Aradığınız Faşizme Ulaşılamıyor, Tekrar Denemeyin! – Mehmet Adaman

3 aylık kültür-sanat politika dergisi Argasdi’nin Nisan-Mayıs-Haziran aylarını kapsayan 50. sayısındaki gündem yazısı…

Argasdi’yi tüm marketlerden alabilirsiniz.

deneme

Oldukça yoğun ve bir o kadar da önemli bir dönemden geçiyoruz. Son zamanlarda yaşanan ve ülke gündeminde yer alan konuları bu yazıda kendi bakış açımızla kısaca yorumlamaya çalışacağız.

7 Ocak seçimlerinin ardından kurulan CTP-HP-DP-TDP koalisyonu, önceki hükümetler döneminde yapılan usulsüzlüklerin, helva dağıtır gibi dağıtılan vatandaşlıkların ve daha birçok çarpıklığın hesabının sorulacağının vadedilmesi nedeniyle halkta ciddi bir beklenti yarattı. Ankara’nın değil de kendi halkının çıkarlarına odaklanan ve bunun için çalışan bir hükümet pratiği görmek hemen hemen herkesin beklentisi…

Seçim sonuçları ile ilgili düşünülmesi gereken en önemli nokta ise YDP gibi faşist bir partinin Meclise iki milletvekili sokmasıdır. Güneyde ELAM, kuzeyde ise YDP’nin Meclise girmiş olmaları ve yükselen faşizm ülkemizin geleceği adına kaygı vericidir. Politikalarını sürekli olarak Türkiyeli-Kıbrıslı ayrımcılığı üzerinden şekillendiren ve halk içerisinde bu ayrımı körükleyerek gerginliği artırmayı amaçlayan faşistlerin örgütlü kötülüğüne karşı; iyiliği, barışı ve halkların kardeşliğini savunmak zorundayız. Eğer bunu başaramazsak bizi nelerin beklediğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Şunu da teslim etmek gerekir ki, bugün ülkemizde yükselen faşizmin bir sebebi de Kıbrıslı Türk solunun yıllarca Türkiyeli göçmenleri dışlaması ve emek siyaseti üzerinden birleştirici bir tutum sergilememesidir.

Seçimlerin hemen ardından bizzat Tayyip Erdoğan’dan aldıkları talimatla, gazetede atılan bir manşeti sebep göstererek 22 Ocak günü Afrika gazetesinin ve Meclisin önüne yığılan gözü dönmüş faşistlerin neler yapabileceklerini ve bir sınırlarının olmadığını bir kez daha gördük. O gün orada yaşananlar hepimizi derinden sarstı. Kendinden olmayanı yok etmek isteyen, ifade özgürlüğü gibi en temel insan haklarından birisine fiilen saldırmaktan hiç çekinmeyen gerici ve faşist zihniyetle burun buruna geldik. Öte yandan aynı gün, her fırsatta “milli irade” diye bağıranların, milletin gaspedilmiş de olsa iradesinin sembolü olan Meclisin damında yaptıkları şey, bizzat Kıbrıslı Türklerin iradesinin ayaklar altına alınmasından başka bir şey değildi.

22 Ocak günü en çok dikkat çeken ayrıntılardan biri de polisin tutumuydu. Geçici 10.madde nedeniyle sivil otoriteye değil, askere; dolayısıyla Ankara’ya bağlı polis teşkilatımızın Ankara’dan aldıkları direktif sebebiyle olaylar karşısında hiçbir önlem almayışı ve maç seyreder gibi olayları seyretmesi bizlere bir kez daha Geçici 10. maddenin kaldırılıp, polisin sivile yani halka bağlanmasının ne kadar önemli ve hayati bir mesele olduğunu hatırlattı. Bu bağlamda yeni kurulan koalisyon hükümetinin programında polisin sivile bağlanması ile ilgili bir politikanın olmayışı ve bu kadar ciddi bir konunun göz ardı edilmek istenmesi, halkta ciddi bir hayal kırıklığı yaratmış durumdadır.

Ankara tarafından yerli işbirlikçilerince yükseltilen faşizme karşı en güzel yanıt; barışı, insan haklarına saygıyı, demokrasiyi, özgürlüğü, halkların kardeşliğini savunmak için sokağa çıkmaktı. Bu anlamda Sendikal Platform tarafından düzenlenen “Barış ve Demokrasi Yürüyüşü”, ülkemize dair umutlarımızı canlı tutmamızı sağladı. O gergin ortamda, tam da adına yakışır şekilde, başta YDP olmak üzere faşistlerin binbir türlü provakasyon girişimine rağmen binlerce yurtsever insan sokağa dökülüp, ifade özgürlüğünün vazgeçilmez olduğunu haykırdı. Kıbrıslı-Türkiyeli ayrımı yaparak bizi birbirimize düşürmeye çalışanlara, bizim derdimizin insanlarla değil, Ankara hükümetinin memleketimizdeki politikalarıyla ilgili olduğunu en güzel şekilde bir kez daha gösterdik. Kıbrıslı Türklerin faşizme karşı gösterdikleri bu kararlı ve onurlu duruş, eylem günü Afrika’ya ve Meclise saldıran faşistleri kılını kıpırdatmadan izleyen ve açıkça suç işlemelerine rağmen hiçbir tutuklama yapmayan polisi ve savcılığı da harekete geçmek zorunda bıraktı. Yapılan tutuklamaların ardından, dava sürecinde savcılığın tutumu da çok dikkat çekiciydi. Savcılığın, zanlıların tutuksuz yargınlanmalarını talep etmesi, daha az ceza almaları için Meclis damına çıkıp bayrak sallamak gibi daha birçok suçu davaya dahil etmemesi, bizlere göre tamamen Ankara’nın talimatıyla ya da Ankara’nın gazabına uğramak korkusuyla yapıldı. Ancak aldığı pek çok tehdit mesajına ve savcılığın taraflı tutumuna rağmen yargıcın zanlılara vermiş olduğu hapislik cezaları toplum vicdanını biraz da olsa rahatlattı ve yargı bağımsızlığının ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Ancak unutmamak gerekir ki polis sivile bağlanmadıkça, yükseltilmeye çalışılan faşizme karşı özellikle kırsal kesimlerde yaşayan göçmenlerle temas ederek onlarla da birlikte faşizme karşı mücadele edilmedikçe, Türkiyeli-Kıbrıslı ayrımı yapılmasına izin verildikçe, böylesi olaylarla tekrar karşılaşabiliriz. Çünkü Ankara bunu istiyor. Faşizme karşı, halkların kardeşliği ve barış mücadelesine hiç ara vermeden devam etmek zorundayız. Çünkü Bertolt Brecht’in dediği gibi “Faşizme karşı birleşmeyenler, faşizmin zindanlarında buluşur.”

Mehmet Adaman