Kültür, Sanat ve Yerel Yönetim – Tahsin Oygar

Yerel yönetim denince genelde ilk akla gelenler çöp, kaldırım, su, kanalizasyon gibi altyapı hizmetleridir. Sanırım hiç kimse bunların önemsiz olduğunu savunmaz. Fakat en sık rastlanan yerel yönetim anlayışı, altyapı meselelerinin öncelikli ve temel, sanat ve kültür gibi meselelerin ise tali, hatta lüks olduğudur. Dolayısıyla insanların gözünde, ihtiyaçlar hiyerarşisinde kültür ve sanat oldukça yukarılarda, sonraların konusu olarak kalmaktadır. Halbuki sanata lüks gözüyle bakanlara şunu söylemek gerekir, temel tüketim maddelerinin değeri, olmadığında anlaşılır; lüks ise eğer sahip olursanız fikriniz olabilecek bir şeydir. Örneğin yat veya özel helikopter fiyatlarının artması halkın çok büyük bir kesimini etkilemez. Bu metaların eksikliği hissedilmez ama tuz ve ekmeğin veya tuvalet kağıdının fiyatlarının artması ya da eksikliği halkın tamamını derinden etkiler. Şimdi, gelelim kültür ve sanatın lüks olup olmadığına… Nasıl ki kadının görünmez emeği emek gücünün yeniden üretimini sağlar, sanat da toplumsal yaşamın, yani hayatın yeniden üretimini sağlayan görünmeyen emektir. Sanat acıyı, sevinci, gururu, öfkeyi, korkuyu, güveni kısacası duyguyu ve hikayeyi üretir. Tüm bunları düşündüğümüzde sanatın en temel ihtiyaçlarımızdan birisi olduğu çok daha net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Kültür ise en geniş tanımı ile bir toplumun ya da bütün toplumların birikimli uygarlığının, tarihi, şimdisi ve gelecek eğilimidir. Tabii ki her beldenin, kentin kendine has dokusu, mimarisi, iklimi ve yaşam tarzı var. Ve elbette kültürler değişir. Değişim ise uyum ve ortaklaşma ile yeni kültürü oluşturur. Fakat her değişimin iyi, güzel olamayacağı gibi her türlü geleneğin de güzel, sahiplenilmesi gereken olmadığı da bilinmelidir. Dolayısıyla sınıfsal ve toplumcu bir bakış ile kültür meselesini kavramak gerek. Tüm bunları yaparken de günümüz küresel dünyasının etkilerini ve kendi ülkenizin öznel ve nesnel durumunu da bilmeden yerel yönetimlerde kültür sanat politikası geliştirilemez. Örneğin, kültür emperyalizmi ile emperyalistlerin kendi ticari ve stratejik çıkarları için baskıladığı kültürel tektipleştirme saldırılarından tutun da ülkemize özel TC’nin burada uyguladığı asimilasyon, sünnileştirme politikaları ile buranın kültürünü yok sayıp saldırmasına ve tüm bunların da bu ada yarımızda ırkçı, mikro milliyetçi bir tepkiye yol açmakta olduğunu… İşte tüm bu tespitlere toplumcu belediyecilik anlayışını ekleyip çıkmalısınız yola.

Peki ne yapılmalı?

Var olan belediye yönetim yaklaşımları doğallığında her beldenin belediye başkanlarına sınırsız güçler vermektedir. Tek başına bir kişi tüm beldeyi ilgilendiren kararları alabilmektedir. Halbuki belediyelerde halka açık meclisler ve o meclislerde de üyeler aracılığı ile temsiliyet hakları mevcuttur. Halkımızın bunu iyi değerlendirmesi ve başkan dışında da belde için çalışacak, halkın çıkarlarını savunacak güçlü, etkin ve eleştirel bir muhalefet sağlayacak bir meclis için mücadele verilmelidir. “Sanat dünyayı şekillendiren bir çekiçtir” der V. Mayakovski ve emin olun egemenlerin çoğu bunun farkında ve kendi çıkarları ve kâr hırsları için kültür sanatı kullanmakta. İşte biz halkların direnişi buna karşı olmalı. Kültür-sanat, günümüz dünyasında belirli bir elit sanatçının özel mülkiyetinde. Bunu kırmak istiyorsak belediyelerle sanatın yaygınlaştırılması için mücadele vermeliyiz. Her beldeye büyüklüğüne göre kültür-sanat evleri veya akademilerinin, belediyeler tarafından kurulmasını talep etmeliyiz. Her çocuğun tüm sanat dalları ile tanışabilmesinin koşullarını artırmalıyız. Amatör tiyatro, amatör müzik ve benzeri gruplar için ücretsiz açık ve/veya kapalı sahnelerin kurulması için mücadele etmeliyiz. Taşeroncu belediyecilik değil toplumcu belediyecilik için mücadele etmeliyiz. Her alanda olduğu gibi kültür-sanat mevzusunda da belediyelerinize bir bakın, kültür-sanat adı altında bir çok sermaye bu alana da göz koymuş durumda.  Beldelerde özel teşebbüs değil belediyeye ait kamusal sanat performans alanları kazandırılması için mücadele etmeliyiz. Belediye bünyesinde tiyatro, müzik, edebiyat, felsefe, heykel, şiir, grafiti, kültürel araştırma, tarihi eserlerin araştırılması ve topluma aktarılması için bu alanda emek veren insanlara da ekmek kapısı olacak istihdamlar yaratmalıyız. Sokak müzisyenlerine, sokak tiyatrosu yapanlara kısacası sokak sanatçılarına imkan ve teşvik sağlayıp beldenin her yanına sanatı yaymalıyız. Belediyenin bünyesinde oluşturulacak kültür-sanat komitelerinin halkın yetki karar mekanizmalarına katılımını sağlayıp onları özne yapabilmenin koşullarını geliştirmeliyiz. Demokratik kitle örgütleri ve sivil toplum örgütleri ile işbirliği geliştirilmesi için mücadele etmek lazım. Ama her şeyden önce halkın aktif ve özne olarak bütün kültür sanat meselelerine etkin katılımını sağlamak gerek. Çok büyük paralarla yurtdışından sanatçı getirmekle gelişmeyecek kültür sanatımız. Tabii ki yapılmasın demiyorum ama yerli sanatçıların gelişmesi, yaşayabilmesi, var olabilmesi ile birlikte düşünülmeden, şov amaçlı yapılan festivallerden de bu ülkenin kültür-sanatına büyük bir katkı çıkmaz.

Yapılması gerekenler saymakla bitmez ama şunu söylemeliyiz, yerel yönetimleri sadece belediye başkanlarından menkul gördüğümüz sürece de hiçbir şey değişmeyecek.

SanatYerel