Dünden Bugüne Kıbrıslı Türk Halkının İradesine Müdahaleler – Mustafa Keleşzade

Kıbrıslı Türk halkının Müslüman bir cemaat olmaktan öte bir halk olarak ortaya çıkışı ve ‘kendi kaderimi ben belirleyeceğim’ demesi ile bu iradeye yönelik müdahalelerin başlaması eş zamanlıdır. Bu müdahaleler 50’li yıllardan 1974’e kadar iki yönlü gelişmiş, Kıbrıslı Elen siyasal unsurlarından geldiği gibi, Türkiye iktidar odaklarından da gelmiştir. Dönem dönem müdahalenin şekli ve yönü değişse de varlığı değişmemiştir.

1974 senesinin üç NATO’cu müdahalesinin ardından adanın ikiye bölünmesi ile Kıbrıslı Elen siyasal unsurlarının müdahalelerine imkan kalmamıştır. Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Elenler arasında etnik çatışmaların ortadan kalktığı ve muazzam bir ganimet ile adanın bir kısmının Türk ordusunun denetimine geçtiği bu ilk dönemde, Türkiye Kıbrıs’ın kuzeyinde 1983’te kktc’nin kurulması ile son halini alacak olan çeşitli yönetimler kurmuş ve seçimler gerçekleşmiştir. Müdahalelerin adresi de bu seçimler olmuştur. Bu dönemin müdahalelerinin karakteristiği daha 1974 gelmeden, 1973 Kıbrıs Cumhuriyeti Başkan Muavinliği seçimlerinde Dr. Fazıl Küçük’ün Ankara ziyaretinin ardından, CTP kurucusu Ahmet Mithat Berberoğlu ise TC Elçiliği’nden gelen tehditlerle adaylığını çekmesinde kendini göstermiştir. 1974’ün ganimetinin Türkiye ile paylaşılarak dağıtıldığı, Kıbrıslı Türk halkı içerisindeki ilerici unsurların ise sürekli baskılandığı bu dönemde Denktaş,  Ankara için kullanışlı aparat olmuştur.

Türkiye’nin Kıbrıslı Türk halkının siyasi iradesi üzerinde egemenliğinin ve adanın bölünmüşlüğünün temsili olarak kurulan kktc’nin kuruluşu da bu şekilde olmuştur. Fadıl Çağda’nın Batmayan Uçak Gemisi kitabında birinci ağızdan aktardığı üzere, muhalif yapılara kktc kuruluş oylamasında; “ya evet oyu verir yeni sistemde parti olarak yer alırsınız ya da hayır oyu verirsiniz yeni sistemde yeriniz olmaz” şeklinde seçenekler sunulmuştur. TKP ve CTP bu tehdide boyun eğmiş ve yasal yapılarını halk için politik doğrularının önüne koyup 15 Kasım’da gerçekleşen oylamada evet oyu vermiştir.

15 Kasım 1983’ten 1990’lı yılların sonuna kadar statükonun desteği azaldığı oranda rıza ve tehditin yerini zor almıştır; 1990 parlamento seçimleri öncesi 2 Ekim’i 3 Ekim’e bağlayan gece CTP binasına yerleştirilip patlamayan bomba, YKP başkanı Alpay Durduran’ın evinin önünde patlamıştır. Bu dönemde kurşunlamalar, bombalamalar ve cinayet Türkiye’nin müdahalelerinin araçları olmuştur. Muhalif gazeteci Kutlu Adalı 6 Temmuz 1996’da evinin önünde ‘faili meçhul’ bir cinayete kurban gitmiştir. Kıbrıs’ın kuzeyinde kurulan Türkiye yanlısı ganimet rejimi zora girdiği oranda zora başvurmaktan çekinmemiştir.

2000’li yıllarda ise Türkiye müdahalelerinin şekli ve yönü değişikliğe uğramıştır. Kıbrıs’ta esen barış rüzgarları ve Türkiye’de ulusalcı iktidarın, neoliberal İslamcı AKP hükümetine yerini bırakması ile müdahaleler de değişmiştir. Sol liberal politik çizgiye kayan CTP, yeni dönemin kullanışlı aparatlarından olmuştur. Bu değişimin en belirgin göstergesi UBP’den ayrılan vekillerin Turgay Avcı liderliğinde ÖRP’yi kurması ve CTP’ye hükümette koltuk değnekliği yapmasıdır. CTP’yi hükümette tutmaya yönelik müdahaleler neoliberal dönüşüm politikaları ile birleşince Kıbrıslı Türk halkı nezdinde ters etki yapmış ve halk CTP’yi tepetaklak ederek 2009 seçimlerinde hükümetten almıştır. 2010 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ise AKP’nin doğrudan desteği ile giren CTP yarattığı hayal kırıklığıyla bir hezimet daha yaşamış ve Mehmet Ali Talat Cumhurbaşkanlığı’nı Derviş Eroğlu’na kaptırmıştır.

Türkiye’de yaşanan neoliberal dönüşüm, Kıbrıs’ın kuzeyine yönelik Ankara müdahalelerini de farklılaştırmıştır. TC Elçiliği ve TC Yardım Heyeti birer gölge kabineye dönüştürülmüş ve Kıbrıs’ın kuzeyine verilecek kredi ve hibeler AKP’nin istekleri doğrultusunda ekonomik ve kimliksel dönüşüm için bir baskı aracı olmuştur. Bir yandan kamusal olan ne varsa saldırı odağı olmuş, bir yandan ise Türkleştirme politikaları yanına Sunni İslam dayatması da eklenmiştir. CTP yerine gelen sağ UBP iktidarı ‘anavatancılığını’ AKP ayarlarına getirerek kendisinin de kullanışlı bir aparat olabileceğini kanıtlamıştır.

İradesinde bu kırılma ve siyasetin hem sağından, hem de “sol”undan yenilen bu darbeler Kıbrıslı Türk halkını sokağa itmiş ve 2011 senesinde Toplumsal Varoluş Miting’leri gerçekleştirilerek Ankara’nın müdahalelerine karşı oluşan memnuniyetsizlik “Ankara Elini Yakamızda Çek” sloganında vücut bulmuştur. Parti olarak siyasal iradesini yansıtacak bir yapıyı bu dönemde bulamayan halk, aradığını 2015 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’nde bulmuştur; Kıbrıslı Türk halkı ise AKP’nin doğrudan ve dolaylı olarak desteklediği adaylara rağmen bağımsız sosyal demokrat aday Mustafa Akıncı’yı yüzde 60’ın üzerinde oy ile cumhurbaşkanı seçmiştir.

Kıbrıslı Türklerin giderek belirginleşen dış müdahalelere karşı isyanı ile halktan rıza alamayan, ekonomik baskılara rağmen Reddediyoruz direnişi gibi hareketlerle karşılaşıp tökezleyen AKP, zora başvurmayı önüne almıştır. 2018 seçimleri ardından meclisin ilk toplanmasının gerçekleşeceği gün, Afrin Harekatı’nın yarattığı milliyetçi histeriyi arkasına alan AKP, Tayyip Erdoğan’ın talimatı ile destekçilerini sokağa dökmüş, Afrika Gazetesi’ne saldırtmış, Cumhurbaşkanı Akıncı’nın üzerine yürümeye çalışmış ve kktc meclisinin damına çıkarak bayrak sallatmıştır. Bu saldırı da Kıbrıslı Türk halkı nezdinde ters tepmiş ve halk kitlesel bir yürüyüşle saldırının etkisini püskürtmüştür. Sonradan halkın desteğini kaybedecek icraatlara giren ve bozulan 4’lü koalisyon da bu tepkinin bir ürünüdür.

Akıncı ise tüm bu olaylarda halktan yana tavır alarak Kıbrıslı Türklerin siyasal iradesine müdahalelere karşı; direnişinin sembolü, AKP iktidarının ise düşmanı olmuştur. AKP, hükümetteki ve muhalefetteki tüm kullanışlı aparatları ile 2020 Cumhurbaşkanlığı seçimi için seferber olur ve kesenin ağzını açarken, Kıbrıslı Türk halkı ise seçime siyasal iradelerinin sembolü olan bir adayla girmektedir. Bu seçimlerin sonucu ne olursa olsun Kıbrıslı Türklerin kendi siyasal iradesini örgütlü bir güç olarak ileri taşıyacak siyasal bir parti alternatifine ihtiyacı devam etmektedir.