Artık Annesin! – Zekiye Şentürkler

“Çocuğumuzu sevmek böyle bir şeymiş gibi annelik adı altında hayatımızı yok saymamız, kendi ihtiyaçlarımızı görmezden gelerek çocuklarımıza adanmış ömürler sürdürmemiz öğütleniyor durmaksızın.” Hülya Akpınar

 510

“Artık annesin” diye başlayan cümleler ve ardından her bir ağızdan çıkan farklı binlerce komut! “Artık annesin çocuğun için yaşayacaksın”, “artık annesin gece dışarıya çıkmayacaksın”, “artık annesin gezmeler tozmalar bitti”, “artık annesin şimdiye kadar yapmış olduğun tüm faaliyetlerden vazgeçeceksin” “artık annesin evde oturup çocuğuna bakacaksın” ve daha niceleri… Artık annesin, şimdi pilini tak, komutanı topluma uzat ve başla! Peki, artık belirli ihtiyaçları olan sıradan bir insan değil misin? Topluma göre olmamalısın çünkü artık ANNESİN!

Peki ne oluyor “artık” anne olunca?

Toplum tüm kadınlara doğurdukları andan itibaren kendilerinden vazgeçmelerini ve hayatlarını sadece doğurdukları çocuklara adamalarını dayatıyor. Üstelik bunun yapmak için hiç vakit kaybetmiyor. Mesela emzirme ile başlıyor bu döngü. Yeni annenin daha göğsünden süt geliyor olma durumunu algılama aşamasında yağıyor öğütler peşi sıra; “çocuğunu sık sık emzir, aman ha anne sütü antibiyotiktir”, “çocuk uyuyorsa mutlaka sağ sütün kesilir, çocuğun gelişmez sonra”, “en sağlıklı süt vücudun sabah 1 ile 5 arası ürettiği sütmüş, çocuk uyusa da sen uyuma kalk emzir”. Annelik çarkı başlıyor dönmeye. Bizlerden hayatlarını çocuklarına adamış, mükemmel anne olmak için sürekli çabalayan kadınlar yaratmak için kollar sıvanıyor. İçerisinden kadınlığımızın yok olacağı, düşlerimizin kaybolacağı, sosyal yaşantımızın sıfırlanacağı, politik mücadelemizin sonlanacağı, iş hayatımızın biteceği bir hayat yaşamamız bekleniyor. Sadece bir çocuğa adanmış, yetersizlik duygusu altında sürekli çabalamak zorunda olan, sorumlulukların ağırlığı altında ezilen ve tüm bu insanüstü beklentileri karşılayamadığı için suçluluk duygusundan kendini yiyip bitiren anneler olmamız isteniyor. Ne yaparsak yapalım yetmiyor, daha fazla bekleniyor, daha adanmış hayatlar çıkarılıyor karşımıza örnek almamız için. Komutlar yağmaya devam ederken toplumun bize biçtiği annelik rolleri üzerine bir de kapitalizm devreye giriyor ve bir kez daha eziliyoruz yeni yüklerimizin altında. Sistem bizden bu kez de tüketici anneler olmamızı şart koşuyor. Alınacak bilmem kaç fonksiyonlu yani en pahalı bebek arabaları, organik nevresim takımları, doğal gıdalar, bilmem ne motor kaslarının gelişmesi için oyuncaklar, şu yaşında yazılması gereken bu kurslar, bu yaşında yazılması gereken şu aktiviteler. Oradan al, buraya götür, onu al, bunu yedir, yoruldun mu? Hayır, artık annesin yorulamazsın. Şikayet mi ediyorsun? Asla etmemelisin, çocuğuna adanmış ömrün artık. Daha fazlasını yap, daha çok çabala ama hep gülümse. Kutsal bir kölesin sen, bununla gurur duymalısın!

Ya “sen artık babasın” yok mu?

Kadınlar bu kutsal annelik masallarıyla boğuşurken ne hikmetse babalar için aynı durum söz konusu olmuyor ve maalesef bu durum kısmen özgürlükçü eşi olan kadınlar için yine de pek farklılık göstermiyor. Toplum kadına annelik üzerinde bu kadar baskı uygularken bunun karşısına özgürlükçü babalar bile geçemiyor. Eşiniz sizinle sorumluluk paylaşmaya çalışıyor belki ama olmuyor işte. Kadına doğurduğu anda gökten zembille inen o kutsal annelik zırvalığının kutsal babalık versiyonu erkeklere bir türlü gönderilmiyor. Toplumun kadınlara dayattığı annelik rollerini her ne kadar reddetse de teoride özgürlükçü eşiniz nasıl oluyorsa çocuğunuza bir “anne gibi” bakamıyor. Çünkü eşiniz de çocukken hatta çok yüksek ihtimal ailesi ile yaşadığı müddetçe annesinin tüm adanmışlığıyla büyüyor. Çünkü eşiniz, babası televizyon izlerken annesi ile ödevlerini yapmıştır. Çünkü eşiniz, babası işteyken annesi tarafından giydirilmiş, yedirilmiş, yıkanmıştır. Çünkü eşiniz, babası arkadaşlarıyla gezerken ya da politik mücadelesi ile meşgulken annesi tarafından uyutulmuştur. Bu alışıla gelmişliği kırmak hiç kolay olmuyor. Böylece toplumsal baskı yıllardır süregelen bu geleneğini başarıyla günümüze taşımaya devam ediyor. Sonuç ise adanmış ama mutsuz anneler ve doğallığında mutsuz büyüyen çocuklar oluyor.

O zaman ne yapacağız? Kendi özgürlük hikayemizi kendimiz yazacağız!

Tüm bu dayatmalara, toplumun baskıladığı annelik rollerine, bize biçilen görevlere karşı dimdik duracağız. Görmezden geleceğiz bizi mutsuz edecek sistemi, kulaklarımızı kapatacağız çocuklarımız ve bizim için her şeyin en iyisini kararlaştırmış bir koronun bitmek bilmeyen seslerine.

Dayanışalım bizim gibi hayallerinin peşinde koşan kadınlarla, mücadele edelim annelik tuzaklarından kurtulup kendi hikayesini yaratmak isteyen kız kardeşlerimizle. Sisteme karşı gelelim, özgürlüğümüz için mücadele edelim. Vazgeçmeyelim yürünecek yolumuzdan, peşinde koşulacak hayallerimizden, söylenecek şarkılarımızdan, yazılacak mutlu sonlarımızdan!

Zekiye Şentürkler

Kaynak: https://catlakzemin.com/kutsal-annelik-masallari-ya-da-kendi-hikayemizi-yaratmak/