Ölümden Sonra Yaşam! – Tahsin Oygar

Varlığın, canlılığın bilmecesidir ölüm. Bilinçli canlıların ise korku kaynağı. Çağlar boyunca ölüm ve yaşam diyalektiği insanlığı meşgul etmiş; destanları, ritüelleri, tarihi, fikirleri derinden etkilemiştir. Yaşamın başladığı an, ölüm de başlar ve yaşam genelde “doğumdan ölüme değin, etkinliği sağlayan olgular bütünü” diye tanımlanır. Yani ölümle başlayıp ölümle sınırlanır. İnsanlık için, ölüm korkusu ve ölüm sonrası bilinmezliği birbirinden ayrılamayan kavramlardır. Bu tarihi bilinmezlik ve korkuya hem dinler hem de felsefe elinden geldiğince cevaplar üretmeye çalışmıştır. İki yaklaşım da, hem felsefi hem dini, bilinmezlik ve belirsizlik üzerinde gelişse de bakış açıları oldukça farklıdır. Dini yaklaşımlar ölüm sonrasını; “esas”, “hakikat” , şu anı; “fani”, “yalan” diye niteler ve ölüm sonrası için cevaplar üretirler: Cennet-cehennem, huriler-zebaniler “bir sonraki yaşamında kralsın be oğlum” ve benzeri gibi. Böylece size iyi bir insan olmanızı, ölümden sonra karşılaşacağınız vaat edilen ödül ve ceza ile sağlama çabasına girer. Felsefi yaklaşımlar ise ölüm sonrasını hakikat değil hiçlik olarak niteler. Bilimin ve özellikle tıbbın (tabii ki değişimi ve gelişimi ile birlikte) ortaya çıkardığı, koyduğu bilgiden ötesi yoktur bu yaklaşım için. Kalp atışı, çeşitli fizyolojik sebeplerle bir daha atmamak üzere durduğunda yaşam biter. Bundan sonrası için herhangi bir senaryo yoktur. Bu anlayışa göre motor durmuş, film bitmiştir. Fakat filmin bitmiş olması, filmin oynanmış olmasını yani yaşamı anlamsızlaştırmaz. Yaşamı anlamlı kılan şey, ölümden sonraki hayata hazırlık, kazanılacak ödül veya başınıza gelmesi muhtemel cezalar değil yaşamın ta kendisidir. Bundan dolayı ölüm sonrasını hiçlik olarak değerlendirmek yaşamı değersizleştirmez aksine ona değer katar. Kendi iyilik ve güzellik anlayışını yaşamına uygulayan iki insan düşünün; ölümden sonraki vaatler için yapan ile ölümden sonrasının olmadığına inandığı halde yapan. Varın siz karar verin hangisi daha değerli.

Madden ölüm sonrası

İnsan için ölümün gerçekleştiği ilk andan, kalbin durmasından itibaren yarım saat sonra refleksler kaybolup kaslar gevşer, idrar ve benzeri sıvılar salınır. Organlar yavaş yavaş işlevlerini yitirmeye başlar vücut ısısı her bir saatte ortalama bir derece düşer. Üç saat sonra ölüm lekeleri oluşmaya başlar. Kan dolaşımı olmadığı için yer çekimi etkisiyle kan öbek öbek vücudun çeşitli yerlerinde birikir. Dört – beş saat sonra vücutta kasılmalar başlar. Deri su kaybetmeye başladığı için kılların ve tırnakların uzadığı yanılgısına sebep olur. Çürüme ve oksijensizliğin etkisi ile tüm hücreler ölmeye ve gaz çıkarmaya başlar böylece ceset şişer ve zaman zaman da patlar. Artık iskeletleşmeye başlayan vücut tropikal bölgelerde üç dört haftada işlemini bitirirken soğuk bölgelerde bu süreç oldukça uzar. Peki, anlattığımız madden ölüm (veya değişim de diyebiliriz) gerçekleşmeden öncesi! Bazı durumlarda tıbben ölümden sonra gerçekleşebilen yaşamlar da yok mu?

Tıbben ölümden sonra yaşam

Tıbben ölüm kalbin durmasıdır. Tıp bilimi kendi disiplinleri gereği ölüm anını kalbin durması olarak değerlendiriyor. Aktif tedavi esnasında ölüm anı olarak kabul edilen kalbin durması yeniden canlandırma için bir alarm niteliğini taşıyor. Ve bu ana göre reanimasyon(canlandırma) bölümü bilgileri ışığında bu gibi durumlara müdahale edip hastayı tekrar hayata getirmeye çalışıyor. Avrupa Yeniden Canlandırma Konseyi yakın zamanda “Aware” (farkındalık) başlığı ile bir araştırmasını yayınladı. Dr. Sam Parnia’nın başında olduğu ekip İngiltere, Amerika ve Avusturya’daki on beş hastanede ani kalp durmasından geri döndürülmüş 2000 hastayı özenle incelemişler. Ortaya çıkan veriler şu ana kadar bilinen kalp durduktan 20-30 saniye sonra beynin kapandığı bilgisini tartışmaya açıyor. Hastaların yüzde kırkı kalbin atmadığı durumda bile, üç dakikaya kadar bilinçlerinin açık olduğunu kanıtlamış. Dr. Sam Parnia bu alanda araştırmaların bayağı eski olduğunu vurgulayarak yeni çalışmalarla bilgilerimizin sağlanıp, yeni keşiflerin yapılabileceğini söylüyor. Araştırmada hastaların %80’i bu yaşadıklarının ikinci bir şans olduğunu, pişmanlıklarını ön plana çıkarttığında birleşiyor. Gerek tıbben ölüm gerekse de madden ölüm bize ölümün bir “an” dan ibaret olmadığını bir süreç olduğunu ispatlıyor. Peki, bu süreç ne zaman bitiyor?

Manen Ölüm

Genelde imar yasalarında, bir mezarlığın yıkılabilmesi için; ortada özel bir durum yoksa yapılan son defin işleminden sonra doksan dokuz yıl geçmesi gerekmektedir. Burada tahminimce bu süre defnedilen kişilerin yakınlarının artık kalmadığı fikrinden yola çıkıyor. Azteklerin “Dia de los Muertos” diye bilinen ölüler günü ritüelinin bir efsanesi vardır. Efsaneye göre Mictlantecuhtli (ölüm tanrısı) bütün ölüleri yılda bir günlüğüne dünyaya sevdiklerine getirirmiş fakat ölünün hatırlayanı, onu düşüneni, onun için dans edeni artık kalmadıysa bir daha dünyaya gelmemek üzere onu ölüler dünyasına gönderirmiş. İşte gerçek ölüm bu olsa gerek. Yani, sizin fikirlerinizi, mücadelenizi, üretimlerinizi ve/veya anılarınızı, size dair herhangi bir şeyi hatırlayan birinin kalmaması durumu. Yani uzun yaşamın sırrı madden ölümünüzden sonrada hayata iz bırakacak kalıcı güzel şeyler bırakabilmenizdir. Bu yüzdendir ki Brecht, Pablo Picaso, Frida, Rosa Luxemburg ,Michelangelo, Arshimet, Karl Marx, Victor Jara, Che, Nazım Hikmet, Fikret Demirağ, Mozart’lar hala yaşıyor. Son olarak Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bir şiiri ile sizlere uzun ömürler dileyeyim…

(…)Belki en hulyalısı duyduğun masalların
O şafak saltanatı korularda dalların
Her ufku tek başına bekleyen eski camlar
Bir sır gibi ömründen sızdırılmış akşamlar,
Ardıçla kestanenin her yıllık macerası
Harap mezarlıklarda ölülerin duası
Gelir ve tekrar doğar ölmüş sandığın aşka
Anlarsın ölüm yoktur geçen zamandan başka.

 

 

Kaynaklar

https://listelist.com/oluler-gunu-aztekler/

https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2018/04/05/bilim-olumden-sonra-yasam-var/

https://www.haberler.com/oldukten-sonra-vucudumuza-ne-oluyor-insan-14214182-haberi/

https://www.gidahatti.com/oldukten-sonra-oldugunuzun-farkinda-olur-musunuz-140934/

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/804213