Yaz Geldi, Şimdi Onlar Düşünsün! – Emel İpçiler

Bir konuda mücadele etmek, eylem yapmak, bildiri yazmak gibi kavramlar ülkemiz için hiç yabancı kavramlar değil. Birçok konuda yaşanan hak ihlalleri veya adaletsizlikler neredeyse gün aşırı ülke gündemini değiştiriyor. Fakat değişmeyen ve her yıl daha da kitleselleşerek büyüyen gündemlerden biri Beleşe Deniz Plajlar Halkındır mücadelesi… Gelin hep birlikte Beleşe Deniz mücadelesi nedir, ona bakalım.

Beleşe Deniz

Beleşe Deniz mücadelesi diğer bazı mücadelelerden farklı olarak, almak istediğimiz bir hak için değil, Anayasa’da mevcut bir hakkın gasp edilmesinden ötürü ortaya çıkmış ve zaman içinde büyümüştür. Anayasa Madde 38 (4) der ki; “Yurttaşların yüz metrelik kıyı şeridi içerisine girmesi kimse tarafından engellenemez ve giriş ücrete bağlı tutulamaz.” Fakat herkesin bildiği üzere bu madde çiğnenmekte, yurttaşların kıyıya erişim hakkı engellenmekte ve bunun için fahiş ücretler talep edilmektedir. Plajların Kullanımı ve Denetimi Yasası uyarınca yurttaşların plaja girmesini engellemek ve girişte ücret istemek suçtur. Anayasa’ya ve yasaya aykırı bu pratik ise yürütmenin denetimi altında olmasına rağmen hiçbir yaptırım uygulanmamaktadır.

Nereden nereye

Beleşe Deniz mücadelesi ilk olarak Baraka Kültür Merkezi tarafından 2009-2010 yıllarında kıyıların parsellenmesi sonucunda denize girişte sorun yaşanması ve anayasal hakkın çiğnenmesine karşı bir tepki olarak ortaya çıktı. Kısa süre içinde de kıyıların özel sermayeye peşkeş çekilmesi, ekolojik tahribat, ayrımcılık gibi birçok konuda mücadele eden bir noktaya geldi. Ekonomik sıkıntıların vatandaşın belini daha da bükmesi ve özellikle Girne başta olmak üzere, Mağusa ve diğer bölgelerde kıyıların özel sermaye tarafından çevrelenmesi de hareketin daha da kitleselleşmesine yardımcı oldu. Halkın rahatlıkla denize girebileceği kıyılar teker teker peşkeş çelikdikten veya ciddi tahribata uğradıktan sonra Beleşe Deniz Plajlar Halkındır Hareketi çok daha büyük bir kitleye hitap etmeye başladı.

Mücadele alanları

Bu hareket sosyal, ekonomik ve ekolojik başlıklar altında bu güne kadar sayısız söz söylemiş ve eylemlilik ortaya koymuştur.

İlk olarak sosyal alan ve Beleşe Deniz mücadelesini ele alalım. Zaman içinde toplumun yapısının daha da heterojen olması, farklı ülkelerden, farklı kültürlerden insanların toplum içinde kendine yer bulması ile Beleşe Deniz, ırkçı bir zeminden baş gösteren hak gaspları karşısında mücadele etmeye başladı. Buna örnek olarak şimdiki adıyla Lapta-Alsancak-Çamlıbel Belediyesi’nin işletmesinde olan Mare Monte plajına, otelde çalışan işçilerin sokulmaması ve belirli bir saatten sonra “yerli halk plajı terk edince” gelmelerinin söylenmesi Beleşe Deniz aktivistleri tarafından protesto edilmiş ve hem o dönem hem de hâlâ daha Belediye Başkanı olan Fırat Ataser ile görüşmeler gerçekleştirilmiş, bu ırkçı müdahaleye karşı hesap sorulmuştu.

Ekonomik mücadele başlığı ise halk nezdinde en çok karşılık gören başlıktır diyebiliriz. Hayat pahalılığının her yıl daha da yükseldiği bir dönemde halk için denize girmek bir lükse dönüştürüldü. Özellikle kuzey-batı kıyı şeridi boyunca hemen hemen her plaja erişim noktasının özel bir işletme (çoğu zaman büyük oteller) tarafından işgal edilmesi ve girişte fahiş fiyatlar istenmesi insanların anayasal hakkını gasp ederken aynı zamanda denize erişimi bir lüks tüketim olarak sınıflandırmıştır. 2020 yılında İçişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan emirnamede vatandaştan alınacak olan ücretler, şezlong, şemsiye, duş, vb. her bir hizmet için 5TL, park ücreti için de 3TL olacak şekilde düzenlendi. Bunu denetleme yetkisi ise belediye ve kaymakamlıklardadır. Geçtiğimiz yıl kıyılara erişim 150-200TL gibi fahiş ücretlere tabii tutuluyordu. Bu ücretin diğer her şey gibi zamlandığını da tahmin etmemiz zor değil. Geçen yıl üzerinden hesaplamaya devam edersek; 4 kişilik bir ailenin denize gitmek için 800TL’ye ihtiyacı olduğunu görebiliriz ve bunu ayda iki kez yapmanın da asgari ücretin %10’una denk geldiğini söyleyebiliriz!

Yürütme yetkisini elinde bulunduran Bakanlar Kurulu’nun ve denetim yetkisi verilen belediyeler ile kaymakamlıkların üzerine düşen görevi yerine getirmemesi hem suç oluşturmakta hem de sermayenin ekmeğine yağ sürerken vatandaşı bir kez daha yüz üstü bırakmaktadır. Hareketin kitleselleşmesi ise halkın büyük bir kısmını oluşturan orta ve dar gelirli sınıfın, bu hak gaspından gittikçe daha da mağdur olması dolayısıyla algılarının daha açık ve anayasal hakları ile alakalı daha farkında olmaları sonucu olmuştur.

Ekolojik boyutu ise oldukça kritiktir. 2022 yılında yapılan deniz suyu analizleri sonucunda 38 plajdan alınan örneklerin 17’sinde ciddi kirlilik tespit edilmişti. Ecoli ve bağırsak entorokokları değerlerini ölçen bu testler sonucunda neredeyse temiz deniz suyu olan kıyı bulmak imkânsız olarak belirlenmişti. Kirliliğin bu kadar yüksek olmasının başlıca sebebi ise kıyıları işgal eden otel sermayesinin tüm pislik ve atıklarını denize boşaltmasıdır. Denizdeki canlıların yaşamından insan sağlığına kadar birçok tehlikesi olan bu pratiğin karşısında ise yürütme, kamu yararı için denetleme ve yasal bir zeminden cezalandırma görevini yerine getirmemektedir. Yüksek para cezaları hem bu kirliliği önlemekte etkili olacaktır hem de toplanan para kamu menfaati için kullanılırsa halka hizmet olarak geri dönecektir.

Yasal kazanımlar, yalan yönetimler

Geçmiş yıllarda Girne Kaza Mahkemesi ve Yüksek Mahkeme’nin beleşe denize girmenin hak olduğunu tescilleyen kararları ile Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın açıklamaları mevcuttur. Buna rağmen madde 38(4) hâlâ gasp edilmekte ve suç işleyenler yaptırıma tabi tutulmamaktadır. Yasal mevzuat çok açıktır, yargı da üstüne düşeni yapmıştır, artık gözler yürütmededir. Beleşe Deniz Hareketi, 4’lü koalisyon hükümeti ve UBP-HP hükümeti döneminde, şezlong, duş ve tuvaletlerin kullanımının insanların cüzdanını yakmayacak şekilde ücretlendirilmesi talebini ve plajların girişine Anayasa, yasa ve emirname maddelerinin yazılması önerisini hükümete iletmiş fakat sonuç alamamıştı.

Yaza girerken bir kez daha yazalım…

Talebimiz yetkiyi elinde bulunduranların söz ve eylemlerini halktan yana üretmesidir. Saydığımız hak gaspları karşısındaki mevcut pratikleri ise onların sermayenin menfaatini koruyan ve halkı yüz üstü bırakan bir çizgide olduğunu göstermektedir. Halka hizmet için seçildikleri koltuklarda oturanların sırtını halka dönmesini asla kabul etmeyeceğimizi, kazanılmış haklarımızdan vazgeçmeyeceğimizi, kıyılarımızı sermayeye bırakmayacağımızı, denizdeki balıktan asgari ücretliye kadar bu hak gaspından mağdur olan herkesin hakkını savunacağımızı bir kez daha yineleriz. Yaz geldi, şimdi onlar düşünsün!

 

belese deniz foto