Karanlığın En Koyu Anında Mücadele Işığı Yakan Kadınlara – Emel Karagözlü Cicibaba

Yaşamak için en temel gereklilik nefes alabiliyor olmaktır. Fakat nefes alabilen her canlı yaşıyor diyebilir miyiz yoksa aslında bunun için başka şeylere de ihtiyaç duyar mıyız? Dünyanın birçok farklı noktasında farklı yaşamlar mevcuttur. Kadınlar, farklı hayatlar yaşarken sömürülüyor olmaları ortak noktalarıdır. Bu yazıda dünyanın dört bir yanında mücadeleleriyle bizlerle ortaklaşan kızkardeşlerimizden bahsedeceğiz.

Umoja; İsyanın, umudun ve mücadelenin toprakları…

Kenya’da ataerkinin çok sert bir şekilde kendini var ettiği Samburu bölgesinde sadece kadınların yaşadığı bir köy Umoja. 1990 yılında, şu an bu köyün başı ve kadınların lideri olarak gösterilen Rebecca tarafından kurulmuş.

Rebecca mevcut ataerkil düzen altında ezilen kadınların sesi olmak için hayatının her döneminde mücadele etmiş. İngiliz askerleri tarafından tecavüze uğrayan kadınlardan tutun da, kocasından dayak yiyen hatta ve hatta öldürülen kadınlar için her zaman ses olmuş. Bundan dolayı da bölgedeki erkekler tarafından linç girişimiyle öldürülmek istenmiş ve ciddi dayak yemiş. Kocası onu savunmayıp olanlara sessiz kalınca Rebecca evden kaçarak bir kaç kadın arkadaşıyla birlikte bu köyü kurmuş. Bölgede yaşayan erkeklerin büyük bir çoğunluğu bunun yanlış olduğunu ve kadınların bu kadar özgür yaşamalarının onların eşlerini de etkilediğini söyleyerek buna karşı çıktı. Burada yaşayan kadınlar evlenmek, evlenmemek, çocuk doğurmak veya doğurmamakla alakalı tamamen özgür. Doğan erkek çocuklar kurallara uyduğu sürece kadınların arasında kalmaya devam edebiliyor. Kadınlar partner edinebiliyor fakat o partnerlerin köyde yaşaması ve onları domine etmesi yasak. El işi takı ve aksesuar yaparak turistlere satan bu kadınlar kazandıkları paralarla köylerine okullar inşa ettiler. Rebecca verdiği bir röportajda eğitimin önemini vurgulayarak ekonomik özgürlükleriyle birlikte okullar inşa ederek eğitime yatırım yapmalarının en büyük öncelikleri olduğunu söylüyor.

Bu köy ve kadınlar örümcek beyinli erkeklerin her zaman hedefinde ve saldırı tehdidi altında olduğu için her gece nöbetleşerek köyün güvenliğini sağlıyorlar. Kaldıkları evleri inek dışkısı başta olmak üzere birçok malzemeyi bir araya getirerek kendileri inşa eden bu kadınlar, civar bölgelere ilham ve sadece kadınların olduğu başka köylerin kurulmasına ışık olmuş.

Yani linç edilip, öldürülme tehlikesi ile karşı karşıya kalan Rebecca için yaşamak önce mücadele etmekten geçti. Nefes alabilmek, bunu özgürce yapabilmek için mücadele etmeyi seçti. Mücadele onun nefesiydi.

An be an mücadele

Ülkemizde de kadınlar olarak mücadele, hayatımızın her alanında. Ev, sokak, iş yeri başta olmak üzere hayatımızın her anında mücadele ediyor ve yaşamaya çalışıyoruz. Birçok kadın Pandemi, ekonomik sıkıntılar gibi bahanlerle işten çıkarılanlar oluyor. Ev içi şiddet ülkemizde halen ciddi ve hayati bir sorun iken Pandemi sürecinde eve daha da hapsedilen bizler, sömürüye daha fazla maruz kaldık ve devlet tarafından yine görmezden gelindik. Her bölgede açılmasını istediğimiz tam teşekküllü kadın sığınma evleri hala sadece bir talep olarak var.

Okulların kapalı olduğu son iki yılda kadınlar hem çocuklarına öğretmen oldu hem de tam zamanlı bir şekilde ev içinde görünmeyen emeği esiri oldu. Kadın cinayetleri, satılan kadınlar, sömürülen, taciz ve tecavüz edilen, öldürülen kadınlar bu ülkenin gerçeğidir. Fakat bizler her gün her alanda mücadele etmeye devam ediyor ve var olmak için çabalıyoruz. Yakın coğrafyamız Türkiye’de de birçok kadın her gün sadece hayatta kalabilmek için mücadelesini sürdürüyor. İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılmasıyla birlikte kadına şiddet devlet eliyle artırılmış ve suçluların cezalandırılma süreci hantallaştırılıp suça teşvik yaratılmıştır. Kadın cinayetlerinin rekor artış gösterdiği gerici AKP yönetimi boyunca kadınları koruyan yasalar yerine suçluları koruyan yasaların ve pratiklerin olması, önceliğin kadının küçültüldüğü, boyun eğdiği, itaat ettiği ve yapmadığı takdirde ölmesinin meşru bir zemine oturtulduğu bir yaşam biçiminin yaratılması olduğu görülüyor. Emperyalist Amerika’nın Sovyetler Birliği karşısında kendi çıkarlarını korumak için yarattığı katil ve şeriatcı Taliban terör örgütü, Amerikan başkanı Joe Biden’in Afganistan’dan çekilme kararı sonrası ülkeyi işgal etti ve kadınlar ile kız çocukları için kabus başladı. Okullara ve üniversitelere gitmesi yasaklanan kadınlar, 12 yaşında Taliban’a satılan kız çocukları, öldürülen veya tecavüz edilenler…

Ülkeyi terk etmek için adeta birbirinin üzerine basan ve kadınları geride, Taliban’ın insafına bırakan erkeklere rağmen Afgan kadınlar sokaklarda eylem yaparak olanlara karşı duruyor ve yaşayabilmek için avazları çıktığı kadar bağırıyor, takatleri yettiği kadar mücadele ediyor. Karanlığın en koyu olduğu anda kendi kendilerine ışık olmayı, asla boyun eğmemeyi tüm dünyanın gözleri önünde, hem de herkes seyrediyor ve ses çıkarmıyorken, pratikleri haline getiriyorlar.

İşte ülkemiz ve dünyada birçok kadın için yaşamın özeti: Mücadele… Umudun belki de en az olduğu anda bile yaşam mücadelesinden asla vazgeçmeyen kızkardeşlerimizi selamlarız.

Fakat sözümüz söz; sömürülen, dayak yiyen, tacize, tecavüze uğrayan, mobbing ve aşağılanmaya maruz kalan tüm kızkardeşlerimiz özgür olana dek mücadeleniz mücadelemizdir.