Saramago ve Körlük – Mustafa Keleşzade

Okuyucunun ilgisini yazılanda tutmak için noktalama işaretlerinin envai çeşidinin, cümlenin kısasının kişi ve yer isimlerinin sıklıkla kullanılması makbuldür. Peki bunların hiçbiri kullanılmadan fıkra, köşe yazısı da değil roman, akıcı bir roman yazılabilir mi? Jose Saramago edebiyatı ile tanışmamışsanız cevabınız “hayır” olabilir.

İtiraf etmeliyim ki Körlük romanını okurken ne ülkenin, bölgenin ve hatta karakterlerin adının geçmediğini, ne nokta ve virgül dışında noktalamanın kullanılmadığını, ne de paragraf uzunluğundaki cümlelerin varlığını fark edemedim. Daha doğrusu Saramago fark ettirmedi. İsveç Kraliyet Bilimleri Akademisi’nin 1998’de Saramago’nun Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandığını duyururken Körlük’e de değinmesi bu nedenle de rastlantı değildi.

Körlük’e değinmeden yazarı Saramago’ya da kısaca bir değinelim; 1922 senesinde Portekiz’de doğan Saramago 2010 senesinde öldüğünde “neden silah fabrikalarında hiç grev olmaz” sorusundan yola çıkarak yazmakta olduğu ve İspanya İç Savaşı döneminde bir silah fabrikası çalışanının hikayesine yoğunlaştığı romanının üzerinde çalışmaktaydı. Tamamlanamamış bu roman Saramago’nun yazım aşamasında aldığı notlar ve Saramago üzerine yazılmış yazılarla birlikte “Mızraklar, Mızraklar, Tüfekler Tüfekler” ismiyle Türkçe de yayınlanmıştır. Dünya’da emperyalist savaşların giderek yayıldığı 2010 senesinde Saramago’nun silah üretimi temalı bir roman yazmakta olması rastlantı değildi.  Saramago, Portekiz Komünist Partisi üyesi bir marxistti ve AB, İMF gibi kurumları eleştirmekten de geri durmamıştı. Hristiyanlığın hikayesini kronolojiye sadık kalarak fakat İncil’deki karakterlere farklı insani özellikler atayarak yazdığı, “İsa’ya Göre İncil” romanının ardından pek çok tartışma yaratmış, Katolik Kilisesi Sarmago’ya cephe almış ve Portekiz hükümetinin kendisine tavır almasının ardından eşinin ülkesi İspanya’ya sürgün olmuştur. Kendi ifadesiyle, inananlara saygısı olan fakat kurumsal dinlere olmayan yazar, siyasete karışan, baskıcı dinlere yönelik eleştirilerini “Kabil” ve “İsa’ya Göre İncil” romanlarında okuyucusuna ulaştırmıştır.

Saramago romanında etkili olan önemli bir özellik ise insanlığı veya tarihsel bir anda var olan bir yönü değiştirerek mevcut sistemsel yapıyı tüm çarpıklığı ile gözler önüne sermesidir. “Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş” romanında yazar, hikayeye isimsiz bir ülkede ölümün bir anda görevini yapmayı bırakması ile başlar ve bunun üzerinden gelişen yeni toplumsal durumu okuyucusu ile buluşturur. Beraberinde ise yazarın insan durumunu iyileştirme aracı olarak savunduğu bir “aşk” hikayesi barındırır kitap. Kitapta insanların yaşlanmaya devam ettiği, kazaların gerçekleştiği ama insanların ölemediği ülkede ölümün dahi kaçakçılığı türer, her türlü sosyal mekanizma çökmeye yüz tutar…

İşte Saramago’nun 1998 senesinde yayınladığı Körlük de bu tarzı yansıtan eserlerinden. Yine isimsiz bir ülkede bir adam trafikte ilerlerken ışık kırmızıdan yeşile geçerken kör oluyor. Her taraf birden kararmıyor, bembeyaz oluyor. Ardından ise bu körlük tüm ülkede bir salgın olarak yayılmaya başlıyor. Durumun otorite tarafından idrakının ardından ise salgını baskılamak için devletin aldığı önlemler başlıyor; kitleler üzerine ateş eden askerler, karantina merkezleri ve dahası… Salgın ilk kör olan adamın gittiği doktorun karısı hariç herkese yayılıyor, beraberinde ise bildiğimiz anlamda medeniyeti götürüyor. Arındansa geldiği gibi bir anda ortadan kalkıyor. Körlük’te sistem ve toplumsal durum eleştirisi, şiddet, vahşet ve iğrençlik tasvirleri ile öylesi çarpıcı şekilde aktarılıyor ki, hayal gücü yüksek okurlarında mide bulantısı oluşması ve hatta bu durumun kusmaya kadar varması muhtemel.

Körlük romanında yaşananların hangi tarihte geçtiğine dair bir bilgi yoktur. Aynı şekilde tek bir karakter ismi de yoktur. Karakterler Saramago’nun ustalığı ile taşıdıkları özellikleriyle okuyucuya aktarılır. Bu yönüyle Körlük’te yaşanan olaylar herhangi bir yerde herhangi bir zamanda yaşanabilecek veya daha doğrusu yaşanmakta olan olaylardır. Saramago, Körlük’le bize bir zaman yolculuğu yaptırmaz, uzak bir geleceği veya uzak bir ülkeyi de anlatmaz; bencilleştirilen, kayıtsızlaştırılan insanı, her an yüzünü göstermeye hazır baskıcı mekanizmaları ile kapitalist devleti körlük metaforu ile tuttuğu ayna ile okurlarına sunar. Saramago 2002 senesinde İkinci İntifada sırasında sekiz kişilik bir yazar ekibi ile gittiği İsrail ablukası altındaki Filistin’in batı Ramallah bölgesinde yaptığı açıklamalarda İsrail Devleti’nin Filistinlilere yaptığını Auschwitz’e benzetmiş ve Yahudi toplumundan ciddi bir tepki çekmişti. 6 ay sonra yaptığı açıklamada ise Ramallah ve Auchwitz’in elbette aynı olmadığını, bunu savunmanın aptalca olacağını fakat Auschwitz’in ruhunun Ramallah’da görünür olduğunu vurgulamıştır. Saramago hem edebiyatı ile hem de komünist bir aydın olarak pratiği ile bir bütün olarak toplumlara ayna tutmuştur. Bilim kurgu ögelerini de, fantastik kurguları da, dogmaları sarsan, tabuları yıkan benzetmelerini ve sözlerini de bu ayna vasıtasıyla başka bir dünyayı yaratma çabasına adamıştır.