DUR EY ZAMAN, NE GÜZELSİN! – Nazen Şansal

Güncel yazıların yanı sıra “Zaman” dosya konusunu da işleyen Argasdi sayı 46’dan bir alıntı…

nazen foto

O ana dersem eğer;

Dur gitme! Ne kadar güzelsin!

O zaman vur beni zincirlere istersen,

Razıyım severek yerin dibine geçmeye!

O zaman çalsın ölüm çanları,

Hizmetimden çıktın demektir bu,

Saat durabilir isterse, yelkovan düşsün dilerse,

Benim zamanım sona ermiş olsun!

Goethe’nin ömrünü adadığı eseri “Faust”ta, şeytan Mephisto, türlü ilimlerle uğraşan, gerçeği arayan fakat mutsuz olan doktor Faust’la bir anlaşma yapar. Mephisto, doktorun hizmetine girecek, ona tüm dünyevi hazları tattıracaktır. Şayet Faust bu hazlar karşısında, arayışını unutur ve zamanı durdurmak isterse, bahsi şeytan kazanmış olacaktır. Nitekim Mephisto, Faust’u gençleştirir, ona en lezzetli yemekleri, şarapları tattırır, onu cinayete kadar sürükleyen aşkı ve şehveti yaşatır. Ancak Faust’tan beklediği cevabı duyamaz. Günün birinde, bataklık bir araziyi ıslah edip insanların sağlığına ve mutlu yaşamasına girişen Faust, o cümleyi söylemekten kendini alamaz… “Dur ey zaman, ne güzelsin!” Bu durumda, iddiayı Mephisto mu kazanmıştır ya da Faust şeytana yenilmiş midir? Faust’a, zamanı durdurmak isteyeceği kadar haz veren şey nedir?

Bilimin hızla ilerlediği, en akıllı teknolojilerin cebimize girip bize dünyada olup biten her şeyi anında gösterdiği bir çağdayız. Felsefe, tıp, sosyoloji, siyaset, bir parmak hareketimizle akıp geçiyor önümüzden. Görüyoruz, duyuyoruz, konuşuyoruz… Akşam haberlerinde kıyıya vurmuş çocuk bedenlerini izleyip sabah kahvemizde ailemizle çıkacağımız tatili planlıyoruz. Aşkı, doğadan çalınmış bir pırlantaya sığdırıyor, dostluğu kişisel menfaatler üzerine inşa ediyoruz. Gerçek insanlarla sanal ve aynı zamanda banal ilişkiler yaşıyoruz. İki tenin tutkuyla birbirine dokunmasının sıcaklığını parayla satın almaya çalışıyoruz. Bilginin ve deneyimin metalaşmasına artık şaşırmıyor, çocuklarımızı servet ödeyerek okutuyoruz. Daha konforlu bir araba, daha büyük bir ev için iş arkadaşlarımızla rekabet ediyor, hatta onları eziyoruz. Yoksulları, bizim kadar eğitimli, çalışkan veya akıllı olmayan kişiler olarak görüyor, oturma odamızın baş köşesinden bize seslenen reklamlarla ihtiyacımız olmayan nesneleri tüketiyor, tüketiyor, tüketiyoruz. Çünkü anlık hazlarla mutlu olacağımızı sanıyoruz. İnsani erdemlerin temeli olan, başkalarına ve topluma karşı sorumluluk duygumuzu yitiriyoruz. Ve Mephisto’nun yüzünde şeytani bir gülümseme beliriyor…

Oysa biliyoruz ki sırtını sermayeye ve kar düzenine dayamış olan kapitalizm sadece bir ekonomik sistem değil, toplumsal ilişkileri de kendine göre kurguluyor. Bu sistemin işlemesi için, sevgimizi gösterme biçimimizden piknik yapacağımız ağacın gölgesine kadar her şeyin piyasada bir mal olması, bizlerin de emeğimizi satarak sürekli tüketmemiz gerekmekte. Ahlaki olarak sistem, kendi çıkarlarının, hırslarının peşinden giden herkesin, genel çıkarı ve toplumsal büyümeyi de sağlayacağı öngörüsüne dayanıyor. Bireycilik ve rekabet kaçınılmaz insan doğası gibi gösteriliyor. Oysa insan doğası sevgi, üretim, paylaşım ve adalet duygularıyla da bezenebilir. Mephisto’nun her memnuniyeti, gerçek mutluluk ve anlam arayışında olan insanı huzursuz ediyor. İçimizin derininden bir ses, yanlışımızı fısıldıyor. Bu sesler buluşup çoğaldıkça, şeytanın, kuyruğunu kıstırıp kaçacağı bir haykırışa dönüşüyor.

Faust’un mutsuzluğunun ve arayışının sebebi düşünce ile eylemi birleştirememesidir. Çünkü bilgi, dönüştürücü bir güç değilse, yükten başka bir şey de değildir. Ruhunu dinginleştimek için kutsal kitabı Yeni Ahit’i kendi diline çevirmeye karar veren Faust, daha ilk cümlede takılır. Sonuçta vardığı yer, ona hayatın anlamını ve gerçek mutluluğun kaynağını işaret edecektir:

Şöyle yazılıdır “Başlangıçta söz vardı”

Daha burada tıkınıp kaldım, devam etmeme kim yardım eder?

Biçemem söz kelimesine bu kadar büyük bir değer,

başka türlü çevirmeliyim bunu, aklım bunu doğru kavradığında.

Şöyle yazılıdır “Başlangıçta anlam vardı”.

Üstünde iyice düşün bu ilk satırın, kalemin koşturmasın sakın!

Anlam mıdır her şeyi yapan ve yaratan?

Şöyle yazmalıydı “Başlangıçta güç vardı”

Ama bunu yazmaya başlar başlamaz, şimdiden bir ses uyarıyor beni, bununla kalmayacağımı söylüyor.

Aklım bana yardım ediyor, birden çaresini gösteriyor ve yazıyorum kaygısızca:

“Başlangıçta eylem vardı”

Faust, ruhunu şeytana satmamış, belki de sonunda ondan daha şeytanca davranmayı başarmış akıl ve vicdan sahibi bir insandır… Türlü türlü ilimleri bilmek, dünyayı ve toplumu anlamlandırmak, güzel söz söylemek onu güçlü kılmakta ama mutlu etmemektedir. Ona, zamanı durdurmak isteyeceği kadar haz veren şey ise eyleme geçmek; toplumsal yarar için çevresini değiştirmek üzere bir faaliyet yapmak olmuştur. Çünkü sakallı bir filozofun dediği gibi “Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır, oysa sorun onu değiştirmektir.”

Dünyada ya da kendi küçük çevremizde olan biten kötülükleri, adaletsizlikleri, haksızlıkları, yozlaşmış çirkin ilişkileri, aşk ve dostluk dahil her şeyin anlık hazlara veya hırslara bürünmesini, sevginin yerini paranın, dayanışmanın yerini rekabetin almasını, yani Mephisto’nun bize yapmaya çalıştıklarını bilmekten ve konuşmaktan ziyade değiştirmeye soyunmak sorumluluğundayız. İşte o zaman, an gelecek bir eylemin içinde birbirimizin gözüne bakarak “dur ey zaman, ne güzelsin” derken bulacağız kendimizi… Hem de iddiayı biz kazanarak!

İtalikler Goethe’nin “Faust” adlı eserinden alıntıdır.

Nazen Şansal

 

Not: Dergimizin tamamını okumak isterseniz Argasdi’yi 5TL okur katkısı ile kitap evi ve marketlerden alabilrisiniz.