Devrimci Mücadele Bir Sanattır – Münür Rahvancıoğlu

Bu yazıyı yazmak üzere bilgisayarın başına oturduğumda, dünyada sanatsal direniş örneklerini aktararak, yaratıcılığın direnişteki rolünü vurgulamak niyetindeydim. Bu amaçla dünyadan müzikli, danslı, şarkılı, şiirli, teatral mücadele örneklerini sıralayacak, siz okuyuculara bu yöntemlerle direnmekte yanlış hiçbir şey olmadığını aktaracaktım. Sonra kendi kendime şu soruyu sordum: “Sanatsal boyutu olmayan bir direniş var mıdır?”

Sanat Nedir?

Oxford Türkçe Sözlük “Sanat” başlığı altında kısaca şöyle bir tanım yapıyor: “Bir duygunun, tasarımın, güzelliğin dışavurumunda, anlatımında kullanılan yaratıcı yöntemlerin tümü.” Sadece bu tanımdan bile hareket etsek; yaşamı savunan, iyiyi güzeli hedefleyen, sömürüye direnen ve toplumu bu direnişe destek vermeye çağıran her insan eylemini bir sanat olarak kabul etmemiz gerekir. Çoğalmaya çalışan her fikir, zihinlere; yayılmayı hedefleyen her duygu kalplere hitap etmek zorundadır. Ve bunu yapmak da yaratıcı yöntemler geliştirmeden mümkün olamaz.

Peki bu zaten böyleyse, benim yazının başına oturduğum zamanki motivasyonum nereden kaynaklanıyor? Neden dans edilerek de direnilebileceğini, şiir okunarak da mücadele edilebileceğini, tiyatro yolu ile de kavga verilebileceğini, dünyadan örneklerle kanıtlamak istedim?

Mücadele Nedir?

Komünist Manifesto’nun ilk bölümünün açılış cümlesi şöyledir: “Bugüne kadarki bütün toplumların tarihi sınıf mücadeleleri tarihidir.” Engels 1888 tarihli İngilizce baskıya bir not düşerek, bu ifadenin yazılı olarak aktarılmış birkaç bin yıllık tarih için geçerli olduğunu belirtir. İnsanlığın yazılı tarihinden öncesini kapsayan milyonlarca yıllık ilkel komünal döneminde, sınıfların da sınıf mücadelesinin de mevcut olmadığını biliyoruz.

İşte bu sınıflı toplumlar dönemi boyunca, sınıf mücadelesinin direnenler tarafında iki ana eğilim mevcut oldu. Bir yanda her şeye bir defada son vermek isteyenler, diğer yanda bunun zamana yayılan bir süreç olduğunun bilinci ile hareket edenler. Bir yanda sömürü ve eşitsizliğe öfke duymanın yeterli olduğunu savunanlar, diğer yanda yaşananları alt etmek için anlamak, hissetmek ve çözümlemek gereğini vurgulayanlar. Bir yanda var olan her şeyi yıkmak üzere hareket edenler, diğer yanda geleceği nasıl inşa edeceğine kafa yoranlar. Bir yanda “kaybedecek vaktimiz yok” diyenler, diğer yanda “en uzun yol, kestirme yoldur” diye düşünenler…

İlkel Devrimcilik

Yaşanan olumsuzluklardan bir an önce kurtulmak arzusu ile dolup taşan, tek başına öfkenin her şeyi değiştirmeye yeterli olduğunu düşünen, geçmişi bilmek, bugünü anlamak, geleceği kurgulamakla vakit kaybetmek istemeyen kesimler dünya tarihinde hep var oldu. Onlara göre dünya bu kadar rezil bir yerken gülerek direnmek bir seçenek olamaz! Böylesi bir ortamda dans etmek ayıp sayılır! Kötülük ve iyilik arasında seçim yapmak için okumak ve anlamak gerekli değildir! Şarkı, şiir, tiyatro gibi sanatsal faaliyetlerin, bir eylemde yeri yoktur!

Bu kesimlere göre her şey çok basittir aslında; ezilen insanlar “uyanmalı”, bir an önce “birleşmeli”, öfkeli ve asık suratlarıyla “kötülerin” karşısına dikilmeli ve tek bir seferde, sonuç alıcı bir eylemlilikle her şeyi tersine döndürmelidir. Eğer bu yapılmıyorsa, ezilenlerin “aptallığından”, “satılmışlığından” veya “korkaklığındandır”! Bu durumun bir kabahatlisi de, ezilenleri bu tek seferlik kavgadan uzak tutan, onları anlamsız bir neşe ile oyalayıp gazını alan “işbirlikçiler”dir!

İşte bu yazıyı yazmaya oturma motivasyonum, bu kesimlere dünyadan örneklerle danslı, şarkılı, türkülü bir mücadelenin de mümkün olduğunu anlatmaktı…

Marksist Devrimcilik

Binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihi, ezilenlerin öfkesininin ezenler tarafından manipüle edilmesinin de tarihidir. Tarih başkasının hedefleri için dövüştürülen kitlelerin tarihidir. Bu, kitlelerin kimi zaman başka toplumlardaki egemen sınıflara karşı kendi egemen sınıfının çıkarları için  savaşa sürülmesi; kimi zaman bir egemen sınıfın yerini alacak yeni bir egemen sınıf için sokaklara dökülmesi; kimi zaman ise kendi içinde (Türkiyeli-Kıbrıslı, Kamu-Özel, yerli-yabancı, beyaz-siyah, kadın-erkek vb.) birbirine düşürülmesi şeklinde yaşanmıştır.

Sınıf mücadelesinin sömürülenler tarafında olup da, eşitsizlikleri bir vuruşta yıkmak arzusuyla dolup taşmayan kimse var mıdır? Ancak yaşananlara bir an önce son verme arzusu, kazanmak için tek başına yeterli olabilir mi? İşte Marksizm ilk ortaya çıktığı tarihten beridir kendine bu soruyu soran ve yanıtını verirken; dünyayı ezilenlerden yana değiştirmek için, mevcut hali ile dünyayı kavramanın, dünyanın mevcut hali içerisinde direnip örgütlenmenin ve yeni bir dünyayı kurmak üzere bilinçlenmenin önemini  vurgulayan bir akım oldu.

Kestirme yoldan her şeyi değiştirmek isteyenler karşısında sendikal örgütlenmeyi savunanlar Marksistlerdi. Ezilenlerin taleplerini yasalara yazma istencinin haklılığını Marksistler savunmak zorunda kaldı! Siyasal partilerin kurulmasına karşı çıkan, siyasal mücadeleyi reddeden ve seçimlere girilmesini kınayan “aceleciler” karşısında Marksistler durdu. Çünkü sonuç alıcı eylem arzusundaki ilkel devrimcilere göre sendika kurmak, grev yapmak, yasal haklar talep etmek, siyasi parti oluşturmak, seçim yapmak, barışçıl gösteriler örgütlemek “zaman kaybıydı”!

Sanat Yaşamın Hizmetindedir

Bugün bizim ülkemizde de, ezilmeye, yoksullaşmaya, sömürüye, geleceksizleşmeye karşı direnişlerde dansın, şiirin, şarkının, müziğin, tiyatronun yeri olmadığını, düşünmeye gerek olmadığını, güler yüzün bir lüks, kahkahanın ayıp olduğunu savunan ilkel bir devrimcilik anlayışı taraftarları mevcut. Bunlardan bazıları gerçekten de öfkeleri nedeniyle böyle düşünüyorlar, bazıları ise kitleler düşünmesin ki mevcut işbirlikçilerin yerine kendi işbirlikçileri geçebilsin istiyorlar!

Brecht bir yerde şöyle der “Tüm sanatlar, sanatın en yücesi olan yaşama sanatına hizmet eder.” Eylem alanında dans edilmez, eylem alanında şarkı söylenmez diyenler, dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir grev çadırına bakmalıdırlar. İşten atılan, maaşını alamayan, aşırı çalıştırılan, haksızlıkların en derinine maruz kalan işçiler; grev ateşlerinin etrafında halay çekerken, dans ederken, şarkı söylerken, şiir okurken, fıkra anlatıp gülerken onlara verilebilecek en güzel yanıtı vermektedir çünkü!

zeydan_karalar_halay_cekmeyi_bilmem_ama_iscinin_hakkini_bilirim_h88908_8dbb1