına ve hatta büyümesine yol açıyor. Günün sonunda sağlıklı yaşam furyasına katılmıyorsak özgür insanlar olarak sağlıksız bir yaşamı seçmiş oluyoruz!

Bireyselleşmek sağlıksızdır

Günümüz dünyasının çalışma koşullarını şöyle bir gözden geçirelim: Uzun mesai saatleri, dört kişilik bir aileye yetmesi öngörülen ama yetmeyen asgari ücret, ödenmeyen ek mesailer, haftasonu ve resmi tatillerde çalışma, patronların bitmek bilmeyen istekleri, işten atılma korkusu, iş yerinde taciz, mobing gibi sorunlar… Bu sorunların içinde çalışıp gerçek anlamda ne kadar sağlıklı olabiliriz? Bütün gün masa başında çalışan biri akşam iş çıkışında 5 km koştu ya da egzersiz yaptı diye belindeki sıkıntıdan tamamen kurtulabilecek midir? Market alışverişine bütçesi yetmeyen asgari ücretli sağlıklı olmak için yulaf ezmesini nasıl alacaktır? Pazar günleri de çalışan bir işçi takip ettiği fitnesscilerin pazar sabahı sporlarına gıpta ederek nasıl mental olarak sağlıklı olabilecektir? Hastalandığımız zaman paramız olmadığı için tedavi olamıyorsak yediğimiz dragon meyvesinin bize ne faydası olacaktır? Her hakkımızın gasp edildiği, gittikçe fakirleştiğimiz ve emeğimizin sömürüldüğü bu düzende kendimizi sağlıklı yaşam kurallarına ne kadar uydurmaya çalışsak da hiçbir zaman gerçekten sağlıklı olamayız. Eğitimli olmak, sağlıklı olmak, refah içinde yaşamak elinizde deyip insanları bireyselleştiren ve bencilleştiren bu çark içinde hayatımızın üçte birinden fazlasını harcadığımız bu vahşi çalışma hayatından kurtulmadığımız sürece gerçek bir sağlıklı yaşamı elde edemeyiz. Sağlığın yaşamın bir parçası olduğunun ve insanın sağlığına dikkat etmesi gerektiğinin altını çizerken, bizi sağlıksız yapıp, dönüp bize sağlık satan kapitalizmin yaptığı gibi sağlığı hayatın diğer unsurlarından ayırıp bir pazar haline getirmek yerine bütünlüklü, gerçek bir sağlıklı yaşam için çaba sarf etmeliyiz. Brecht’in bir işçinin ağzından bir doktora söylediği şu dizelerle yazımızı bitirelim.

“Sırtımızda ki sancı
Rutubetten diyorsun, evimizin duvarındaki
Lekeler de rutubetten.
Peki söylesene:
Rutubet neden?

Çok çalışıp az beslenmek
Zayıf ve güçsüz yapıyor bizi,
Senin reçetense
Kilo alın, diyor,
Bataklık kamışına da
Islanma de istersen.”