Bilmeye Cesaret ve Cüret, Artık Her Zamankinden Çok Daha Fazla Gerek – Tahsin Oygar

Aydınlanma olarak bilinen dönem, özellikle Avrupa’nın karanlık çağı diye adlandırılan Orta Çağ’dan kurtuluşunun başlangıcıdır. Orta Çağ ise özetle din veya tanrı merkezli toplumsal bir yapı içinde şekillenen bir dönemdi. Evrenin merkezinde bulunan fani, günahkâr, kusurlu âlemde, feodalitenin malı olan insanlar ile kusursuz, ruhani, mükemmel ve bilinemez gökyüzü ile meleklerden oluşan bir yapı idi kısaca Orta Çağ. Aydınlanma ise aklı merkeze alıp tüm yaşama, bu gözle bakma ve düzenleme anlayışının başlangıcıdır. Tabii ki burada aydınlanmaya zemin oluşturan Endülüs’ün ve özellikle İbn-i Rüşd gibi âlimlerin Arapça eserlerinin hakkını vermek gerekir. Avrupa merkezli bakış açısına sahip aydınlanma yazılarında pek bahsi geçmez ama 12. Yüzyılda siyaset, din, hukuk ve felsefe dalında oldukça önemli ve ilham kaynağı olan eserleri 17. Yüzyıl aydınlanmasına önemli bir zemin oluşturmuştur. Aydınlanma ile birlikte bilimsel araştırmalarda çığır açıcı gelişmeler yaşandı. Bu çağın öncü filozof ve bilim insanları Kophernic, Brahe, Galileo, Descartes, Kepler, Newton ve Kant’tır. Bu dönemde deney ve gözlem, aklın uygulama araçları haline gelip bilimsel yöntemin ilkelerini oluşturmaya başladı. Tam bir devrim yaşanıyordu. Ama bu nasıl gündelik yaşamı değiştirecek büyüklüğe geldi? Karikatürize edilmiş bir örnek verecek olursak şöyle: Newton’un Mekanik ve kütle çekim konularındaki buluşları sayesinde bir avuç denklem ile kusursuz meleklerin, kusursuz gökyüzünün hesaplamalarını birden yapılabilmeye başlandı. Düşünün, fani kusurlu dünyadaki taşı havaya atıyorsunuz ve onun düşüşünü hesapladığınız yöntem ile kutsal gök kubbedeki ayın hareketlerini de hesaplamaya başlıyorsunuz. Hatta bu elinizdeki taşı yeterince kuvvetle ayın yakınlarına fırlatsanız o da dünya etrafında dönmeye başlayacak. İşte bu, tüm “ezberlenmiş gerçekleri” yerle bir ediyordu. İnsanlığın dünyaya bakışı dünya görüşü yeni sınanmalar ile karşı karşıya kalmıştı.

Dünya görüşü

Bu kavram, en kaba tabirle insanın bireysel veya kolektif eylemliliklerini nasıl yürüteceğinin kılavuzudur.  Biraz daha açacak olursak gündelik yaşamdan, siyasi ekonomik politik ve benzeri alanlara kadar her alanda alacakları kararları tartmaya yarayan etik, ideolojik dinsel vb. haklılık-doğruluk ölçütleridir dünya görüşü. Tam da bu noktada sarıldığınız, ikna olduğunuz veya inandığınız dünya görüşünün bilimsel olup olmadığı, lanet gibi takılır peşinize. Evrenin merkezinde kusursuz melekler, kusursuz gökyüzü artık bilimsellik ölçütleri ile sarsılmaya başlar. Akıl, bilimsel yöntem eğer dünya görüşünüzün bir parçası değilse engizisyon mahkemeleri kurar, insanları yakar, zina için kadın taşlar, komplo teorilerine inanır, aşı karşıtı olursunuz hiç anlamadan. Diğer bir sapak ise; genelde kapitalizmin ideolojik hegemonyasında gelişir. Bilimi siyasetin üstünde kutsallaştırıp tartışılmaz soğuk bir ilerlemeciliğe indirger. Çünkü egemen ideoloji, feodalizm ve onun gericiliğinden kurtulurken kullandığı bilimin kendisini tehdit etmeyeceği mecralarda gelişmesini ister. Bu yüzdendir ki dünya görüşünüzün bilimsel bir dünya görüşü olması çok önemlidir. Doğayı, toplumu ve hayatı kavramanın onu doğa ve toplum yararına dönüştürmenin araçlarından biri olarak bilimi görmeniz ise size bilimsel bir dünya görüşü sahibi olmanız için iyi bir fırsat verir. İçinde bulunduğumuz çağa yakından bakacak olursak Türkiye, ülkemiz Kıbrıs ve hatta dünyada ciddi anlamda hurafelere, gericiliğe, komplo teorilerine bir geri dönüş yaşanmaktadır. Bu da bilimsel dünya görüşümüze sarılmayı ve bunlarla her alanda mücadele etmeyi daha da bir zorunluluk haline getiriyor.

Akıl saldırı altında

Akıl birçok yönden saldırı altında. Evrenin merkezinden, genişleyen evrende bir küçük yıldız tozuna dönüşen dünya fikri, insanları maneviyata sürükledi. Kapitalizm ise parametrik olarak kendi çıkarları doğrultusunda yani kâr maksimizasyonu penceresinden dünyaya baktığı için bunu kâra dönüştürme olasılıklarından başka bir şey ile ilgilenmedi. Diğer yandan teori bağnazlığı veya müritliği akıl dışılığı teşvik etti. Örnek verecek olursak Newton’un yasalarına göre “taş ile kuş tüyü aynı anda bir apartmanın damından yere bırakılırsa aynı anda yere düşer.” iddiası teorik olarak ispatlanmış ve doğru. Fakat bu havanın olmadığı bir ortam için geçerli. Çünkü hava, kuş tüyünün yüzeyinin geniş olmasından dolayı direnç yaratıp onu sağa sola savuracaktır. Tüy taştan sonra yere düşecektir. Tam kritik nokta burası. Böyle bir şey ile karşılaşan teori müritleri havayı ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Hâlbuki bilimsel yöntem ve akıl, yaşananı teoriye uydurmaya çalışmayıp hava direnci sayesinde ortaya çıkan yeni yasaları bulmaya çalışandır. Marx’ın emek sermaye çelişkisini bilen birisinin, Marx’ın devrimin ileri kapitalist ülkelerde olacaktır söylemini doğrulamak için Çarlık Rusyası’nı ileri kapitalist bir ülke yapmaya çalışması gibi. Hayatın içerisinde teorilerin, yasaların açıklayamadığı gelişmeler olabilir. Bu onların yanlış olduğunu göstermez, yeni parametrelerin emperyalizm veya hava akımının ortaya çıktığını gösterir o kadar. Ortodoks teori müritleri havayı ortadan kaldırmayı savunurken akıl karşıtlığına hizmet etmektedir. Bir diğer saldırı, evrende küçücük yıldız tozuna dönüşen egosu ile insanın, postmodernizm etkisindeki “bilim” ile “her şeyin teorisi” yani her şeyi açıklayacak denklemlerin peşine düşmesidir. Bu tip insanlar “söylem”, “iktidar her yerde” paranoyası ile ezberden hareket eden, bireyselleşmiş, robotlaşmış tepkisellik ile kolayca “her şeyi anlayan”, “bilen”, toplumdışı mutantlara dönüşüyor. Yani, bilmeye cesaret ve cüret, artık her zamankinden çok daha fazla gerek.

 

 

Kaynaklar

https://marksist.net/kitaplik/onlineKitap/BIS/bolum2.htm

https://tr.wikipedia.org/wiki/Ayd%C4%B1nlanma_%C3%87a%C4%9F%C4%B1

https://odatv4.com/analiz/kimdi-o-bilim-insanlari-29022036-179403

http://bilimveaydinlanma.org/kopernik-kepler-galileo-newton-bilimsel-dunya-gorusunun-olusumunu-nasil-etkilediler/

tahsin foto